31 Aralık 2009 Perşembe

Frohe Weihnachten! Hayrola Nayir baba?

Sevgili Babamız,
Huzur. Eots. Akıl sağlığı yerinde olan insanlar. Bunları bir parça yaşat bana. Delik cebinden para çıksın istedim mi senden? Hayır. Olmadı gel çay içelim dışarıda. Kar falan da getirmedin zaten. Ni bu ya? Karsız bir yılbaşı geçirmek olur mu? Tamam tamam. Kabul etmeliyim ki Christmas değil bu. Sadece yılbaşı. Ama olsun. Karsız yılbaşı geçmemeli. Geçirtilmemeli. Buna da bir el atman gerek sanırım. Konya sınırlarına giremiyor musun yoksa? Anlıyorum. Seni kırmızı donundan çekip taşlayacaklar değil mi?! Olsun bari bi kartpostal neyin at. Yıllarca insanları kandırdığının da farkındayım. Kutuplarda yaşarım diyorsun. Ama buralardaki bir kahvehanede takıldığını da duyduk. Çin malı okey setleri dağıtmışsın. Ayıptır ayıp. Neyse.

Yanında bol bol mutluluk( herkese yetecek kadar), sağlık, huzur, mantık, zeka falan filan da getir. Hyena the Kid'in Lomo'sunun mavisinden de getir benim için!

NOT: SB ekibi; rmtrn, jellyfish, goldfish ve hyena'nın ve SB okurlarının christmaslarının mübarek olmasını diliyorum. Kentarro <3

30 Aralık 2009 Çarşamba

Dear Santa Claus,

Nöel Baba, önceki yazılarımda da belirttiğim gibi bilirsin seni severim. Ancak an itibariyle seni öperim oğlum. Valla çok delisin bebeyim. Tüm karı hunharca Avrupa'ya boşaltmış olabilirsin belki ama olmuşla ölmüşe çare yok zaten. Şimdi 'Bu çocuk yıl içerisinde bir kere adımı zikretmezken şimdi niye kıçımdan ayrılmıyor?' diye soracaksın ama cevabım hazır güzelim. Çünkü yüzbinmilyon yıl sonra olsa dahi beni duydun lan. Seni yirim yanımda duran Lomo(Holga K200N) için teşekkürü bir borç bilirim. Babamı unuttuğumu sanma. Çakal hemen kendi üstüne alınıyor. Yok yea. Çıkarcı.

SENİ SEVEN SEVGİ PITIRCIĞIN Hyena the Kid <3

Tanrım Duy Beni...

Henüz yılbaşı moduna giremedim. Bunun için yeterince sarı ışık görememek, oradan buradan cingıl bels duyamamak, yeteri kadar kırmızı iç çamaşırı muhabbeti geçmemesi gibi birçok sebep sayabilirim tabii.

Efenim 2009 pek bir acayip geçti. Bir kere 9-D gibi bir sınıfta okudum. Hayata ve pet şişelere bakış açım değişti. 6. derste bayılma tehlikesi geçiren, başı ağrıyan, gözü kararan benim gibi bir öğrenci 8 saatlik dersten çıkıp hoplaya zıplaya 2 saatlik matematik etüdüne gidecek dayanıklılığa erişti. Şimdi yeni yıl dileklerimi yazacağım buraya. Tanrım duy beni...

2009'da iyi bir öğrenci ve pek uslu bir insan olamadım. Hayat yordu, Serdar Ortaç duygularımın tercümanı oldu. Dünya kendi etrafında son turunu yapacak ve yeni bir zaman dilimine gireceğiz. İçimden gelen 'bu sene süpersonik olacak, bu sene ayşecik alpellaya kavuşacak, bu sene akacak.' şeklindeki ses doğru çıksın lüüütfeğğn!

*Önümüzdeki sene sır mır kalmasın aramızda. Herkes daha açık olsun. Kem gözler oyulsun. Kötü niyetli, cin bakışlı, sinsi ve içten pazarlıklı işi gücü olmayan insanlar bizden uzak olsun. Gitsinler frp oynasınlar. Ya da yok. Onu biz de oynayalım. Sonuç itibariyle şööyle Hayri Hocamızın sesi berraklığında bir ortam olsun.

*Fönlü-makyajlı insanların fönü bozulsun, rimeli aksın. Fondöten kullanımı azalsın. Azaltmayanların dudakları ve gözleri fondötenin altında kapansın kimse onları göremesin. Feysbuk güzellerini beğenenlerin feysbukları kapansın, internete erişimleri yasaklansın. Beğen butonları yalama mı yapmış nedir anlamadım.!

*İstediğim zaman etüd alabileceğim bir dersaneye gitmek istiyorum. Şölen'le gitmek istiyorum.

*Birilerini tokatlama hayallerim hortlamasın. Kendimi 50 lirayı bozmak zorunda bırakılan kantincinin yerine koyup öğrenci tokatlamayayım. Veya gereksiz wayfarer kullanımını kınarken insanlıktan çıkmayayım. Genel olarak kınarken insanlıktan çıkmasam yeter. Kınkınkınkın-esef-kınkınkınkın-esef-kınkınkın-esef-kınkınkın

*Lütfeğğnnn lütfeğğnnn üniversitedeki profesörler "yav bu öğrenciler çok boş geliyor. Lise müfredatına bi el atıverelim." demesinler. Ömrümü çürüttünüz be! Bu sene gördüğüm kimyayla Spiderman'i baştan yaratırım ben! Kafama düşen ışığın her bir birimini hesaplamak kasıyor tamam mı?! Matematik hep zordu. Yetmemiş! Zorlaşacakmış! Acıyın azcık dolma beyinlerimize! Bu beynin bir gelişme evresi var. Emekleyen bebeğe koş (lo)la koş denmez ki.!

*Çikolatayla arama mesafe koymak istiyorum ama sanmıyorum. Çok zor. Ne senle ne sensiz bebeyim...

*Hyena benim laflarımı besteleyip ünlü olma hayalleri kurmasın.

*Hayal aleminde yaşıyosun lafını bıraksın insanlar. Tree Hill'de yaşıyorum ben. Anlayamadınız hala.

*Bide şey istiyorum... Sevgilim olsun. Ama şöyle. Sevgiye, ilgiye ve şefkate ihtiyacım olduğunda çıksın ortaya, iki saçımı okşasın sonra yok olsun. Görünmesin. Her seferinde farklı surette çıksın karşıma.

*Aşk hayatı demişken kendisi bir düzene girsin. Ne bu böyle ders programı gibi?

