31 Ekim 2009 Cumartesi

Foo Fighters Facebook Konseri

Malumunuz belli bir müzik zevkine hitap eden(Pop-rock) dergilerden başka alternatifi olmayan sivilceli ve araştırmayan ergen milleti bu haberi ancak gelecek ayın dergilerinde bulabilecek. Neden mi? Çünkü o dergiler en geç ayın 20'sinde matbaaya veriliyor da ondan. NİHAHAHAHA

Neyse Foo Fighters'dan uzun zamandır haber yoktu(Them Croocked Vultures sayılmaz) sonradan öğrendik ki Dave Grohl 10. yılları şerefine bir ''Best Of'' hazırlığı içerisindeymiş. Hatta ortamı kızıştırmak için Facebook üzerinden konser veren ilk grup oldular geçen gece(Türkiye saatiyle 04:00'da) tabii çoğu kişi gibi ben de kaçırdığım için kafamı dağlara taşlara vuruyordum ki...


veya buradan temin edebilirsiniz efendim bu 2 şarkı 45 dakikalık muhabbet olayını

30 Ekim 2009 Cuma

Mama Help Me I've Been Cursed


Bizler sürekli ailelerimizle bir çatışma halindeyizdir. Ancak başımız sıkışınca direk mama help me i've been cursed moduna geçiş yapıveririz.(bkz: hazırlık yılı ilk döneminde gereksiz dersleri 4 olan hyena) Her evde böğüren, debelenen, sivilce jelleriyle haşır neşir, müziğin sesini sonuna kadar açıp klip çeken ergenler olmalıdır çünkü hayatın eğlence kısmıyle ilgilenen kesim genelde bunlardır. Bu başı boşluk arada garip diyaloglar da geçirir aileyle ergen arasında bak mesela evden çıkarken anne sırf sana 'hı çıkıyo musun!' dedi diye bi güzel azarlanır. Körlükle suçlanır gereksiz sorular sormaması için çirkefçe uyarılır. Sonra otobüste düşünür taşınır yanlış yapıldı anlaşılır eve telefon edilir 'Annie çok özür dilerim vallah billah' denir filan özür dilenir. Daha ilginçleride olur. Onları da diyalog halinde anlatıyım hemen :^)

-kahramanımız annesiyle girdiği çetin mücadelen mağlup çıkmıştır-
anne: evi terket! defol! bidaha da görmek istemiyorum seni!
çocuk: tamam bea evinize mi kaldık ahanda kapıyı çeker giderim!
-kapı çekilir fakat kahramanımız dünyada bir başına kalmıştır. yapıcak işi, gidicek yeri, yiyecek ekmeği yoktur. cüzdanı komodinin üstünde unuttuğunu fark eder ama artık çok geçtir. az gider uz gider dere tepe düz gider. civardaki marketleri gezer, alışveriş merkezi varsa makbule geçer. oranın koltuklaından, etinden, sütünden ve sıcaklığından faydalanır. o sırada aptal sesinden nefret ettiği eski model cikcikleyen telefonu çalar. hayatında bu ses ilk ve son ken ona güzel gelecektir-
çocuk: alo alo anne!
anne: eve geç gelme.
çocuk: anne anne annem benim
-telefon kapanmıştır ancak eve geri çağrılmanın hazzı içinde çocuk her şeyi unutmaya hazırdır. aslında eve gidene kadar unutur, içeri girdiğinde unutmuş numarası yapar, odasına yerleştiğinde hatırlar ve 'sen beni evden kovduydun nasıl bi annesin' tripleriyle 40 gün 40 gece annesini kendisine hizmetçi ilan eder-

Tabi kızlar bu kadar rahat bir biçimde evden kovulamazlar. Onlar genelde kendileri isyan eder. bak mesela şöyle olur...

kız: bıktım yeter yeter yeter! kuş beyinli misin nesin (burda tam küfredicekken misin nesine kaydırmıştır) sürekli odamı toplamamı söylüyosun git kendi odanla ilgilen ya! ben yanına gelip diyo muyum hiç sana şunlar ütülencek, şunları topla diye yeter bea kadın! mısın nesin??!! (şaşkındır, ne demiştir anlamaz)
anne: git topla orayı süpür, tozunu al. ben mecbur muyum be böyle sürekli sürekli hizmetçi miyim ben! erkekler bile daha çok iş yapar be
kız: terkediyorum evi yeter ya!
-kız montunu giyer ve botlarını giymek üzere kapıya yönelir. annesi ilk kez susmuştur. onu korkuttuğunu düşünür ama anne o sırada durum kritiği yapmaktadır-
anne: ananene gidince ara!
-anne bu bilmez mi kızı napçaktır-
kız: (mırıldanır) tamam....

Hep gençler mi sinirlenecek aile de isyan eder tabi...

-jellyfish okul çıkışı arkadaşlarıyla gezmiş, çılgınlar gibi eğlenmiştir. geç kalmıştır ama kabul de etmek istemezbu gerçeği. otobüse zorla da olsa biner. karşılıklı 4 koltuk şeklinde yapılanan otobüs bölümlerinden birinde kendisine yer bulur ve çantasını kendisine yer vermeye üşenen bütün insanların yüzüne gerçekten elinde olmayan sebeplerden dolayı çarpar. geçer oturur. açar müzik dinlemeye başlar. başını ritimle sallar çünkü mutludur. derken telefonu çalar. beklenen telefondur bu. birisi nerde kaldın diye bağıracaktır ona. açmak istemez ama karşısında oturan o insanların hepsi o konuşmayı beklediklerini gösteren bakışlar atar ona. mecbur açar-

anne: nerdesin?
jelly:otobüsteyim. birazdan geliyorum.
anne: eve gel daha ayrıntılı konuşucaz bunları
-çat. anne kapatır ama şimdi jelly telefonu açıp yalnızca bu cümleyi söyliyip bekleyip kapatırsa meraklı kalabalığa istediğini vermiş olucaktır.ama o gururlu bi ergendir-
jelly: oldu annecim alırım bebeğim. öptüm görüşürüz..
-zekiyim ya:)-

Neden bütün aileler fabrikasyon malı gibi aynı şeyleri yapar, söyler, hisseder, kural diye önümüze koyar? Kesin bu işte bi iş var. Acaba yılda bi kez toplanıp bu yıl napmalı ne gibi yasaklar icat etmeli de bizimkileri ters köşeye yatırmalı diye görüşüyolar mı ki? Önemsenmek güzel şey! Omo'ya da rakibim bu arada haberleri olsun :D

Bu sorunları dile getirmekle olmaz bir de çözüm önerisinde bulunayım. Bütün anneler OMO reklamlarından fırlamışçasına çocuklarının döküntülerini toplamaya, onları sevmeye ve çamaşır yıkamaya programlı olsunlar. Böylelikle çocuk mutlu olur gider kirlenir, çamurlarda debelenir bi o yana bi bu yana döner durur, çimenlerde yuvarlanır. Anne gider detarjan alır. Market görevlisi kazanır. Market görevlisi gider çocuğunun eskiyen ayakkabılarının yerine yenilerini alır. Ayakkabıcı kazanır. Ayakkabıcı bu deterjan alan annenin kocasıdır. Gider adam bi mücevher alır karısını kazanır. Kadın mutluluk kazanır. İyilik yap, iyilik bul işte kısaca o film de güzeldi. Gerçeğede uyarlanabilir mİ? Evet bakın uyarladım ekonomi de canlandı hem.


...Bu yazı güzel nişanlıcım Ecem'e adanmıştır...

İnternet çok garip -3-

Başka emrin?
Zaten 3 saat 15 dakika sonra alırsın diyorsun...

28 Ekim 2009 Çarşamba

Pabucumun Oscar'ı

Biz Sunshine Believers ekibi olarak tiyatroya meraklıyız. Aynı zamanda keşfedilme ihtimalimiz yüksek (reklamlar) Hyena ve Goldfish olarak Oscar'ı aldığımız vakit sakin ve umursamaz adımlarla sahneye çıkacağız. Benim üzerimde "so what?" yazan kırmızı bir tişört, altımda kot ve kırmızı topuklu ayakkabılar, Hyena'nın üzerinde ise Dolce&Gabbana smokin var.

  • "And the Oscar goes toooo Hyena andd Goldfisshhh!" alkışlar alkışlar. Sağ alt köşede öffleyip göz göze gelen Hyena ve Goldfish beliriyor.

  • Goldfish kalkması için Hyena'nın kolundan tutuyor. Hyena "brah ya!" dedikten sonra Goldfish "aman yea alalım da bitsin" dedikten sonra kalkıp sahneye yöneliyorlar.

  • Ödül Goldfish'e uzatıldığında Goldfish domuz gribi kapmamak için teması minimuma indirerek kafasından tutuyor oscarcığı.
  • G. ve H. önce ödüle ardından önlerindeki insan kalabalığına bakıyorlar. G gözlerini deviriyor (ünlü ve nefret edilesi mimik) H ise o gamzelerini ortaya çıkaran aşağılayıcı bakışlarla etrafı süzüyor.
  • G. dilegeliyor. "öhöm... ses ses ses 1-2... öncelikle... aman yea bu ödülü de bir şey sanıyosunuz ya ne diyeyim. Eh hadi adettendir bir konuşma yapalım. ıhmm... Bu ödülü bize kazandıran tüm rakiplerimize teşekkür ediyoruz. En 1. biz olduk hahaha"
  • H: Zaten birinci belliydi. Heyecan falan mı yaptığınızı sanıyorsunuz?! Hayır, o dandik filmlerdeki oyunculuklarla bu zamana kadar boşuna vakit kaybetmişsiniz.
  • Ödülümüzü takdim eden kişi (her kimsen) "inebilirsin".
  • Yooo.