*Taşınıyoruz. Evvet bebeyim! Eve pek içim ısındı. Komşu kavramını iliklerimde hissetmek istiyorum. (Evet şu anda karşı dairedeki adam şizofrenik -acayip zengin olmakla birlikte-, bi altımızda Lady Gaga ile Lerzan Mutlu arasında bir tarz yakalamış bir bağyan -feysbuku yoktur ama-, onun altında garip müzik dinletileri düzenleyen ve tüm ayakkabıları dışarıda çıkarmayı adet edinmiş bir dernek -mantı pişiyolar arada, bi kere çağırmadılar-, en altta evde kalmış kızı, şeytani bakışlı annesi ve sadece gözlüklerden ibaret babasıyla hiç sevmediğim hazzetmediğim bir aile daha. Kedisi olan falcı kadın -ona bi sempati var ama- Hiçbirini sevmiyorum. ) Komşu istiyorum ben. Sel baskını olunca çıkıp kalabileceğim, kapıda kalınca beni anlayışla karşılayacak, tüm damla çikolataları bitirip ardından kek yapmaya karar verdiğimde yardımıma koşacak biri olmalı. Komşu istiyorum senden 2010.

*Kitap okumada girdiğim duraklama dönemi bitsin. Hyena'nın dediğine göre aşk hakkında okumayı bırakmalıymışım. Belki tasavvufa yönelirim? Hı? Olmadı bana şöyle allak bullak edecek bir konu bul hyena (para dışında).

*Göbeğim beni terketsin. Boyum uzasa fena olmaz.

*Yılbaşı hediyelerim beğenilsin. Hele bi beğenmeyin ağzınızı burnunuzu kırarım.

*Yeni yıla kimyadan 4 (-) ile girmek ne kötü. Ah doğa...

*Zihnim mi kayıyor ne?

*Ölmüş o ölmüş...

*Mutlu Yıllar hepinize. Süfer bi sene olur umarım. İçimden bi his pek güzel geçecek, fonda kuş sesleri olacak diyor. Hyena'nın da artık bir LOMO'su olduğuna göre... bu sene AKAR!

*N'oldu? Neden durdun? Bişiy mi var?

MY U2L TL0 LA1 UR 0


Orada burada değişik isimlerle türemiş fakat özünde aynı öğrenci kitleye hitap eden kafelerin yapay kar spreyini keşfiyle kafe ve küçük işletmelerin pürüzsüz yüzeylerinde büyük bir devrim gerçekleşti. Henüz kar göremediğimiz güzel Anakara'mızda (her ne kadar hyena bulutsuz ve güneşli havada kar taneleri gördüğünü iddia etsede) sanırsınız kardan camların öte yanı gözükmüyor. Yeni yılı öyle bir heyecanla öyle bir heyecanla karşılıyoruz ki bu derin hissiyatlarımızı ifade etmeye yapay kar taneleri yetmiyor. Hala yılbaşı moduna giremedim. Dua edicem şimdi.
İlk bakışımda fotoğraftakini başlıktaki gibi okudum... Hyenanın zihni kaydı, benimkini de kaydırmış galiba (!)

ALL U NEED IS LOVE <3


Hasta da Olurum Şair de

Uzun süredir böyle iğne yememiştim;
Vurdu,
Kanıma girdi.
Kabulümdür...

Bir Garip Aile 4

jelly: enee enne. bu da ne. 'Sıdıka Hanım'ı mı okuyosun?
anne: evet.
jelly: nasıl?
anne: çok kötü...

Anneem! Yirim. Okumaya başladım bende o kadar da kötü değil yav.
Bu kadın da hep kadın isimleriylen roman yazıyor. Kadın ismi diyince aklıma geldi...

Haydar Hoca: Cengiz Aytmatov'un 'Cemile'si dünya edebiyatının en büyük aşk öyküsü olarak tanınır.
Sınıf: ....
Haydar Hoca: Merak etmediniz mi?
Hande: Cık...
......................
derya: Hande stabilo! stabilo!
hande: ne anlamıyorum derya.
derya: (göstererek) sitabilo handeee
hande: haa. al. yalnız ben ispanyolca bilmiyorum...
...................
Herkese bi halley banaysa bi harleyde de anlatılabilirdi tabi bunlar :)

28 Aralık 2009 Pazartesi

Anne Ben Trendsetter Oldum


Bardak mısırın tahtına dilimlerini dikmiş bön bön bakan bu Chipstick her köşe başında açılıp fiyatı 1 Tl olacak demedi demeyin. Doyurmuyor ve yerken sizi hayvan gibi gösteriyor olması bu haşlanmış/kızartılmış/baharatlarla süslenmiş şeyi güzel yapmaktan alıkoy(a)mıyor.

Deneyin, denettirin...

-Spoiler-

Spoiler dediğin böyle verilir!
aslında 'TIK' yazsam daha etkileyici olurdu. Neyse, sen tıklamamazlık etme yine de...

27 Aralık 2009 Pazar

Best of '09

Uyuşukluğum tavan yaptığından veyahut hayatın üzerime oynadığı korkunç oyunları tükettiğim papatya ve karanfilli çayların etkisiyle bir türlü algılayamadığımdan mı bir türlü bu yazıyı yazmaya fırsat bulamadım bea.
Neyse bu sene olan biten(beni etkileyen) ne varsa ahanda aşağıda
  1. Twilight: Bu senenin Tokio Hotel'i oldu. Çok tuttu Stephenie Mayer'ın kıçı kırık vampirleri. Kızlarımız bir solukta okudular. Yapay aşk salgıladılar. Ceykıb benim Edvırt senin diye birbirlerine girdiler. Bella'dan nefret ettiler. Filmlerine taptılar. Ama geçti gitti. Neyse ki insanlar doğru yolu buldu.
  2. Twitter: Biz 140 karakterde kendimizi anlata anlata bitiremedik. Modern dünya insanının vakitsizliğine süper uydu. Ama esas olayı ünlülerin hayatlarının da bizimki gibi ''normal'' olduğunu anladık.
  3. Lady Gaga: Kırdı geçirdi. Suratına mavi şimşek çizen bir popçudan ani bir değişimle 'yeni' pop müziğin yaratıcısı ve tek hakimi olacağını kanıtladı. Yanan piyanolarla şarkılar söyledi, klibinde Alexander Skarsgård'ı zehirledi, Madonna'yla Saturday Night Live skecinde yer aldı, Andy Warhol'un Fabrika'sına benzettiği Haus of Gaga'yı kurdu. Kısacası herkesi kendi ağına düşürdü...
  4. Michael Jackson: Adam bildiğin çekti gitti lan. 'This Is It'e sayılı gün kalmışken çok koydu insanlara ama öldükten sonra sadece Last.fm'de haftada 2 milyondan fazla şarkısı skroplandı. Ne kadar büyük bir sanatçı olduğunu bir kez daha anladık geç oldu belki ama olsun. King of Pop'un hakkını verdi. Gözleri açık gitmemiştir umarım...
  5. Michael Phelps ve Usain Bolt: Biri yunuslardan hızlı yüzdü, diğeri rüzgardan hızlı koştu. Sonuçta isimlerini 'efsane' kategorisinin altına yazdırdılar.
  6. UGG: Pek sevgili Avustralya'dan çıkıp bu ürünü tasarlayan insanlar, sayenizde öldürülen fokların, harcanan paranın, zevksizlikten artık görmek dahi istemeyen gözlerin haddi hesabı yok. Nasıl oldu da bir anda bu kadar çoğaldılar bilemesem de aynı hızla kavbolmaları dileklerimle. Crocks terlikleri daha iyiydi be. Coco Chanel derler bir kadın vardı bilmiyorsunuzdur diye söylüyorum bi gidin ondaki asalete bir de ayağınızdaki korkunçluğa bakın. Üzerine bir de Tiffany'de Kahvaltı'yı izleyin hasetinizden çatlayın. Amin.
  7. Vampirler: Twilight sonrası saçma sapan bir ton seri çıktı, herkes kafayı yemişcesine bunlara dadandı. Klasik vampir anlayışını hatırlayan birkaç insan kaldı. Aynı konular televizyonda, sinemada, kitaplarda defalarca işlendi kabak tadı verdi. Sonuç olarak vampirler o soylu kimliklerini kaybederek ''Benim Edvırt da vampir ayol. Sen böyle durduğuna bakma güneşin altında disko topuna dönüşüyor...'' tarzı sıradan yaratıklara dönüştürüldüler. Vejetaryen vampirlerin yeni olduğunu düşünüyorsan git Anne Rice'ın(vampirlerin annesidir kendileri) Vampirle Görüşme'sini izle de gel.
  8. 2012: Bildiğin millet paranoya yaşadı lan delirdik. 'ÖSS falan anlamam bırakıyorum ben.' diyeni de oldu, 'Yalan ya' diyeni de... Sonuçta film tırt olsa da ölmekten feci korkan insanı kıçındaki son kullanma tarihini fark ettiği için çok sıkıntılı iki yıl geçireceğiz gibi duruyor.
  9. Domuz Gribi: Maskeler, el temizleme jelleri, paranoya ile gelen delilik, aşı tartışmaları, ölenler, kurtulanlar, takmayanlar, hijyen balonuna kendini kapatanlar, Vizigotlar ve Östrogotlar... Aslında 8 numarada olmamalı ama neyse.
  10. İnternette Sansür: Last.fm ve Myspace gibi dev siteler mal sebeplerden dolayı kapanınca, insanların zihninde 'Sırada ne var?' sorusu doğdu. Karşıt hareketlerde kimse tarafından iplenmeyince iş yine başa düştü, DNS numaraları değiştirildi, Tunnel'lara başvuruldu... Sonuçta değişen bir şey olmadı herkes hala istediği yere girebiliyor. Başbakan bile.
  11. (Bonus Track)Sunshine Believers: Fazla söze ne hacet...

SBBRO! (sunshine believers ben realist oldum) Şu an böyle balolara gidesim, deliler gibi dans edesim ve halay çekesim var... Yarın tiyatro çıkışında bi organizasyon düzenlemeliyiz belkide. Aslında yılbaşı da yaklaşıyo, kurtlarımı o gece dökiyim diycem ama bizimkiler geç karar verdikleri için gitmek istediğimiz yerlerde biletler türkenmiş. (laf aramızda kavga dövüş bitmiş diyollağ) Yine yeni yeniden evdeyiz anlıycağınız. Balon şişerir, üzerlerine CD kalemiyle surat çizeriz. Sonra üzerlerine oturup patlatıcaz derken o kırmızı kalemin boyasını oturma organımıza ve halılara bulaştırırız. Sonra geri sayımdan sonra deliler gibi anlamsız bir şekilde zıplar, kendi çevremizde bir tur döneriz... MTV'de çalan şarkılara eşlik eder, flash tv'nin o düğün salonlarını andıran stüdyolarında çekilen programlara tombala oynadığımız sürece kulak veririz. İşin garibi 16 yıllık şu hayatımda (bugünlerde yaşadığım bu 16 yıla takmış durumdayım) tombalada hakkımla kazanmadım. Oyun biter, herkes parayı götürür, bi ben tek kuruş bile kazanamam.. Sonra bana birileri acır ve üç beş kuruş sıkıştırır avcuma. A be abicim bunun neresi güzel? gel seni bi fırdöndüde yeniyim filan derim. şans ya yine dönmez bana. ama bu yıl hissediyorum piyango bana çıkıcak :) Ablam ve sevgilisinin biletimden gelicek parada gözü olması da beni üzüyor... Dağılıma göre %33'ünü ablam, %66'sını Yusuf Abi, %1 ini de hani ayıp olmasın ya ben alıcakmışım. Peh. Bakalım yılbaşı gecesinin sabahı da böyle konuşabilcekler mi:D

Yılbaşlarının belki de tek kötü tarafı akşam gırla gidn eğlencenin sabaha hiçbir şekilde yansımamasıdır. Gece herkes eğlenir, dağıtır, bisürü gülen surat vardır etrafınızda ama sabah olduğu vakit insanlar uyuduklarından mı yoksa yorgunluklarından mı bilinmez etrafa ya keder saçarlar ya da yüzlerini göstermezler. Hüzünlü gelir bana o anlar. Dün akşam yeni gelen bu yılı kutlamadık mı? E hani nerdesiniz? Bu yılın ilk dakikalaını yaşamaya hiçbiriniz mi yanaşmıyorsunzu kuzum? Grinch de bence en iyi yılbaşı filmidir kimse laf edemez. Ben yerim o burnu kalkık insanları ya. Bağan Buğun'un da yeni yılı kutlu olsun:D


25 Aralık 2009 Cuma

Bir Mısır Bardağı Olarak Hayatım


Hayatımı benzete benzete 1TL karşılığı alınan, genetiğiyle oynanmış fakat lezzetli o güzel mısırlara benzettiğim için kendimi şu yazı bitsin, esef gelsin, kınıycam vallaha. Her neyse ben bir mısır bardağıyım.(ya da bardakta mısır. hangisinin fonetiği hoşunuza gittiyse) Bana malzeme lazım. Tek yavan kalırım. İşte bu malzemeleri hayatımdan insanlar yaptım...