Hyena ve Goldfish Oscar kazandıktan sonra hiçbir filmde rol alamadılar. Parasız kalınca da Oscar heykelciğini $300 sattılar ve o parayla bir adet LOMO edinip fotoğrafçılıkla hayatlarını devam ettirirdiler. Ta ki Levi's tarafından model olarak keşfedilene kadar...

Zihin Kaymaları(6) Pörsük Beyin'in Çığlıkları


  • Joe Jonas mal olabilir ama sanırım benziyoruz.

  • Herkes evinde oturmak yerine başkalarının evlerinden MSN'e giriyorlar. Bazıları başkalarının evinden Twitter'a giriyor. Skandal.

  • The Mars Volta yeni Pink Floyd'dur...

  • Kendime yıllardan beri bu boktanlıkta giden müzik zevkim için kızıyorum.

  • Polinom çözemiyorum.

  • Hava kapalı ama mutlu bile değilim lan.

  • Neden? Neden? ve Neden?

  • The Doors en dinlenilebilir grup şu ruh hali için...

  • Jim Morrison'ın gençken gittiği iyi oldu Mick Jagger gibi pörsüseydi hiç hoş olmazdı bence

  • Mick Jagger da tam bir pörsümüşlük örneği be

  • Steven Tyler gibi değil hiç değilse

  • ''Çok Hop Hop Günler!''im geride kalmış olabilir mi acaba?

  • Sünger Bob'lu bi bileklik buldum onunla geziyorum bugün sarı sarı...

  • The Mars Volta - Since We've Been Wrong'u duyunca bilinç milinç kalmıyor

  • ama her güzelin kusru olduğu gibi onun da var başlamak için 90 saniye boyunca işkence ediyor size o sessizlikle

  • Ashtray Heart çok güzel lan başında İspanyolca olmasa da güzel olurdu ama... İspanyolca <3

  • Julian Plenti(tamam)

  • Julian Casablancas(tamam)

  • Interpol ve Strokes (?)

  • Mein Deutsch ist wirklich sehr gut. Du Schlange.


  • Du Schlange ayrı bir muhteşemlik...

  • Talking Heads - Psycho Killer'ı çalarken sıkıldım diye hocam tüm albümü dinlememi söyledi.

  • Aramızda kalsın albüm tırt(Talking Heads: '77)

  • Ama Talking Heads günümüz alternatif müziğinin atasıymış. Yaşasın modern zamanlar

  • İlk dövmem Space Invaders'daki mal yaratıklar olabilir

  • Okul seçimleri hayatımızdaki tek atraksiyon

  • Mesela Adam Fawer taaa Ankara'ya gelmiş ama gitmedim. Üzüldüm mü? Hayır.

  • Neil Gaiman gelecekmiş(en azından düşünüyor). Umarım bu bahaneyle Sandman'i tekrar basarlar

  • Talking Heads'i tutmadım

  • Bizimkilerin beni sporcu yapma istekleri iki günlükmüş nihoho...
  • Not: bu yazı Ankara'da okulların 'Domuz Gribi' yüzünden tatil edildiği bir haftalık süre zarfında yazılıp taslak olarak kalmıştır...

27 Ekim 2009 Salı

Mono-Follow The Map

İşte yurdum insanından güzel bir parça. Post-rock sevgisi bir deniz. Mono <3
Mono Follow The Map

Noruvei No Mori (İmkansızın Şarkısı)


Kitap, kahramanımız Vatanabe'nin 68li yıllardaki üniversite yaşamını ve aşklarını anlatır. Vatanabe gerçek aşkı arayan, yaşıtlarından farklı bir olgunluğa erişmiş ve ölümle çevrelenmiş bir yaşama sahiptir. Naoko adında psikolojik sorunları olan bir kıza aşıktır fakat bu aşk ona mutluluk getirmez. Çünkü aşılması gereken bir çok sorun vardır ve Naoko bunların hepsini bi açıdan engeller. Naoko'ya olan aşkı ve insanlarla olan ilişkilerinin konu edildiği bu kitap Murakami'nin yaşam öyküsünden yansımalar barındırmaktaymış. Kitaptan The Beatles ve F. Scott Fitzgerald 'ın Great Gatsby'sine duyulan hayranlık taşmaktadır. Naoko'nun en sevdiği Beatles parçası ise 'Norwegian Wood'dur. Kitapta sürekli intihar eden gençler vardır ve bence bunun temel nedeni de ailelerdeki her şeyi hoş görme durumudur. Çoğu zaman ailemizin üzerimizde kurduğu katı kurallardan oluşan baskıdan şikayet ederiz ancak bu kitapta anlatılan Japon gençliği çoğu zaman da normal görme, alışma ve karışmama gibi nedenlerin sonucunda intihar etmişlerdir. Bu gidişle yakında Japonya'da genç nüfus namına bi kaç insan kalıcaktır haberleri olsun :D. Kitapta en fazla sevdiğim karakter, Vatanabe'nin yakın arkadaş Nagasava'nın kız arkadaşı Hatsumi'dir. Hatsumi karşılıksız saf aşkı temsil etmektedir bence. Nagasavanın onu aldatığını ve kendisi gibi içten bir şekilde onu sevmediğini bilir. Fakat yine de bağlanmıştır. Hayatı ve hayalleri onun üzerinedir. Vatanabe'nin anlattığına göre mükemmel, kusursuz üstelik her erkeğin sahip olmak isteyeceği birisidir ancak o kalbini çapkın, aşkta sorumluluk sahibi olamayan ve asla ona değer veremeyen Nagasava'ya kaptırmıştır. Zaten bu sürekli yaşanılan durum değil midir? 'The more you ignore me, the closer i get sendromu' dediğimiz şey bi anlamda budur işte. Bence okunması gereken bir kitap. İmkansızın şarkısı'na kulak kesilmiş olan yüreğinizin umutlarla ve aşkla avuntusu hiç bitmesin.


Bir kadını Ağlatmak

Bir kadını ağlatmak çok zor değildir aslında. Kadınlar her şeye ağlayabilir; bir filme, bir şarkıya, bir yazıya… En az erkekler kadar yani! Ama bir kadını yürekten ağlatmak zordur. Eğer bir kadın yürekten ağlıyorsa, ağlatan onun yüreğine ulaşmış demektir.Ama o yüreğin değerini bilememiş olacak ki ağlatan, gözünü bile kırpmadan teker teker batırır iğnelerini yüreğe!
İşte o zaman koca bir yumruk gelir oturur boğazına kadının. Yutkunamaz, nefes alamaz; çünkü o koca yumruk canını çok acıtır. Gözleri buğulanır kadının sonra.
Ağlamayacağım, der içinden. Ama engel olamaz işte.Çünkü yüreğine ulaşmıştır birileri ve iğneler saplamaktadır.. Bu acıya ne kadar karşı koyabilir ki bir kadın. İnce ince süzülür yaşlar gözünden; önce birkaç damla, sonra bir yağmur seli… Ve kadın ağlar; hem de çok!
Sanmayın ki gidene ağlar kadın! Gidenin giderken koparttığı yerdir onu ağlatan, orada bıraktığı yaradır. O yaranın hiç kapanmayacağını, kapansa bile izinin kalacağını bilir kadın; o yüzden ağlar. Ama bilir misiniz, ağlamak kadınları olgunlaştırır. Her damla, daha çok kadın yapar kadınları. Her damla bir derstir çünkü.
Bazen kadınlar ağladığında çoğu insan, ağlama niye ağlıyorsun ki, değmez onun için derler. Bilmediklerindendir böyle demeleri. Çünkü yürekleri acıyan kadınlar ağlamazlarsa, ölürler.
İçlerindeki zehirdir onları öldüren! Ağlayarak o zehirden kurtulur kadınlar, o irini temizlerler yaralarındaki! Çünkü bilirler, o irin temizlenmezse iltihaba dönüşür yaraları.
Dönüşmemesi lazımdır oysa. O yüzden de bolca ağlarlar.
Zaman geçer sonra. Kadınlar kendilerine sarılmayı öğrenirler. Umarım öğrenirler, yoksa ruhlar sapkın yollara çarpar kendini. Sapan ruhların doğru yolu bulması da yeni acılar demektir. Bunu bilir kadınlar, o yüzden eninde sonunda öğrenirler kendilerine sarılmayı…
Çok ağlayan kadınlar, bir çok şeyden vazgeçen kadınlardır aslında. Her damla olgunlaştırır kadınları evet ama olgunlaştıkça o safça inandıkları aşk gerçeği onların gözünde küçülür. Küçüldükçe değerini yitirir ve işte o zaman kendilerine sarılıp, yeni bir kadın yaratırlar kendilerinden.Güçlü, yenilmez, mağrur ve aşka inanmayan…
İnsanlar soruyorlar çoğu zaman neden bu kadar çok bekar kadın var diye; hepsi kariyer derdinde olan. Çünkü inançlarını yitirdi o kadınlar.Zamanında yüreklerine o kadar çok iğne saplandı ki, o kadar çok ağladılar ki! Artık kendilerinden başka bir doğru olmadığına inanıyorlar, o yüzden kendilerine sarılıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki sarıldıkları adamlar onları hak etmedi; hem de hiçbir zaman! Hep bir çıkarları oldu sarıldıkları adamların. E.. o zaman niye sarılsınlar ki!
Niye sarılalım ki!
Etrafınızda yürekten ağlayan bir kadın varsa bilin ki olgunlaşıyordur.
Bilin ki, gerçekleri kabul etmeye başlamıştır.
Bilin ki, artık aşkın olmadığına inanmıştır.
Bilin ki, sarılacak tek bir doğrusu kalmıştır.O da kim, ne diye sormayın artık. Çok ağlayan kadınlar, eninde sonunda kendilerine sarılırlar çünkü!