YAĞ: Goldfish. Bir o yana bir bu yana kayan, daima hareket halinde olan yağın kesin olan tek bir isteği vardır o da bardakta, mısırların arasında kalmak. Bulaştığı mısırların birbirleri üzerinden kaymasını sağlar. Dolayısıyla bardağa bir atraksiyon, bir hareket ve bir mutluluk hali getirir.


TUZ: Tatarfish. Tuz bana nedense baharatların en realisti gibi gelmiştir. Bazen sizi yakar kavurur bazen de varlığına muhtaç ortalıklarda dolaştırır. Ama bir gerçek ki tuzsuz mısır olmaz.


NAR EKŞİSİ: Britfish. Şimdi bana burdan çok saygıdeğer nar ekşisi sever hayvanatımız goldi sitemkar bakışlar fırlatacak ama karakter eşlemesinde bu oldu naparsın. Nar ekşisinin tadı tatlı mıdır hafif buruk mudur bu 16 senelik hayatım boyunca karar veremedim. Mısırda sevmem ben nar ekşisini, çiğköftede daha güzel olur ama sen bir sos olarak nar ekşisisin Britfish.

LİMON SUYU: Hyena. Limon çok sevilen bir meyve değildir. peki ya meyve midir? Bilmiyorum. Herkes sevemez limonu çünkü herşeyin yanında uyum sağlıyabilmesini kıskanırlar. Ekşidir, can yakar, yüz buruşturur ama önemli olan o ekşinin içindeki tadı almak. Tadını yiyim Hyena.

Hı? Ne? Hıı evet...


"Numaran? Derse geç kaldın. Eksi!" (kimyacı) , "Gel seninle biraz konuşalım." (rehberlikçi) bunlardan sonra iç dünyamı allak bullak eden 3. cümle "Hayal aleminde yaşıyosun Goldfish." lafıdır herhalde.

24 Aralık 2009 Perşembe

Noel Baba'ya Sitem/Tehdit/İstek Dolu Mektup

Merry Christmas! Los niños y otras animales. Ayın 24'ü olmasına rağmen ne tek tane kar düştü cağnım Ankara'ma, ne çeşitli atraksiyonlara girildi yıl başı yaklaşıyor diye. Hayır nerede o televizyonlardan izlediğimiz hop hop geçen kutlamalar? Nesrin Topkapılar?(Hayır, 80'ler insanı değilim) Lapa lapa yağan karlar? Nerede o Amerikan filmlerindeki Noel ruhu? Bu ne lan bildiğin çok sinirliyim sana yıl başını kontrol eden kurum/kuruluş/kişi/organizma? Oyun oynanmaması gereken bir dönem yıl başı. Lütfen şu 7(yazıyla yedi) gününü iyi değerlendir, asabımı bozma(LÜTFEN!). Olmuyorsa da en azından dene(yüzbinmilyon kere lütfen).

Sevgili Noel Baba,

Orada olduğunu biliyorum. Bana olan borçların son yıllarda epeyce kabardı(bunları yazdığım küçük bir defterim var). Bu sene sana son bir şans vereceğim. Son diyorum çünkü gelmezsen icra memurları kapında bebişim. Hiç acımam parası neyse verir. Elflerinle beraber fabrikana el koyarım. Sonra o göbeğini hoplata hoplata gülüşün bile kurtaramaz seni. Bu göz dağı paçalarını tutuşturmuştur umarım.
Ps: Aslında kızıyorum sana ama bizde de sorun var. Senin gecebileceğin bir şömine veyahut bacamız yok.
Pps: Aslında kaç senedir iyi çocuğu oynarım, bir kere olsun Şirinler'i bile göremedim lan. Makus talihim seni seviyorum bebeyim.

Noel baba yıl başı günü bizim eve de uğrayacak olursan zorlanma diye sana bir liste hazırladım:
  • Lomo Holga K200-N(babamın zihnine girersen o da alabilir)
  • Sonic Youth beresi(Annem mutlu, Sonic Youth mutlu, ben mutlu.)
  • Bir kutu Häagen- Dazs(ama onun varlığını sadece ben bileyim.)
  • Fatih Ürek, Ajdar ve Arto(bizimkiler bana bulaşmadan eğlenebilsinler diye.)
  • Portakal kabuğunu sevebilme yeteneği
  • İnterrailla dolaşmaya, festivallere/konserlere gitmeye istekli arkadaşlar
  • Küresel ısınmanın durması
  • Annemin zaman algısını tamamiyle yitirmesi
  • Canının sağlığı. Am(i/e)n.
  • Ha bi de şu basılı materyaller ucuzlasın. Silinen görsellerim geri gelsin. Them Thangs açılsın. Ffffound bana davetiye yollasın...
Seni seven Hyena
Xoxo. <3

The Dead Weather - Treat Me Like Your Mother

Elimizdeki grubun elemanlarından muhteşem şeyler beklediğim ve tam anlamıyla karşılık alamadığım bir gerçek. Ama video klipleri herkese parmak ısırtacak cinsten. Mal bir tanım olmuş olabilir ama delik deşik bir Jack White'ın gün ışığına doğru yürüdüğü bir klip de her zaman elimize geçmiyor. Allison Mosshart hakkında bir şey demiyorum zaten.

Treat Me Like Your Mother from Ladislaw on Vimeo.

23 Aralık 2009 Çarşamba

Herkese Bir Halley, Banaysa Bi Harley

'Acaba şu insan şimdi nerdedir, nasıldır, ne olmuştur, nasıl olmuştur.' diye merak etmediğimiz insanları hayatın cilveleriyle karşımızda bulmak çok harika bir şey. Bugün otobüste gelirken, ilkokul anılarımın çok derinlerinde bi yerde kalmış olan Mertcan'ı gördüm. Ve birden bire beynim bir çok flashback ile sarsılmaya başladı. Öncelikle eski arkadaşım Serenayın 'Mirtcan!' diyişi geldi aklıma. Sonra Mertcan'ın kardeşi, Mertcan'ın çok hızlı konuşması ve yaşıtları gibi değil de başka bir gezegenden gelmiş gibi olan davranışlar, onun servisten apar topar inişleri, servisci Mehmet Abi, Mehmet Abi'nin öğrencilerden birinin ablasını sevmesi, Mehmet Abi'nin evlenmesi fakat yine o kızı sevmesi, Mehmet abinin çocuğunun olması ama yine o kızı sevmesi, servise getirilen Deniz Seki albümleriyle servisce depresyona girişimiz, Deniz Seki'nin Ebru Gündeş'ten sonra dünyanın en güzel ikinci kadını olduğuna kanaat getirmem, kaseti getiren Hilal'in sarı saçları, Hilal'e çok benzeyen ablası Umay, geçen gün bana 'Umay ne demek?' diye soran Giray... İşte böyle böyle günümüze kadar geldim.