Aziz Nesin

Cat Attack

Kedilerden hazzetmem. Bizim apartmanda bir zamanlar beslenmekten ve tüm gün güneşe suratını dönüp dikilmekten panter gibi olmuş yüzsüz ve kocaman bir 'kedicik' yaşıyordu. Mal hayvan ne zaman beni görse ayçiçeği misali güneşe döndüğü suratını hiç oynatmadan gözlerini açar, bana bakar, acınası "yol ver geçeyim kedicik, valla bak hemen kıvrılıp geçerim şurdan." bakışlarıma aldırış etmeden gözlerini ağır ağır yumar ve güneş banyosuna devam ederdi. Pis hayvan! Süt getirsem sana nasıl mırr mmığğrrororo diye sırnaşırsın ama di mi? öhöm. Üstün görürdü kendini insanlardan.(o kocaman göbekle hepimizden üstündü tabii)Yemek yiyişi, ağır adımları, bakışları, karşılıklı birbirimize yürürken üstüme üstüme yürüyüp beni tınlamamasının sonunda kedi kesecektim. Olmadı en güzelinden bir Husky edinecektim. Bakalım ne kadar tınlamıyor beni?! Gerçi çok yüzsüz bir hayvandı. Beni gene tınlamaz Husky'ye sırnaşırdı eminim. Zor dayandım Sunshine Believer. Geçmiş zamanda yazıyorum, kedi geçen yıl gizemli bir şekilde öldü. Ama valla ben bir şey yapmadım. Köpeklere can kurban diyor ve hepsini bağrıma basıyorum. Şey, Husky'im olsun istiyorum bide evet.

25 Ekim 2009 Pazar

Beklenmeden Gelen Saadet

Evet sevgili, 2010 Avrupa şehri seçilen şehrin, Ankaranın gün ışığına inanırları! Bu hafta (26 Ekim-30 Ekim) okulların tatil olmasının bünyede yarattığı baş dönmesi, aşırı mutluluğa bağlı sapıtmalar, göz seğirmeleri ve hayat dolu çığlıklar atma gibi semptomların domuz gribi belirtilerinden fazla olmasının verdiği heyecan ve heyecanın yarattığı helecanı bizden başkası anlayamaz. Kar yağsa bu kadar sevinir bir öğrenci. Aslında tatil olmasının insanların gözünü korkutması gerekir fakat öğrenci aklı öyle şeylere ermez. Bizler tatille ilgileniriz. Öğretmenler de her daim okulda olduklarından dolayı çocuk ruhlu kalmışlardır. Mesela bizim coğrafyacı (garip kadın) bana 'Neden Aşk-ı memnu okuyosun?, Madem gelmeyen sayısı fazla olunca okul tatil olucak neden geliyosunuz?' gibi sorular sorarak aklımı beynimi son derece alt üst etmiş bir insandır. Büyümemiştir, büyüyemez.

Yalnız ankaranın bütün öğrencileri aynı anda birbirlerine mesajlar atıp 'okullar tatil olmuş hadi hayırlı olsun' şeklinde tatillerini tebrik etmiştir. Yani bi bayramda bile o kadar çok mesaj gelmiyor bana. Bu haberi biz dershane sınıfımla birlikte geometri dersinde öğrendik. O kadar sevindim ki, bir açısını verdikten sonra üçgenin çevresini isteyen soruyu şöyle önümden olabildiğince uzağa iterek tatil moduma hemen geçiş yaptım. İnsanların planları her gün bir başka arkadaşıyla görüşmek, sevgilileriyle geçirmek filanken sanırım ben evde kalıp biraz ders çalışıcak ve kitap okuyacağım. Çünkü bu olayı öğrenip de kutlama yapmamak olmazdı. Ama sanırım evi arıyıp 'Anne, şimdi söylediler bu hafta okullar tatilmiş. Hı. Ben eve gelmiyorum. Gelmiyorum gelmiyorum.' diyip telefonu kapatmamalıydım ki eve geldiğimde böyle sinirlenmiş bir halde beni beklerken gördüğümde annemi buna iyice emin oldum. Gittik Tenedos'a böyle duble boyutlarda bişeyler isteyip topluca gömüldük. Tabu oynadık. Her zamanki gibi hoş diyaloglar oluştu...

(kelime: siklet)
jelly: gold şimdi pedal çevirerek neye bineriz??
gold:bisiklet!
jelly: hı tamam. söyle şimdi kaç siklet??
gold:ağır mı ne??

(kelime: tüp bebek)
jelly:gold şimdi bizim bebeğimiz olmuyo (hönk!) ne yaparız?
rmtrn: aa bebek dedin.
jelly: hani yasaklarda yok ki o
rmtrn: ..... bi git yav

(kelime:artezyen)
jelly:gold varya hani böyle gayzer var bi de yerin altındaki sıvıyı çekmek için makine kuruyolar... gold:........ (üzeni yolla, salla mode:on)
rmtrn: bilmez bunlar mf ci ya
jelly:he la boşver ya

(kelime: pişkin)
gold:yemek ne olur?
topluca: pişer!
gold: hı tamam. bunun bide insanlar için sıfatı vardır!!?
jelly:pişik insan?

...............................................................................................

İşte böyle sevgili gün ışıklarım benim. O kadar sevindim ki bağıntısı olmayan bir kaç anımdan aynı anda bahsedip, buralara çiziktirebilcek kadar uçmuş haldeyim şu an. 25 Ekim okulların bir hafta süreyle tatil olması bayramınız hepinizin kutlu olsun. Tatilde yatabilitenizi zorlamanız dileklerimle.... :D Bu arada bu reklama da bayılıyorum. Kankalarla buluşmanın, tatil yapmanın ve tabu oynamanın keyfi paha biçilemez!


Top Gun( Iceman vs. Maverick)


80'li yılların en çok izlenen filmlerinden biri. Klasik olduğunu kabul edelim. İzlemiş olduğunuzu düşünüyorum sevgili blog okuyucuları. Birkaç bilgiyi de paylaşmak isterem ben.
-> USS Enterprise ın yüzünü 5 dk kameraya çevirmek için 25000 dolar ödeme yapmışlar.(tabi hasılatın yanında bu paranın lafı mı olur? olmaz)
-> Amerikan ordusunda üst rütbeli bir eğitmenin bir pilotla evlenmesi yasakmış.(talihsiz aşıklar)
-> Filmin bütün kareleri gerçek. Ki zaten dönemi göz önüne alırsak bilgisayar teknolojisinin yeni yeni yayıldığı bir vakit. Tom Kruz ve Val biraz F-14 eğitimi alarak havalanmış. Yani Cüneyt Arkın' ın bilim-kurgu filmlerinden biri değilmiş.
-> Filmin çekildiği tarihlerde hala soğuk savaş devam ettiği için gerçek bir sovyet uçağı kullanılamamış ancak F-5 Tiger II siyaha boyanmış ve sovyet yıldızı eklenmiş. Adına da Mig-28 demişler.(film için uçak üretilir mi baba ya? üretilir(miş))
-> Film çekimleri esnasında bir akrobasi pilotu hayatını kaybetmiş.
-> Filmdeki F-14 takımında Top Gun pilotları da varmış.
-> Tom Kruz, filmin haklarını satın almış. Çünkü ikinci bir Top Gun çekildiği taktirde filmin orjinalliğini kaybedeceğinden korkuyormuş.(bkz. rocky)
-> Val ve Tom un senaryoya göre oynadığı karakterler gerçek hayatlarıyla paralel gidiyormuş. Val, Tom un katıldığı hiçbir bağışa katılmıyormuş. Zaten çekimler sırasında birkaç defa tartışmışlar. (tom&val olmalıymış o çizgi film)
-> Iceman ve Maverick in konuşmasını Obama ve McCain e uyarlamak bu olsa gerek:

Obama-Iceman: You two really are cowboys.

McCain-Maverick: What’s your problem, Barack?

Obama-Iceman: You’re everyone’s problem. You’re unsafe. I don’t like
you because you’re dangerous.

McCain-Maverick: That’s right, Barack(Iceman)! I am dangerous.

24 Ekim 2009 Cumartesi

Sağır Sadece Duymaz Duyduğunu Tekrar Yorumlar

Günlerden dün(23.10.2009, yılın bitimine 69 gün kala) tiyatro gecesinde görev almak isteyen AAL öğrencileri 'Konferans Salonu' adı verilen eşine az rastlanır bir akustiğe sahip o kutsal mekanda toplanmışlardır...



herkes tek tek sırası gelince sahneye çıkıp, tipi tutarsa rol almaktadır. sadece 12 kişi seçileceğinden ortamda herkes gerilmiştir. En arkada oturan Hyena, Goldfish, Jellyfish ve Raccoon en arka sırada mal mal konuşup gülmektedirler... sıra Hyena'ya geldip ayağa kalktığına bin pişman olur Hyena çünkü ayakları jöle kıvamına gelmiştir ve yürürken acıdan dolayı kıvranmaktadır. Güç bela sahneye ulaşıldığında Hyena'yı mı yoksa sahneden inen kızı mı alkışladığı belirsiz kalabalığın sesi kesilince Hyena iki senedir saatlerce üzerinde kaldığı sahneden karşısındakilere bakıp

- Hyena: Hyena The Kid. Annem bankacı, babam da ticaretle uğraşıyor(gerçek mesleğini söylersem seni öldürmek zorunda kalırım. O yüzden kurcalama...).