Artık birbirinden alakasız konular hakkında saatlerce düşünebiliyorum. Hatta şunu da söyliyebilirim ki saatlerce düşünüyorum, öyleyse iyileştim. Bu biraz da şey gibi sanırım yıllarca hasta yatağında yorgun ve hayattan bıkmış yatan bir hastanın seneler sonra birden bire içinde koşabilecek kadar kuvvet hissetmesi... Ve koşması. Nereye koştuğunu ya da daha ne kadar güçlü olabileceğini bilmeden yalnızca yüzüne vuran rüzgarı, ciğerlerine dolan havayı hissederk, arkaya doğru savrulan saçlarıyla umutlanan ve mutlanan bir insan gibi. Umarım yaralarınızın merhemleri benim gibi bir yıl sonra değil de kısa süre içerinde bulunur ve sizi iyi ederler. Yaşanılan hiçbir şey anı kaçırmaya değmez. En büyük aşklar ve acılar ne zaman gönlünüze düşer ne zaman birden uçar gider belli olmaz. Onlar size hesap vermeden yüreğinize girip çıkarlar. Anı yaşamanız dileklerimle.

Placebo - Meds @ Angkor Wat

Angkor Wat tapınağındaki özel konserden

22 Aralık 2009 Salı

Tömer


İspanyolca öğrenme aşkıyla yanıp kül olan Hyena ve Goldfish bir hazırlık öğrencisinin asla yapmayacağı bir fedakarlıkla her cumartesi ve pazar 3'er saatlerini İspanyolca öğrenme amacıyla biraraya gelen garip insanlarla pek atraksiyonlu, uykulu ve sinir krizleri geçirilen günlerimiz olmadı değil.
Mesela günlerden bir gün ben Gold'un telefonunun kamerasıyla kendimden geçerek resimler çekerken toplumun ruh sağlığını bozacak hal ve hareketler sergilemiş olacağım ki
Goldfish: Hyena napıyorsun sen?
Hyena: Sence?
Goldfish: Fotoğraf mı çekiyorsun?!
Hyena: Evet. White Stripes albüm kapağı hemide.(Tırabzanların kırmızı, duvarların beyaz olduğunu hatırlatırım.)

21 Aralık 2009 Pazartesi

Obama:'Et, Tavuk, Kelle, Bunlar Yenir Elle'


Görenler ve duyanlar şaşkın.

Sulukuleliler:'Cingen olduğunu biliyoduk zaten. Abe canım abim hanım ablama bi çiçek alsana be'

Sincan Merkez Sexy Herkes


Amcam senin orda işin ne?

No Turkish!


Bugün kargalar kahvaltılarını yeni bitirmişken AAL bünyesindeki bilmem kaçıncı sınavımızı olacaktık ki Nazan Yurt sınıfa daldı, sınav olacağımızı unuttuğu için ''No Turkish! I can speak but you can't!...'' diye bağırarak sınıfın içinde dört döndü. ''Senin ve senin kağıtlarında inanılmaz hatalar var'' diye de ekledi. Artık geri dönüş yoktu zihin kaymıştı bir kere... Kağıtlar dağıtılınca ilk soruyla karşı karşıya gelindi. Soru basitti 'Kutadgu Bilig ne anlama gelmektedir ve yazılış amacı nedir?'. Ama kayık bilinç ve sürekli yankılanan 'No Turkish!' sesleri normal bir cevap verilemeyeceğinin kanıtıydı sanki. Ve kalem kağıtla buluştuğunda kağıtta şu sözler belirdi ''Kutadgu Bilig means...'' beynim kontrolü ele alamasaydı da o cevap o kağıtta öyle kalsaydı adım okul tarihine altın harflerle geçmez miydi?

20 Aralık 2009 Pazar

Je T'aime! Işıl Bayraktar


Möhim Türkiye'mizde farklı bulduğum pek az insandan biri Işıl Bayraktar. Yaptığı programlar ile beni kendisine çekmeyi başarıyor. Öğrenmeye ne kadar açık biri diye düşünüp durmuşumdur zaman zaman. Haliyle yazmaya karar verdim. Saat 00.00

5 Mart 1981'de İstabul'da doğmuş. Lise eğitimini Saint Benoit Lisesi'nde tamamlayıp İstanbul Üniversitesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümünü bitirmiş. İyi bir Fransızcası, İspanyolcası ve İngilizcesi var. Müjdat Gezen Sanat Okulu'nda da oyunculuk eğitimi almış. Müziğe karşı bir ilgisi olduğunu da eklemem gerek. Ahh ne diyeyim peri kızı..
Je T'aime! Işıl Bayraktar <3

Lady GaGa ile Aynı Dünyada Yaşamak

Yıkar geçer.

18 Aralık 2009 Cuma

Haberler

'18 Aralık 2009 günü Ankara Atatürk Lisesi otoparkının hava karardığından dolayı açılan spot ışıkları altında bir grup genç (16) halay çektiler. Görenlerin duyanların yanından geçenlerin bi zahmet alkol testi yapmaları rica olunur. İçmeden kafa olduklarından şüphe edilmektedir. Halay başının şarkısıyla büyülenen araç sahipleri, o yanık sese kulak vererek direksiyon hakimiyetlerini kaybetmişlerdir. Maddi manevi hiçbir kayıp yaşanmamıştır. Halay başı (16) mendil yapmak için eldivenini çıkararak cesur bir hareketle elini soğuktan donma teklikesine atmıştır. Bu gençleri canı gönülden kutluyor ve haber bültenimize devam ediyoruz.'

İşte sevgili günışığı inananları... Basında da ismimizi böylece duyurmuş olduk. Halay başı kim çeker? Bir kırmızıcık jelly çeker. Tey tey hey!

16 Aralık 2009 Çarşamba

Julian Plenti - Games For Days

It is how we learn

Yalnız klip bildiğin seksilikten yarılacak

Julian Plenti - Games For Days from Suspicious Sounds on Vimeo.

15 Aralık 2009 Salı

bi-seksüelite

Aslında biseksüel olmak kötü bir şey değil ki...

neticede herkeste testesteron ve östrojen salgılanıyor. hormanları akışına bırakmak gerekmez mi? ( hormonlar akarrr yaa) kendini kasmanın ne alemi var.

Mesela o gün farkettim, belki ben kızlardan hoşlanabilirim, hani Türk olmaz da Japon olur belki , mümkün gibi, olabilitesi yüksek bi durum. Ama tabi bi de bunun aile boyutu var. Ailenin gözünde muvaffakiyetini tamamlayamamış uygunsuz evlat olma riski var bi kere. O yüzden,,, olum biseksüelim ben bi kere hayvan gibi cool um.. diye yayın da yapılmamalı tabi,, ama içten içe sevilir,,,;

utanma ey dost yalnız değilsin..



...ha bi de sevin ama sevişmeyin...



(şahsi blouma yazmaya gönlüm elvermedi ki)
and it's very hard to me.... you should be stronger than me... sulu beyin...

Herkese Bir Halley, Banaysa Bi Harley


4 Büyükler olarak adlandırdığım 4 sivilcemin aynı doğru üzerinde hayat bulduğunu fark ettim. En eski ve artık kaybolma noktasına gelmiş olan alnımdaki, hemen aşağısında burnumun sol kanadındaki, çenemi orijin olarak kabul edersek benimin simetrik yansıması olan o kırmızı benek (sivilce denemez ona) ve gömlek yakası açıldığında da görebileceğiniz bi sivilce daha. Evet şu günlerde sivilce sıçıyorum. Yapmadığım şey mi :). İşte bunların hepsi aynı hizada aşağıya doğru iniyolar. Hal böyle olunca düşünmeden edemediğim bir konu var. Bu öylesine bir doğru parçası değilde acaba başlangıç meridyeni olabilir mi? Coğrafyaya olan aşırı sevgim nedeniyle başmeridyen ben mi saçildim aceba? Burdan dünya basınına duyurulur her türlü röportaja varım. Evet ben başmeridyenim. Greenwich filan insan uydurması.

My Name Is Inigo Montoya You Killed My Father Prepare to DIE!

Boys Wanna Fight but the Girls Are Happy to Dance All Night

  • Coğrfaya dersinden kaçmak için babama coğrafyadan sunum hazırlamam gerek bahenesiyle kendimi okuldan aldırttığımı inkar edecek değilim.
  • Bebeyim diyesim var. Nitekim sana diyorum işte. Uuu bebeyim bebeyim.
  • Coğrafyadan sunum hazırlamak deyince benim aklıma; yutup, tivitır, feysbuk, armor geyms falan geliyor. Bence bunda bi gariplik var ama neyse...
  • ''Blogspotta yazdığın şeyin üzerine nasıl çizgi çekilir?'' diye Google'a mı sorsam?
  • Toprak içinde çeşitli mineraller, canlı organizmalar, organik maddeler, hava ve su bulunan bir örtüdür. 3 gün sonra bunu diyeceğim. Evet.
  • Okuldan kendimi kaçırttırdığım günün akşamında dershaneye gideceğim korkusu yaşadım ama kısa sürdü.
  • Spor salonundaki insanların resmini çekip deyimler ve atasözler sözlüğünde ''eli işte gözü oynaşta''nın karşısına yapıştırmak istiyorum.
  • Lomo alıp uyuşukluk yarışını kaybedeceğim.
  • Yılbaşında bir Guitar Hero 5(Wii için) olmadı bi Lomo(tercihen Holga. Ben baktım gittigidiyor'da var. Mavi veya kırmızı olursa muhteşem olur.) o da olmazsa bir DVD bir bere(giymesem de, takmasam da, o benim berem olur) olmadı bir çöp istiyorum.
  • Son madde madde 27 Ocak 2010 tarihine kadar teslim edilirse orman ne güzel orman ne güzel olur.
  • Nescafé makineleri hayat kurtarır. Kurtarmasa bile çikolata ve kahve krizlerini hemen sonlandırır.
  • Çoğu ünlünün hayatının benimkinden daha dandik olduğunu bana gösterdiği için öncelikle Twitter'a, sonra kendime, sonra alternatif ikili çalışma tekniğiyle çalışan beynime, sonra yayın ve yapımdaki herkese teşekkürü bir borç bilirim.
  • Şu anda bulunduğum odada 1 kişi Facebook-Msn tarzı ortamların tozunu attırırken, 2 kişi Kantır-Strayk, 1 kişi Jardinians!2 oynuyor. Ve hayır ben sana yazarken başka şeylerle meşgul olmuyorum.
  • Shirley o Version 2.0'ın hali ne öyle?
  • Marylin Monroe -> Marylin Manson -> Shirley Manson
  • Les Paul-> Paul McCartney-> Paul Banks-> Julian Plenti-> Julian Casablancas
  • Şu son iki madde neden aklıma geldi bilmiyorum.
  • Önce: ''Gorillaz geliyormuş! Gidelim mi?''
  • Sonra: ''Yalanmış. Neden Ankara, neden? Neden bu kadar asosyal olmak zorundasın?
  • Dünya üzerindeki tüm önemli şehirlere saldırıp, Ankara'yı gözde bir şehir haline getireceğim veya bir iki kule, tapınak tarzı mimari eserler diksem de olur sanırım.
  • Sayın Melih Gökçek bu şehir parklara doydu hepimiz artık çimen ve yapay göl kusar haldeyiz. Diğerlerini de saydırtma.
  • Ankara'nın girişine ''Welcome to Emptiness'' yazdırmak istiyorum.
  • Bored To Death e2'ye geldiğinde e2'yi YERİM. Evet, bunu yaparım.

13 Aralık 2009 Pazar

Mono with orchestra..

Mono 10th anniversary show with The Wordless Music Orchestra. May 9, 2009
Le Poisson Rouge, NYC

Hola! Me Llamo Jorge Rodriguez. ¿Y tu?


Okunamıyorsa;
Hırsızz Bey,
Nerdeyse eve bizden çok giriyon
(Not: Farklı hırsızsa üstüne alınmasın)

12 Aralık 2009 Cumartesi

I
Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar
Hatta çirkin yaratıldığından bile
O kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allah´ın adını,
Günahkar da sayılmazdı.
Yazık oldu Süleyman Efendiye

II
Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi.
Aldılar, götürdüler.
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü.
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet.
Alacağına gelince...
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin.