- King of Lil' Basterds: Hmm... Baban ticaretle uğraşıyordu değil mi?(gerçeği bilmek hepmizin hakkı)

- Hyena: Evet...(Lanet. Anlamış olamaz değil mi? Olmamalı. Ne olacaksın falan mı diyecek acaba?)

- King of Lil' Basterds: Tamam inebilirsin.

- Hyena:(Ne ''İnek Misin?'' mi dedi o? Neden ki? Öyle mi görünüyorum acaba?) Yoo... Yani çalışmam da işte öğretmen iyi anlatınca yetiyor...

- Seyirci: Hyena inebilirsin dedi.

- Hyena: Haha, şaka dimi bu?(Sıçtım. tamam. Neyse aslında iyi olmadı değil bi noktada sahne benim ne zaman ineceğime ben karar veririm havası da oldu...)

- King of Lil' Basterds:(Manyak mı bu çocuk? Otoritem de sarsıldı ama belli etmemeliyim) Peki ne tür müzikler dinlersin?(Yazık biraz daha dursun o zaman.)

-Hyena: İşte deneysel, indie, pop(! bunu söylerken ne düşündüğümü cidden bilmiyorum)-rock(tam oldu şimdi. ''favori grubum da hepsi. Tarkan da güzel ama biraz sert'' demeyi unutmuşum) insanların genelde dinlemeyedikleri şeyler bol synthli bol efekt pedallı falan(kurtarabilir mi? Hiç sanmıyorum ama gerçekler bunlar...)

- King of Lil' Basterds: bilmemkim o gruplardan biri mi?(iki-üç kere söyledi ama hala ne dediği bir sır.

- Hyena: Yok tanımıyorum onları. Daha çok Sonic Youth, The Sound of Animals Fighting gibi şeyler...

- King of Lil' Basterds: Elektronik mi?

- Hyena: Sayılmaz.

- King of Lil' Basterds: Akustik o zaman.

- Hyena: O hiç sayılmaz.

- King of Lil' Basterds: Akustik değilse elektroniktir.(Düz mantığım tey tey...)

- Hyena: Ama elektronik diyince insanın aklına farklı şeyler geliyor(sizin gelmiyo mu?).
Bu da böyle bir anımdır diye bitirmek çok feci bir şey ama naparsın*

23 Ekim 2009 Cuma

Ateşe Baca Lazım, Kitaba Hoca Lazım, Bu Bloga Şiir Lazım - 5

Saygıdeğer sunshine believers müritleri! Bu zamana kadar bloga lazım olan olan şiirleri hep sizin bizim bildiğimiz şairlerden temin etmiştik. Bugün şöyle bir değişiklik yaparak sevgili arkadaşım caballo de mar (sesli sölük yalancısıyım)(namıdiğer BaTuHAN) dan bir şiir yayınlayacağım. Okuyun gari.


Bir çiçek dünyayı değiştirecek
Bugün gelmedi ama
Yarın belki gelecek

Çocuklar umut
Çocuklar yarın
Yanlış yerde yetişen gül
Nasıl özenmesin
Diken bahçesinde yetişen dikene

Bir çiçek dünyayı değiştirecek
O nefis endamlı kokusuyla
Göreceksin bak
Savaşı da bitirecek
Kangren olmuş kan davalarını da
Hatta saçlarını örmüş kız çocukları
Kitaplarıyla okula gidecek

İşte aynen öyle
Bir çiçek tüm dünyayı değiştirecek
Gözümüz yolda tüm insanlık
Bugün gelmedi ama
Yarın belki gelecek.

Yanlış anlamalar -3-

Evet Sunshine Believer.! Gün geçmiyorki birimizin başından dumurlara sürükleyen diyaloglar geçmesin. Hemen başlıyorum anlatmaya.

Jellyfish, ben -Goldfish- ve tabii ki ortamların olmazsa olmaz insanı Hyena haftada 2 gün okul çıkışlarında kalmayı göze alarak tiyatro seçmeleri için yerlerimizi alırız. En arkaya otururuz dolayısıyla sıra bize gelene kadar arkada yapılmadık geyik kalmaz. Sevgili, sevimli yeni tiyatro hocamız bazı insanlardan "Mustafa"yı çağırmasını isterken bazılarına şarkı söylettirmektedir. Jellyfish Atiye'den "salla"yı söyler bize.(bize tabii o kocaman konferans salonuna değil) Sıra Hyena'dadır. Sakin adımlarla sahneye çıkar.

hoca +
Hyena -

-Ben Hyena. Annem bankacı babam ticaretle uğraşıyor.
+inebilirsin. (Yalnızca ben ve Hyena bunu "inek misin?" olarak algılamışızdır.)
-yoo... çalışıyorum aslında.
+.... dumur... ee ne tür müzik dinlersin Hyena
diye gider bu

ve hayır. yanlış anlaşılmayı düzeltmedik. Sahnelerden ayrılamayan bir Hyena var burada.

22 Ekim 2009 Perşembe

The Mars Volta - Since We've Been Wrong

bir gün herkes The Mars Volta sevecek...
Since We've Been Wrong

The Mars Volta MySpace Video

Every Atom


Evet Sunshine Believer! Bazı cümleler çıkıyor ki karşınıza, kelimeler biçimini yitirip kalbinizin sesi oluveriyorlar. İşte bu da onlardan biri. We love ffffound.com

Aman Yea

Sunshine Believer! Birçok hayat var. Benimki yorucu bir hayat. İsyan etmek istiyorum ama enerjim yok ki isyan edeyim. Hem etsem kime ne diye edicem? Her şey bizim iyiliğimiz için. Bi de isyan mı edicem?!
  • Kimya dersinde 3 (-) alarak hem kişisel hem de sınıf rekorunu kırdım. Yihuu. Hocanın gözüne girmek için konu anlatıyorum. Kimyacı olurum ben bu gidişle yine de karneme 3 gelir.

  • Domuz gribinden fenalık geldi. Yok öyle çok öldürmüyormuş. Çok cahilim bu konuda, belirtilerine bile bakmadım. Aman yea.
  • Salak salak ödevlerden fenalık geldi. 8 (bazen 10) dersten çıkıp yorgun argın eve geldiğimde ne ödev yapacak ne ders çalışacak enerjim kalmıyor. Ne biçim bir dünya bu?! Ya 2012 de yani 3 sene sonra kıyamet koparsa ne olacak?? Ben Avrupa'yı gezemeden, kuzey ışıklarını göremeden, yağ damlası deneyini yapamadan, tavlada Britfishi mars edemeden, saçlarımı ensemde kestiremeden, Oscar kazanıp "Ben tek başıma aldım işte! Bu ödül benim! En birinci ben oldum!. Tek teşekkür ettiğim kişiler rakiplerim.. ödülü bana bıraktığınız için teşekkürler." diye bir konuşma yapıp histerik kahkahalar atmadan, almancıyla beklenmedik bi anda yeniden karşılaşmadan, kritik bir konuşmayı "this conversation is over" diye karizmatik bir şekilde bitirmeden ölmek istemiyorum. (ilk öpücük meselesine değinmedim bile.)
  • "Büyüyünce ne olacağım?" sorusunun cevabını aramaktan sıkıldım. Birşey olmayacağım, gelin olacağım.
  • Kafa karışıklığım çözülemeyecek. Yok öle bi$ii.

Aman yea.!

Boş Zihin


Evet sevgili Sunshine Believer.! Yine ben Goldfish. Şaşırdınız di mi "bu kız yazı yazar mıydı?" diye... (üç noktanın yersiz kullanımına kıl olurum ama burda güzel durdu.) Bloga her gün girsemde twitter'ın (ısrarla tweeter yazıp sonra silip doğrusunu yazıyorum, hala, hala) tembelliğe elverişli yapısı konuların kafamdan çıkıp blogda yer edinmesini engelliyor. Kafam dopdolu. Yazmak istiyorum. İlham perimi arıyorum. Tek bir harften bile medet umuyorum. Hemen etrafıma bakıyorum. Önümde koskocaman YKM var. Aklıma gelen tek şey YKM'nin o saçmasapan açılımı "Yediğiniz Kazıktan Memnun musunuz?" evet. Bu kadar. Şu cümleye kadar gelmeyi başarabilmişsen Sunshine Believer zihnimin tıpkı cuma paydoslarında yapılan duyurular kadar boş ve sıkıcı olduğunu farketmişsindir. Normalde Twilight diyalogları, garip huylarla ilgili şeyler, komik replikler, atmamaları, bitmemeleri uçuşurken kafamda şimdi Moseley'ler dolaşıyor... Faraday elektron inceliyor. Elektron denince "alla alla nasıl kehribar kelimesinden elektronu türetmişler? te allaam! bu bilim dünyasını anlamak zor!" şeklinde düşünceler geçiyor aklımdan. Sonra bir fıkra hatırlıyorum. Penisilin keşfedilmiş fakat bu bilim adamları bir türlü ne isim vereceklerine karar verememişler. Sonra Temel'inde bulunduğu bir toplantı düzenlenmiş. Saatlerce tartışmalarına rağmen uygun bir isim bulamamışlar. Temel sinirlenmiş. Ayağa kalkıp "pen cideyrum, peni silin" demiş. Böylece ismini penisilin koymuşlar. Sırıttırmıyor bile farkındayım. Bu fıkrayı hatırladıktan sonra "ismini niye penisilin koymuşlar, 'ben cideyrum'da olabilirmiş" diye düşünüyorum. Bu yazının sonu nereye varacak bilemedim. Gerçekten. Hala okuyorsan iyi dayandın. Sonra kafamı kaldırıp tahtaya baktığımda birkaç denklem, birkaç sayı görüyorum. Kafam karışıyor. Kafamın ne kadar karışık olduğunu düşünmeye başlıyorum. Saçmasapanlıkta Family Guy'ı aratmayan birkaç flashback yaşadıktan sonra sıkılıyorum, daha doğrusu konu ağır geldiğinden erteliyorum. "Aaaa gene Scarlett (O'hara) gibi davranıyorum. O da hep yarın düşünürüm, yarın düşünürüm diye dengesini kaybediyodu... aman yea, öbür ders düşünürüm." diye kaçıyorum içsesimden. Yemekteyiz içseslerine dönüşmesin diye. "Evet Goldfish hanımın kafası karışmış gözüküyor. Ödevleri yarına yetiştirebilecek mi acaba?" Neyse güzel Günışığı İnananı boş zihnimin boş düşünceleriyle bomboş yazdım durdum. Normal grip bile kapamadım (evet kapmak istiyodum evde yatmak için) benim kafamın içinde başka bir virüs girmiş olmalı. Ben de onunla yaşamak zorundayım. Yanıma yaklaşmayın bu boşluk ve sıkıcılık virüsünü kapabilirsiniz benden. Haydi kalın sağlıcakla. (yazıyı böyle bitirdiğime göre cidden hasta olmalıyım)

19 Ekim 2009 Pazartesi

Wtf!

Mahkeme kararıyla kapatılan sitelere şöyle ya da böyle ulaşabilirsiniz, peki şifresini sadece ebeveynlerinizin(ki ben bu kelimeye kılım) bildiği bir şifreyle korunan ''Aile Koruma Şifre''si tarafından engellenen siteye nasıl ulaşabilirsiniz? Hayır, benim last.fm sayfam be o. Müstehcen/Yetişkin içerik bulmuş bir de...

16 Ekim 2009 Cuma

Arctic Monkeys - Cornerstone

Alex, oğlum Pretty Visitors'u kliplendirmeyi düşündün mü hiç? Yoksa boşuna mı dinledik biz o kadar seni?! Alexander David Turner, go your room and think about what you have done to your band and yourself...

15 Ekim 2009 Perşembe

Düşünme. Sadece Yap!


Bugün Zara'ya gittim teyzemle ve kadın ''Beyaz'' pantolonumu çıkardığında içimde bir şeylerin parçalandığını hissettim(hatta duydum). Bu duygudan kurtulmam gerektiğine karar verdim o anda koşturmaya başladım. Düşünemez olmuştum. NY'da olmadığım ve şu sıralar gerizekalı yaz eğlencem olarak mağazaların sitelerinde zaman geçirmediğim için şanslı olmalıydım sanırım... Hydro74'un çizimlerini Levi's'ın kullandığını hatırladım ama hayır tişört olmamalıydı bu.
Sonuç olarak yeni bir pantolon aldım. Bunu neden buraya yazdığımı bilmiyorum.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Gel Gel Edward'ın Isırdığı Elmaya Gel!


Twilight öyle bir çılgınlık halini almıştı ki araya boşluk girdi, ilgi azaldı. Neyse kasımda Yeni Ay gelince onu da burada bulursunuz...

I Lego NY

You, Sunshine Believer know that we have never been to NY but we love NY. Şimdi ise size güzelim (evet gitmemiş olabilirim hala) New York'un bağrından kopup gelen legoları sunuyorum. Boş vakit yaratıcılıkla birleşirse böyle güzel şeyler çıkıyor. Legoları da severiz. NY ayrı severiz. Sunshine Believer sever her güzel şeyi.

Hepsi için:
http://niemann.blogs.nytimes.com/2009/02/02/i-lego-ny/?ref=opinion



13 Ekim 2009 Salı

Bey, Çocuklar Neden Bize Yiyecekmiş Gibi Bakıyor?


Anaç Anne Modeli:''Bey kalk bi tıkırtı duydum.''


Ailenin Direği Baba:''Faredir fare bir şey olmaz, uyu sen.''


AAM:''Bey kalk bir bak. Hırsız neyim olur...''


ADB:''Bişiycik olmaz uyu sen Hayriye. Hem bak yarın iş var, okul var.''


AAM:''Hüsamettin! Kalk bi bak diyorum.''


ADB:''Bi rahat bırakmadın ha...''


Kapı açılır evin kızı Z.Ç(14) odaya dalar ama suratında ebleh bir ifade vardır...


AAM:''Zekiye kızım, yavrum, canım, bebeğim, birtanem, nurtanem, papatyam, gülüm, çiçeğim, noldu gece gece?!''


ADB:-yavaşça doğrulur, söylenerek-''Zekiye kızım cevap versene annene.''


Günışığı odaya dolmaya başlarken, Zekiye yavaş yavaş ilerlemektedir...


AAM:''Zekiye?!!''


Zekiye'nin suratına günışığı vurur ve(daradaradan!)




Bunun gibi senaryoları, görüntüleri görmemiz, duymamız, okumamız için Hollywood geri sayıma başladı. Artık gına gelen Vampir konusundan sonra içimize su serpecek olan Zombiler, hem geri dönüşümlü hem hemencecik kitleleri galeyana getirebiliyorlar, hem Seda Sayan bile seviyor onları... Çılgınlığın başlayacağı zaten çok önceden belliydi ama uyuşuk yazar Hyena ancak yazabildi. ''Aşk ve Gurur ve Zombiler''i alamamış, ''Jennifer's Body''i izlememiş olabilirim ama zombi dediğin canlı(msı)yla kaç senelik hukukumuz var.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Çevreye Verdiğimiz Geçici Rahatsızlıktan Dolayı Özrü Bir Borç Biliriz!


  • Her Blogger'a olduğu gibi bende kendimi Twitter'a verdiğim için pişmanlık duyuyorum.

  • Yasemin Mori'ye gidip, süpersonik dans figürlerimle insanları etkileyeceğim.

  • Dershane'de sınıfta bir nevi 9/D havası yakaladım, insanlar müthiş.

  • Arka sıramda Japonca bilen bir çocuk var be... Yürü be Çağlayan...

  • My Chemical Romance'den umutluyum ben. Yeni albüm umarım eskileri gibi olur.

  • Velvet Revolver yeni vokal bulsun ama Queen bulamasın istiyorum...

  • Slash'ciğim Flea'yla falan çalışacakmış yeni albümünde. İşte bunu seviyorum.

  • The Misfits sahalara dönüyor lan. Bildiğin müthişlik. Kız olsam ve konserlerine gitsem Jerry Only'e yanımda getirdiğim don, sütyen, g-string türevlerini tek tek atardım.

  • Beyaz pantolonumu özledim be ben...

  • Aslında zihnim kaymadan olmuyormuş, bunu anladım...

Twitter'da Kalabalık


Yazmamış, tüm hafta yatmışız ama çok meşgulüz...
Aslında tüm suç Twitter'ın...
140 karakterde destan yazabiliyor insanlar...
Hatta o kadar dolu o kadar dolu ki ötüşen* kuşlar bir balinayı bile kaldırabiliyor zaman zaman...

8 Ekim 2009 Perşembe

Adriana Lima'nın Kocası


Adriş'in kocasını görünce bi hüzünlendim(şimdi düşünüyorum da mal mıyım ben, ne üzüleceğim?). Adam tam bir korkunç. Hadi kendine acımadın, ulan çocuklarına geçecek genlere de mi acımadın insafsız kadın? İnsanlar kendilerine nesiller boyu aktarılıp sonunda kendilerinde kes-yapıştır şeklinde oluşturulan güzelliği mahvetmeye ne kadar meraklı...
güzel+çirkin-disney=çocuklarını merakla bekliyoruz

Ben 10'leri Normal İnsanlardan Ayıramamanın Diyaloğu.. Başlamadan Biten Bir Saadet

Ben 10:
*bi gün çekip gidersem kalırsın
Jellyfish:
*bi gün çekip gidersen ben 10 filan dinlemem saçlarından çeke çeke sürklerim geri
Ben 10:
*kaçır beni o zaman::
Jellyfish:
*:D eneee hayatımda duyduğum en güzel istek:g
Ben 10:
*ooo süper olur valla
*yemek yaparım*mısır patlatırım
*öküz gibi dvd kolleksiyonum var
Jellyfish:
*tamam alıyorum!
Ben 10:
*yarışmaya da ankaradan katılıyorum hem
Jellyfish:
*büyük avantaj doğrusu
*şehri kurtaracak bir süper kahraman :g
Ben10:
*tabii ki
*ankara neden korunabilir ki
*Tatarfish'in sapkın düşüncelerinden belki
Jellyfish:
*ne biliyim çağımız uzay çağı sonuçta bi uzaylı istilası olursa ya da tim burton 'Uzaylılar Ankarada' diye bi film çekerse filan sana ihtiyacımız olur sanırım.
Ben10:
*seve seve televizyondan izlerim
*tayt giymem ben
*kurallarım var
Jellyfish :
*ama ben10 tayt giymez ki
Ben10:
*olsun
Jellyfish:
*saat takar
Ben10:
*ben ten miyim
*ben ben im
Jellyfish:
*...
*bitti Ben10
*başlamadan bitti
*bizi sen bitirdin
*Allah da senin saatini bitirsin

Ben 10


'Her şeyin başladığı yer o uzay gemisi. Şimdi onun bileğinde hızlı ve güç gizli. Artık o süper güçlü, sıradan biri değil o Ben 10! Ben 10. Artık onu gördüğünüzde suç bizde değil (bu ne ya) Birden bire uzaylıya dönüşecek o bilin. Zayıf, tuhaf, hızlı ve güçlü, her kalıba girer o Ben 10! Ben 10 (fısıltıyla) Ben 10' Şarknını devamında daha abuk cümleler olduğundan yazmıyacağım. Ama bütün bunları yapabilen kim sizce? O Ben 10!