III
Tüfeğini deppoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler.
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matarasında dudaklarının izi;
Öyle bir rüzgar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigar.
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yaz yazısiyle:
´Ölüm Allahın emri,
´Ayrılık olmasaydı.´

Orhan Veli Kanık

Osmanlı Dönemi Fıkraları


Duyduğuma göre çok eski bir fıkra. Hangi olay üzerine yazılmıştır bilemem. Belki istibdad dönemi. Orijinal olduğunu sanıyorum:


"Padişahın biri seyyar satıcıları yasaklar. Fakat bazıları bu kararı duymadığından işine devam eder. Bir gün erikçinin biri sarayın önünden geçerken muhafızlar onu yakalar ve padişahın önüne getirir:

-Çabuk bunun eriklerini tıkın kıçına!


Muhafızlar erikleri adamın kıçına tıktıkça adam güler.

Muhafızlar:

-Ne gülüyorsun, canın yanmıyor mu?

Erikçi:

-Ona gülmüyorum arkadan gelen karpuzcuya gülüyorum.."


Biraz müstehcen belki. Ama komik.Yazmadan edemedim :)

11 Aralık 2009 Cuma

Observing güzel şeydir! Ama felsefe...


Gargios amcama göre:

1- Hiçbirşey yoktur!( Septik bey amca hiçbirşey yoğ ise senin ne işin var peki süle bana?)

2- Kesin bilgi olsa bile bilemeyiz!( Kesin bilginin olduğunu biliyorsan zaten biliyorsundur. Birşey ya vardır, ya da yoktur be hacı)

3-Bilsek bile başkasına anlatamayız!( e kardeşim daha demin bilemeyiz diyordun. neden kendinle çelişiyorsun bu ni yaa!?)


Pyrrhon amcama göre:

1- Her iddaa için iki karşıt görüş ortaya atılabilir. Her türlü yargıdan kaçınmak gerekir. Düşünce insanı kuşkuya götürür.[ abi sende yani ne biçim filozofsun yahu! yargıdan kaçın hayatı akışına bırak diyosun. bırah ALLAH aşkına yaa! bırah ya! git çoluk çocuğa karış ya! din kültürü dersinden sana yönelik bir ayet var dile getirmek istiyorum: Allah katında canlıların en kötüsü düşünmeyen, dilsizlik eden ve sağırlık edenlerdir. (anladın sen onu pyrrhon. tembelsin be hacı!)]


Karneades amcama göre:

1- Birşey bilip bilmediğimi bilemem! ( Karne senin karne nasıl senin karne? sen bu kafayla hangi üniversiteyi kazanmayı amaçladın aceba? sen öğretmenlerini başından mı savdın bu şekilde? ne ala memleket! hoca soru sorar bizimki bilip bilmediğimi bilemem der. hoca da sen ne biliyorsun diyerek arkadaşı okuldan attırır. tembellik Karne'nin kanında vardır. okuldan atılır ve cahil olarak yetişir. -son-)

Şarkı Sözleri Fıtıttırtmaca


Öyle anlar oluyor ki dinlediğim şeyi yalnızca müzik için dinlediğimi fark ediyorum ve ne dediğinden haberim olmadığını anlıyorum. Fakat anlamadığım halde şarkıya eşlik edebilmek de güzel bişey. Şarkı sözleri unutulmaya ve bilinçaltından çıkan garip versiyonlarıyla değiştirilmeye mahkumdur. Bi kaç tanesini yazasım geldi.

Teoman- Renkli Rüyalar Oteli

fıttırtan insan: bu dolu bir şişe nınınınınınını.....
şarkının aslı: Bulut olup iç içe, bardaktan boşansak ya...

Mustafa Sandal- Aya Benzer
burdaki fıttırtmaya geçmeden önce şunu belirmk isterim ki Türk halkı bu şarkıda sorun yaşadı, hata verdi, hep salladı, hep uydurdu.
sallayınız: aya benzer yüreğim ve doğal olarak da dipteyim
abartırsak: aya benzer yüreğim, doğal olarak da i.neyim.
doğrusuna gelirsek: Aya benzer yüreğim e doğal olarak takipteyim.


Hadise - Deli Oğlan

doğrusu: Hadi deli oğlan hele bi öp bakalım kızı dudağından
şaşırtan yorum gücü: hadi deli oğlan elimi öp bakalım...


Gözde'den
.... : Bi de şey var ya g.te giren kamyoncu
sessizlik...sessizlik...sessizlik
jelly: sütü seven kamyoncu değil miydi o ya?

TT Net İnternet

TT net Vitamin Lise'nin msn'e reklam vermesi sizce de ironik değil mi? Keyfim yerinde böyle kişi listemde laf atabilceğim kimler var diye bakarken bi anda farem aşağıdaki reklama kaydı. Çevrim içi kişilerimin üstünü örten reklamda 'Sıkılmadan ders çalışmak mümkün mü sence?' sorusuyla karşılaştım. Ooo dedim helal değil tabi filan meğersem adamlar protesto değil çözüm bulma amaçlı kurmuşlar o cümleyi. Msn deki öğrenci o an ders çalışıp ne yapsın hacı?

hyena: the harrington's bitch güzel espri ama umarım aile koruma şifresinde sorun yaratmaz.
jelly: nasıl yani ki. aile koruma şifresi ingilizce biliyo mu?
hyena: tabi.

Facebook Çocukların Eline Düşerse

eylem:
*slm
*ecem
*sen
*bni
*faceye
ecem:
*slm
eylem:
*eklememişin
*snin
*adın
*ne
*sen
*söle
*bn
*ekliim
ecem:
*ecem(sevgili Eylem, insanlar Facebook'a isimleriyle üye olurlar. Binlerce Ecem olabilir yani.)
ecem:
*ne dion la anlamıom
eylem:
*sen bni facede eklemişin ya bna gönderi gelmemiş sen bna adını söle bn ekliim sni
ecem:
*eylem benim adım ecem facede
ecem:
*nie
eylem:
*ay iki tane ecem :D
*sen
*ver
*bn
*eklerim


Pek sevgili kardeşlerimin sınıfında son moda Facebook hesabı almak olunca daha ne işe yaradığını bile bilmedikleri siteler konusunda böyle muhabbetler dönebiliyor

Ps: ikisi de kardeşim olmamakla beraber isimleri değiştirilmiş ama yazılanlarla oynanmamıştır.