Efendim bu cumartesiye kadar Ben 10'i Cartoon Network'ün çizgilerinden biri sanarken girdiğim bir kırtasiyede Ben10 in resmine dikkatlice bakmama ve rmtrn'in bana ettiği laflar üzerine onun bi çizgiden ibaret olmadığını, gerçek hayatta da bir can bulduğunu anladım. Can bulmak derken anlatmaya çalıştığım şey şudur ki çizgi filmi izleyenler bilir bilmeyenler için açıklayayım; Ben 10 bir gün ormanda kuzenine dalaşırken, aha ben senin kafana vurdum sen benim kolumu cırmaladın saçına yapışırsam olanlara karışmam gibi laflar ettiği sırada gökten gelen bir meteorla(!) belasını bulur. Bi saat gelir buna. Koluna bulaşır, yapışır, DNA sına karışır. Sonra bu saate şap diye indirdikçe seçtiği uzaylı kahramana dönüşür. 1 sezon oldukça dandiktir. Benjamin henüz saatin marifetlerini anlıyamaz ve o mukaddes şeyi kuzenini korkutmak, banka soyguncularını kaçırtmak gibi görevlerde kullanır. 2. sezonda ise uzaya kaçar. Yani TNT den sabahın köründe takip edebildiğim kadarıyla öyle. Kuzeni de bi büyücü olmuş. Dedesi iyice yaşlanmış ancak elden ayaktan düşmemiş bizim tesisatçı emeklisi dede. Ben dizinin özetine çok kaptırmadan anlatmak istediğim noktaya geri döniyim. (bu arada bu yazıyı bir kere bile okumadan yayınlıycam sanırım.yoksa vazgeçerim) İşte kırtasiyede Ben 10 i gördüm, saatine bir baktım ki G - Shock! Yok efendim uzaydan düşmüşte filan kanar mıyız biz! Var mı bizde o göz abi yea! Yoksa bizim ismini andırmak istemeyen arkadaşımızın kolundaki G- Shock onun bir Ben10 olduğunu mu gösteriyor? Dünyaya sürekli gelen, Mevlanasını bulamamış Şemslerin yanı sıra bir de saatini bulamamış Ben 10 ler mi var yoksa bu evrende? Bence öyle evet.


Bugün bizim yerli Ben 10 saatiyle, saatimin direk üstünden derimi çizerek, kızarıp kabarmalara yol açmıştır. Ve ben de o zaman anladım ki o saat normal bir saat değildir. Siz siz olun mavi zemine yeşil kenar süsleri olan (yerli Ben 10 bu tanımdan sonra beni öldürcek) G - Shock'u olan insanlardan sakının. Tabi uzaydan gelme tuhaf yaratıklara benzemek gibi bir gayeniz yoksa.


En yakın arkadaşınızın Ben10 olmasının 10 faydası:


- Uzaylıların istilasına uğradığınızda korkmanıza gerek yok çünkü o artık sıradan biri değil, o Ben10.
- Asabınızı bozan biri mi var? Bilek bileğe değil, saat saate savaşlar yaşarsınız. Ve muhtemelen karşınızdaki insan kaybeder.
- Hayatınızda herkesten farklı, hayat enerjisini basit bi saatten alan garip bi yaratık bulunur.
- Sattin lazer ışınıyla hocaların zihinlerine girip sınav sorularını çalar.
- Zeynep Gül'e saçını okşattırır, kendisini sevdirtir.
- Ruh eşini asla bulamaz, hep yanınızda kalmak mecburiyetindedir. Bi gün evlenip giderse de 'Ah Ben 10 ah, yuvadan nasıl da uçup gittin!' diyemezsiniz, dedirtmez.
- Geleceği görür.
- Bir pelerinle 100 ayrı karakteri canlandırabilir.
- Tuhaf müzik zevkiyle sizi coşturur.
- İnsanları sizin yerinize yaftalar, size destek verir ve sizi sevindirir.

7 Ekim 2009 Çarşamba

6 Ekim 2009 Salı

  • Sabahtan beri 3. kez aynı albümü indiriyorum. 1 kez annem 1 kez ben kapattık pencereyi acımasızca ve tek hamlede...
  • Müzik kusma aşamasındayım. Serdar Ortaç mı dinlemeliyim?
  • Burger King ve Mc Donald's'a bu haftalarda bir kere daha gidersem intihar edeceğim
  • Fast Food yasaklansa ya... Mahkeme kararıyla erişim engellense...
  • Mahkemeler kendi kendilerini tüketecekler bir süre sonra... şimdinin gençleri yarının hakimleri

  • The Fall of Troy'a çok sinirlendim yeni albüm çıkmış ucuzlamış 6$'dan satmaya başlamışlar ben derginin tekinden duyuyorum bunu, yakıştı mı hiç?

  • 371 kere de skroplamışım. Ayıp.

  • Wolfmother'ın yeni albüm kapağına bayıldım. Kozmik Yumurtanın gücü adına....
  • Milli Güvenlik dersinde konumuz güçlerdi; siyasal güç, ekonomik güç, bilim ve teknoloji gücü... gibi tipik şeyler söylenirken - çizdiğim dalga ateş ve damlalardan olsa gerek - zihnim kaydı ve bir anda içimden stadyum konserinde seyirciyle şarkı söyleyen rockstar gibi ''GÖLGE GÜCÜ! Gölgelerin Gücü adına!'' derken buldum. Kimse duymadı, sorun yok.
  • The Kills, Wolfmother ve The Fall of Troy Combosu yapacağım gerekirse uyurken ama olsun.
  • Issız Adam'ı biraz daha çıplak görsem kafayı yerdim heralde.
  • Yakışıklı insanlar soyunmasınlar. Soyunma demiyorum, hobi olarak yine soyun. Ben bakmıyorum.
  • Blog'un arka fonuna aşığım lan.
  • En yakın arkadaşının, en yakın arkadaşı olduğu için biriyle yakın olmaya çalışmak... hele siz istemiyorsanız amanın...
  • Paylaşılamayan kadınlı Türk dizilerine bayılırım...
  • Renkli gözlü ve esmer insanları direkt inceleme altına alıyorum.
  • The Kills, White Stripes, Raconteurs, Queens of the Stone Age bu kadar güzelken Dead Weather nasıl çıkmış öyle... Brad Pitt ve Angeline Jolie'den kara kuru iğrenç bir şey çıkmış gibi
  • Disney Channel izliyoruz deli gibi. Küçük çocukların Baby Tv izlerkenki haline dönüyormuşuz...
  • Yazıyorum ama Alison'cığım maşallah döktürüyo hatun.
  • Kıvanç Tatlıtuğ'un Twitter'ı muhteşemliğin resmi gibi http://twitter.com/Kivanc_Tatlitug
  • Yeni Ay geliyormuş kasımda, gitmeyi düşünmesemde sürüklenince sövmemek olmaz.
  • İsveç'ten çıkan gruplara bakınca keşke İsveç'i de yazsaydım diye düşündüm. Belki orası olurdu, Spoş'un annesi var hem.
  • Jonas Brothers'ı günahım kadar sevmem ama dizilerini çok merak ediyorum...
  • Bitmeli mi burda?
  • Rodeo Town başladı. Alison <3

Deneme Sınavında 5. Olmak


Saatin ve 10 saat ders yapmanın etkisiyle bünyemden çıkan 'Sınava 5 adet inci girmiiiş..' esprisini yapamıycam, kıyamıycam sizlere. Efendim 10 kişiyi aşan gruplarda 5. olmak benim gibi hırslarından arınmış, dershaneye yalnızca okula destek olsun, aradığım aşk belkim ordadır nemelazım gibi düşüncelerle giden insanlar için ulaşılması gereken noktadır, nirvanayla eş değerdedir. Ancak gruba sonradan katılmanızın sizde yarattığı o eksiklik ve bünyenize verdiği tutukluk dolayısıyla sınavda 2 saat 40 dakika bir hindiymişçesine sorular üzerine değil de özel hayatınız hakkında düşünürseniz sınavda 5. olursunuz. 5. olmak her zaman güzeldir. Ancak grup zaten 5 kişiden oluşuyorsa bi ezik hissettiriyo ya. Hatta çok sevdiğim biricik arkadaşım Girayla (namıdiğer Katesin) şöyle de bir diyalog geçirtmiştir aramızda bu sınav sonucu:

Jellyfish: Ya Katesin bu ne de çok kötü de sonucumu almıyalım da Necla hoca bakmasın da aman hemen kaçalım.
Katesin: Ver bakıyım sonucuna. Immm.. E iyi ya grupta 5. olmuşun daha ne!
Jellyfish: (bi anda sınıf mevcudunu unutur) Eneee cidden mi! (ve zihni birden su berraklığı kazanır) Grup 5 kişi ki zaten ya.
Katesin: (zil çalmıştır) Imm neyse ben sınıfa gideyim. Hoşçakal...

İyi yanları da yok değildir hani. Mesela ilerde bi gün şöyle büyük bi şirket kurarsam yönetim katında verdiğim günlük çiğköfte partilerimde magazincilere 'Ben dibi de gördüm, en üste çıkmasını da bildim. Ostrich or not ostrich... İşte tüm mesele bu.' şekilinde demeçler veririm. Bir de yalnızca 3 derslerine girdiğim hocaların okulum dolayısıyla yükselen beklentilerini sıfırlamanın hazzı da yok değil hani. Ben de insanım, güler oynarım. Şey bu arada 2. sınav ne zaman? :D
-06 ENE .... plakalı arabanın sahibi, 06 ENE .... plakalı arabanın sahibi. Lütfen arabanı artık bizim evin önünden al. Bilinçaltıma işliyosun. Şaşırınca ağzımdan 'Enee' ler dökülüyor.-
(başlık atmadan daha cool gözüküyorum. Evet!)

Sevgili MSN,

Mal mısın oğlum sen?

Elim defalarca geldi gitti, geldi gitti bu teste...

Ama sonuçta bizimkiler çözünce Fikret çıktık.

PS: Oha! ''Testimiz bilimsel değer taşımaz, küçük kızların babalarını hep seveceği gerçeğinden hareket eder...'' yazıyormuş sonunda... OHA!!

Modern Hayatın Batıl İnançları

Merhaba Sunshine Believer! Hayatı çözmeye çalışan ergenleriz şurda. Sorumluluklar, bizden beklenen davranışlar var. Genelde akıllı olmamız, mantıklı davranmamız beklenir. Mantıklı davranmaksa sıkıcıdır. İnsan doğasına aykırıdır. (Bununla ilgili en güzel sözler Oscar Wilde'in "Dorian Gray'in Portresi" adlı kitabında Lord Henry denilen muhteşem karakterin sözleridir. Okuyun. Okutun.)Beynimiz mantıklı çalışmaz. Bu sebeple yanlışlığı bariz belli olan ama inanmaktan vazgeçemediğimiz bir takım minik minik inançlarımız vardır. ("Ne alaka abi yeeaa" demeyin. çok alakasız bi giriş yaptım. böyle de süper bağlarım konuyu.) İşte bu minik sevimli şeylerden birkaçını paylaşacağım sizlerle.

  • İlk aklıma gelen çok saçma ama gün içinde insana minik mutluluklar yaşatabilen saatle ilgili olanı. Şöyle ki eğer saat 13:13, 02:02 gibi ise sevdiğiniz kişi sizi düşünüyordur. Zamanında bunun doğru olabileceğini savunmuştum. Birbirini seven iki insan aynı anda saate bakıp birbirlerini düşünebilirler gayet. Üstüme gelmeyin tamam. :D
  • Diğeri ise -ki bunu hiç sevmem- eğer saat 21-12 , 15-51 gibi simetriğimsi ise birisi sizin dedikodunuzu yapıyordur. Görmezden gelirim, saate bakmak için 1 dk geçmesini beklerim.
  • Hoca not defterini çıkarıyorsa o ders kimsenin şansı yaver gitmez.
  • Mentos çiğnedikten sonra kola içersen iç patlama yaşarsın. Ağzından burnundan naneli kola fışkırır.
  • Mesajınıza cevap gelmediyse mesaj ya görülmemiştir ya okunmamıştır ya mesaj atılan yüce insan duştadır, uyuyordur, "müsait olsa mutlaka cevap yazar"dır. Hadi canım!
  • Nivea Lipcare kullanmayan kızın şansı yaver gitmez, kötü ruhlar etrafında dolaşır.
  • "Ben de gülmeyi, espriyi severim çocuklar" diyen öğretmen kötü ruhtur. Gülmekten hoşlanmaz.
  • Deneme sınavlarında zor soruların cevabı hep "C" dir. (bu batıl değil. doğru. valla bak.)
  • Kaşgarlı Mahmut sözlük yazarıdır.
  • Serdar Ortaç dinlemeye başlanırsa hayat yormuştur, Demet Akalın'a farkında olmadan eşlik ediyorsanız sevgiliniz sizi aldatıyordur. (!)
  • Bronzlaşmış kara tiki kötü şans getirir. Gördüğünüz zaman saçını çekin. Kendinizinkini değil, onunkini.
  • Zeynep Gül yaklaşıyorsa selam verin. Yoksa Notlarınız iyi gitmez.
  • Gizli numaradan çaldırıldıysanız sevdiğiniz kişi sizi düşünüyordur. :P tamam uydurdum.

Şimdilik aklıma gelenler bunlar. Eklerim daha.

p.s. magazin yazısını gönderdiğim an saat 17:17 imiş. Kesin beni düşünüyodu. Kimse artık. Valla bak.

João Ruas' Haunted World

Sadi Güran'ın Brezilyalı versiyonu gibi gibi... Güzel mi? Güzel. Demek ki sorun yok...



Daha fazlası için: http://feral-kid.com/

5 Ekim 2009 Pazartesi

Ateşe Baca Lazım, Kitaba Hoca Lazım, Bu Bloga Şiir Lazım - 4


Efendim mf'ciler alan dersleriyle övünür de bizim gibi tm'cilerin elleri sadece kitap sayfası çevirmekle mi meşgul olur? Hayır. Okulun ilk haftası, bana ruh halimi yansıtacak bir şiir kazandırdı. Cemal Süreyya'dan 'Git', Pulpo için gelsin.... Pulpo senden nefret ediyorum!


Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Git de şen şakrak geçen günlerime gün ekle,
Beni kahkahaların sustuğu yerde bekle.

Git ki siyah gözlerin arkada kalmasınlar,
Git ki gamlı yüzümün hüznüyle dolmasınlar

Madem ki benli hayat sana kafes kadar dar,
Uzaklaş ellerimden uçabildiğin kadar.

Hadi git, benden sana dilediğince izin,
Öyle bir uzaklaş ki karda kalmasın izin.

Kahrımın nedenini söylesem irkilirler;
Çünkü herkes beni Kays, seni Leyla bilirler.

Sanırlar ki sen beni biricik yar saymıştın;
Oysa ki hep yedekte, hep elde var saymıştın.

Hadi git, ne bir adres, ne bir hatıra bırak,
Zannetme ki pişmanlık, mutluluk kadar ırak!

Sanma ki fasl-ı bahar geldiği gibi gitmez,
Sanma ki hüsranını görmeye ömrün yetmez.

Her darbene tehammül edecektir bedenim,
Gururum mani olur perişanıma benim.

Yari Ferhat olanın ellerle ülfeti ne?
Şirin ol katlanayım dağ gibi külfetine.

Henüz layık değilken tomurcuk kadar aşka,
Sana gül bahçesini kim açar benden başka!

Hercai arılara meyhanedir çiçekler,
Kim bilir şerefinden kaç kadeh içecekler!

Madem aşk tablosunun takdirinden acizsin,
Git de çağdaş ressamlar modern resimler çizsin.

Ne vedaya gerek var, ne de mektuba hacet,
Git de Allah aşkına bir selama muhtaç et!

Güllere de aşk olsun gene sen kokacaksan!
Fallara da aşk olsun gene sen çıkacaksan!

Kopsun nerden inceyse artık bu bağ, bu düğüm,
Her gece daha berbat, daha vahim gördüğüm.

Korkulu düşlerimi yorumdan kaçıyorum;
Sırf sana üzülüyor, sırf sana acıyorum.

Git iş işten geçmeden, çok geç olmadan vakit,
Günahıma girmeden, katilim olmadan git!

Hayatın Yorduğu Serdar Ortaç Günlerinden...


Bu gün çok uzundu. Fazla uzundu. Hala bitmiş değil. Bitecek gibi durmuyor.



  • Sabah "Lanet olsun bugün sınav var.!" diye çok olumlu bir başlangıç yaptım güne. Bir önceki akşam fen bilimleriyle haşır neşir olmuştum bol bol.

  • Dersler geçmek bilmedi, matematik çalışmadım. Hayır biyolojide solunum a çalışıp "vay be, ne harika bir şeymiş bu solunum!" diye ATP saydım.

  • Son bir ders Tatarfish beni matematik çalıştıracaktı. Ona bir bakışım ve "Voleybol mu oynasak?" sorum üzerine 1 saat voleybol oynadık. Terledik. ATP lerin parçalanışını hissettim her bi hücremde.

  • Sınavda solunumun çıkmayacağını öğrendiğim an soluk almayı bıraktım.

  • "Tam kareden ne kadar soru çıkabilir ki abi yeeaa?"

  • Çantalar ve Turkcell'e duyulan minnet duygusuyla Mcdonald's a gittik blog grubuyla.

  • Konu Voyvoda ve Kanuni etrafında döner durur. Agresifimdir.

  • Dersaneye yollandık ve birkaç güzel insan gördük. (!)

  • Sınav başladı.

  • Türkçe testinde aşka dair bir paragraf kafamı dağıttı. Bir kaç dakika boş boş baktım. Güzeldi şindi.

  • Olmuyo olmuyo olmuyo!

  • Solunum muhteşem bişiy ya.

  • Sınavdan çıkılır. Hava kararmış, Ankara kıroları yollara dökülmüş, akın akın bulvarı turlamaktadırlar.

  • Karamsardır bünye. Her şey ezicidir. Sınav, öğretmenler, dedikodular, sinir şeyler... ha bir de arabalar ve trafik polisi.

  • Saat geç olmuştur ama Jellyfish ve Tatarfish'ten ayrılmak mümkün değildir. Yüreğimin en derinlerindeki bir gerçeği itiraf ederek rahatlarım.

  • Hani bir pet şişenin fln havası alınırsa atmosfer basıncından dolayı bi büzüşür ya. İçi boş olduğundan. Şimdi de içim bomboş ama her şey pek ağır ve ezici geliyor. Normal şeyler üstüme çöküyormuş gibi hissediyorum.

  • Jellyfish otobüse bindirildikten sonra metroya yollanırım ama cüzdanı açmamla "hmmm" demem bir olur. Paraları yemişimdir. Kartım zaten yoktur. (Bilen bilir toplu taşıma aracı kullanmayı reddediyorum. Yaşasın yürümek!)

  • Annemi ararım. Fırça yerim. Ama olsun. Mp3'üm ve yürüyecek uzun bir yolum vardır. Ne güzel.

  • Karşıdan karşıya geçmek için yeşilin yanmasını beklerken 2 araba çarpışır. Dehşete düşerim. "Yeter lanet olası! Yeter! Bana acı mı çektirmek istiyorsun ha?" diye ağlamak isterim.

  • Tam bu sırada gökyüzünde parlak bulutların ardından dolunay tüm ihtişamıyla kendini gösterir.

  • İçimdeki kıpırtılara ses veririm. Gözbebeklerim kızarmakta, tırnaklarım uzamaktadır. Dudaklarımdan şu sözler dökülür... "she wolf...!"

  • Eve geldiğimde kimseye görünmeden duş alırım.

  • Bu gün (5 Ekim 2009) hala bitmedi.

  • Aaaauuuuuw..!

4 Ekim 2009 Pazar

Mf'ci Olmak Ya da Olamamak


Evet sayın okuyucular! Geride bıraktığımız 1 hafta içerisinde mf seçmenin verdiği gurur yerini şaşkınlığa bırakmıştır. Fizik, kimya ve biyolojiyle pek içli dışlı olduğumuz bugünlerde hayata bakış açım değişmiş, gözlerim bakarken bir başka görmeye başlamıştır.



  • Oksijenli solunum benim bildiğim Olips veya Tofita tüketirsin, 2 nefes alırsın sonuç olarak karbondioksit çıkar, su çıkar, enerji çıkar. Bu kadar basit değilmiş. Hayır hayır hiç değilmiş. Bu tepkimede hidrojeninden elektronuna, oksijeninden NADlarına kadar hepsi bir oynakmış, Krebs Döngüsü içinde dönmekte, elektron taşıma sistemi ile mitekondride seyahate çıkmaktaymış. Ey yumurtaya can veren Rabbim! Solunum yaptığıma pişman oldum. Sınavda çıkacaksa fermantasyon yapayım ben. Alkollüsünden.

  • Fizikçiler doğanın dengesi üzerine kafa yormaya başlamışlar. Size bugün çözdüğümüz dayanıklılıkla ilgili bir soruyu aynen yazıyorum: Gorilgiller maymungillerin en güçlüsüdür. 70 kg olan bir insanın bacağının dik kesit çapı 12 cm'dir. 2 ayağı üzerinde yürüyen gorilin kütlesi 7000 kg ise gorilin bacağının dik kesit çapı kaç cm'dir? Hı?!?!Biyolojiciler duysa mesleği bırakırdı eminim. Merak edenler için cevap 60 cm. Goril bu. Güçlü bi hayvan.

  • Kimya ise çok fantastik. Morötesi ışınlarla kafanın içinde gökkuşakları oluşuyor inanın. O sırada hoca "evet, evet, evet, oğulcan coşar, evet, bengisu güneş gözlüğünü takar, evet, melike bayramınızı kutlar, evet" dediğini sanıyosunuz. Yok öyle değilmiş.

  • Fantastik ve güreşçi fizik hocamız sınıfta bize şov yaptı. Bir insanın ne kadar dayanıklı olabileceğini gördük. Tamamen yüzey alanı / hacim 'le alakalı bişii bu. bkz. güliver .

  • Atom üzümlü bir kek değildir Bengusu! Kendine gel!

  • Bir elektronun ruh dünyasıla ilgili bir yazı daha çıkar buradan.

  • Hayallerim yıkıldı. Radyoaktif bir canlı olamazmış. Ama ben Spiderwoman olmak istemiştim.

  • Öyle King Kong filanda olamazmış. Tamamen yüzey alanı / hacim le alakalı bişiii bu.

  • Bilimadamları acıların çocuklarıymış. Radyoaktif ışınlardan önce patronunun karısının "Faradaaaay, bavullarımı taşı!" tavrına maruz kalmışlar. Yetmemiş ellerini asitlere bulamışlar.

  • Periyodik tablo topluma benzer. Elemanlar birbirini çekebilir, itebilir, soyutlayabilir, kararlı ya da kararsız olabilir, bileşik yapabilir. Kimya hocanız geçiş metallerini eşcinsellere de benzetebilir.

  • Işınlar sapkındır. Manyetik ve elektriksel alanlarda sapabilirler.

  • Özdeşlikler insan ruhunu terbiye eder. Ders sonunda Kendine çeki düzen verip çarpanlarına ayırmaya çalışırken bulursun kendini.

Diğer derslerden sonra görüşmek üzere sevgili Sunshine Believer!

2 Ekim 2009 Cuma

Zihin Kaymaları 6 (Romantik de Olabilir)


MusicPlaylistRingtones
Create a playlist at MixPod.com

  • 22'yu 30 kere dinlemek ama hala sözlerine bakmamak
  • Lilly Allen'a ölmek
  • Renkli gözlü insanlara anlık aşık olmak
  • Şişkin bicepslere kilitlenip spor salonunda geçirilen o zamanı düşünüp üzülmek
  • Kafka'yı sevmek
  • O uzaktaki insanı beklemek, beklemek, beklemek
  • Koşmak, durmak, geri dönmek, düşünmek ama devam etmek için yaşamak
  • Acı çekmen isteyen insanlar olması ama o acıyı çekmek istemek
  • ''O''nu beklemek
  • Onu beklerken yanlış yollara sapmak ama geri dönmekten veya onun gelip geçmesinden de deli gibi korkmak
  • Değer vermeye çalışmak ama yapamamak
  • Gerçekten de ne yapacağını bilemediğinden kaçmak istemek ama kaçamamak
  • Düşünmemeye çalışırken bir düşüncenin, bir imgenin kendini tüketmesine seyirci kalmak
  • Üşümek, titremek, ama dayanıp bunların geçeceğini bilmek
  • Beyin ve kalp olmadan yaşamak istemek
  • Sadece bana ait olan o yerde olmak
  • Otururken hepsi birbirinden farklı o muhteşem tanelerin saçlarımızda birikmesini düşünmek
  • Ama bunu yazarken bile düşünmemek sadece yazmak
  • Tam dokunacakken elini geri çekmek
  • Savaş Baltalarımızı kana susamışlığımızı bastırmak için tam bu noktada ortaya çıkarıyoruz
    • Buraya kadar ''Zihin Kaymaları Romantik de Olabilir''di ama buradan sonrası gayet White Tiger, Tembel Hayvan, Gamze diye de bilenene gelsin...


      ''Ben hayallerimdekini bir çocuğa anlattım, o da kağıdın üzerine seni çizdi ama işin komik tarafı ben o yamuk yumuk çizgilerdekini gerçek sandım.'' beklediğini alamadığın için üzgünüm ama kaybedilen zaman aslında üzgün olmamam gerektiğini söylerken ben de buna inanmak istemiyorum açıkcası. Sadece hala bazı şeylerin sadece bende kalan ve ''O kadar da özel ol(a)mayan'' birilerine gitmediği için mutluyum. Ve bazı insanlara acı vermeye çalışmak için başkalarını yontarak bir bıçak haline getirmek, duvarı nefesiyle yıkmaya çalışan bir kurtun zavallı çırpınışlarından öteye geçemeyecek ne yazık ki...

      • Yasemin Mori'yi seviyorsam bunun son önemli nedeni ''Konuşmak''
      • daha iyi anlatılabilir mi acaba?

      Cevapsız soruların

      Boynumda kolların, al senin olsun!

      Sen beni yenemedin

      Çünkü ben senle oynamadım!

      Kurnaz oyunların, çıkmaz bu yolların

      Al senin olsun!

      • Zihin kaymaları her zaman komik veya saçma olmak zorunda değil işte...
      • Ps: Piyonlardan şekiller yaratmak yeni bir sanat dalı olarak kabul görmeli

      Amy Winehouse derler bir kadın vardı...


      Bir Kur'an okuyan annesine saygısızlık edince insan-hayvan arası bir şeye dönüşen varlık olarak: Amy Winehouse....(oha fare gibi lan)

      1 Ekim 2009 Perşembe

      Pop Art Star Wars'la Buluşursa

      Pop Art'ın yaratıcısı Andy Warhol'a saygıyla Trooper Marilyn...

      Yeni başlayanlar için ''Star Wars'' yakında...

      Hyena vs. Goldfish

      sıradan bir gün...

      Hyena:

      hei!

      Goldfish:

      jai ho!

      Hyena:

      ooooley o zaman

      Goldfish:

      ne güzel o zaman

      Hyena:

      iyi

      Goldfish:

      harika

      Hyena:

      ooooo

      Goldfish:

      spectecular

      Hyena:

      oracular

      Goldfish:

      wonderful

      Hyena:

      beautiful

      Goldfish:

      pretty

      Hyena:

      ugly

      Goldfish:

      witch

      Hyena:

      bitch

      Goldfish:

      slut

      Hyena:

      stunt

      Goldfish:

      idiot

      Hyena:

      spot

      Goldfish:

      sunshine :)

      Hyena:

      believers :)

      Goldfish:

      eternal sunshine of the sunshine believers...