Life Is A B*tch,Get Used To It


Al Dedi, Git Dedi

Eski meski hala güzel...

müzik - al dedi- git dedi | izlesene.com

10 Aralık 2009 Perşembe

Günün Anlam ve Önemini Vurgulayan Espri

Harrington's Bitch

Herkese Bir Halley, Banaysa Bi Harley


Sınav haftası beynimi posasını çıkartıncaya kadar sömürdü. Artık bişeyler okumak ya da önüme verilen bir kağıda bişeyler yazmak istemiyorum. Mutasyona uğrayan beynimin kazandığı yeni fonksiyon ise 'Okuduğu şeyleri bir sesten duymak.' Artık iç ses diye bir şey kalmadı bende. Sağlık kitabını İbrahim hocadan, bilgisayar ve teknolojinin testlerini bilgisayar hocasından, Sanat Tarihi kitabını Hülya hocadan dinliyorum. Yetmiyomuş gibi hocalara olan sevgime göre o an o derse odaklanma şansım da değişiyo. İngilizceden workshitleri (goldiii :)) Nuray Hoca'nın vurgularıyla ve cümlenin sonuna kattığı 'Canım' vurgularıyla okuyup mest oluyorum. Hayır bunlar da yetmedi facebookta fotoğraflara yapılan yorumları da yazan insanın sesinden okuyorum. My Way eşliğinde bloga yazı yazıyorum... Orta yaşlarına merdiven dayamış, karısı çalışmadığı için evin bütün yükünü omuzlarına almış bi memur gibi hissediyorum. Evet toplumda almam gereken rol evde saçını süpürge edip yorulan kadın farkındayım ama hayat ve Atatürk Lisesi beni yoruyor.


I would die for you.

Hacıoğlu

Google'a 'Hacıoğlu' yazınca lahmacuncudan çok İsmail Hacıoğlu'nun fotoğrafları geliyor yahu, ayıptır.

Sevgili Apo Dayı ve Hasan Amca, okulda bize lahmacun diye sattığınız şeyler bence maddenin yeni tanımlanacak olan hallerinden birisidir. Midemi rahatsız etmesine rağmen kantinde lahmacun satılan her gün yedim. Ve sonunda üstünde ya da içinde kıyma bulunan her türlü hamura karşı ilgimi kaybettim. Doktora gitsem 'Artık lahmacun yiyemez.' diye rapor verir be. İşte Türk ve dünya lahmacuncularının bugünlük acı kayıpları benden ibarettir. Tez zamanda sağlığıma kavuşup eski sevgimi kazanmam dileklerimle.

Dip not: Hacıpğlu! Sözüm sana! Bizimlen polimiğe girme. Ayrıca o dondurma reklamında bir tane karışık dondurmanın çikolatalı reklamı için çikolatalı yanını, sade için beyaz kısmını çevirdiğini de fark etmedik değil. Fotoğraf çekilen ortamdaki ışıkların onu eritebileceği ihtimalini hiçhesaba katmadınız dey mi? Seneye daha güzel reklamlar bekliyorum. Takipteyiz.

Ey Kahraman Türk Kadını!


Atatürk, Latife Hanımı eşi olarak seçmiştir. Çünkü Atatürk İnkılapçılığını daima desteklemiş ve Atatürk'ün yanında meclise ilk kadın olarak girmiştir. Bu şekilde modern Türk kadınına öncülük etmiştir.

Türk kadını bilinçli olmalı ve kendini ezdirmemelidir. Çünkü geleceğimizi yaratanlar ve bizleri yetiştirenler onlardır.

" Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın." MUSTAFA KEMAL ATATÜRK

9 Aralık 2009 Çarşamba

Pussycat Dolls <3




Şarkının nakarat kısmı tekrarlanırken

Dont cha, dont cha , baby
Allright Hüseyin
Dont cha wish your girlfriend was raw like me

Bu aradaki kısmı bi tek ben mi duyuyorum? :D

Ve Böyle Buyurdu Hyena...

Bu yazıyı okumadan önce...

http://sunshinebelievers.blogspot.com/2009/11/secret-lifes-and-loves-of-turkish.html

Günlerden bir tiyatro günü Hyena ve müritleri oturup bana psikoanaliz yapmışlar. Fakat ben o ortamda yoktum. Sonuç daha bi ilginç ki yaptıkları zihin fırtınası sonucunda 'Hyena'nın psikolog olabileceğine' karar vermişler. Efendim üstte verdiğim linkteki yazıyı ve yazıya yapılmış yorumları okursanız Hyena'nın bana 'sürekli kendini tekrar eden bir 'O'' olduğumu söylediğini görürsünüz. Benim için hazırladığı 'Yeni Hayat' adlı proje (evet bu ismi ben koydum) beni bir 'O' olmaktan çıkarıp bir 'C' yapmaya yönelik. Şartları filan da baya sert. Gerekirse ilaçla tedaviye bile baçvurabilirmiş kendileri o derece psikopat şey yani profesyonel. Fakat sürekli başa saran bir 'O' olarak ben 'C' olduğumda ne yapacağımı bilemediğimi, gersin geri mi dönmem gerektiğimi surduğumda ise işte şöyle buyurdu Hyena...

'Seni bir 'C' yapıcaz ve sen bir 'C' ile hayatını birleştirip 'Sonsuzluğu' oluşturucaksın...'

Şey aslında artı sonsuz mu eksi sonsuz mu onu sormayı unuttum.


Celebration from LHT on Vimeo.

8 Aralık 2009 Salı

Lehine Çevirmek Bu Olsa Gerek..


9.11.1969
Celal Bayar'dan dinlenmiştir.

Büyük Taarruza yaklaşılmakta olduğu günlerde Meclis dalgalıydı. Mustafa Kemal Paşa'dan şüphe duyan bazı milletvekilleri bir taraftan elinde bulundurduğu geniş salahiyetleri kısıtlamaya çalışıyor, bir taraftan şeriatı bütün işlerde hakim kılmaya çalışıyordu.
Kabinede Şeriye Vekaleti vardı. Bazı sarıklı Konya ve Eskişehir mebusları birleşerek bütün kanunların Şeriye Komisyonu'ndan geçtikten sonra kanunlaşması için Meclise bir takrir vermişlerdi.
Meclis'in ilerici kanadı, o gece Çankaya'da toplandı. Hayli kalabalıktık. Fakat buna rağmen, böyle bir konuda Meclisin oy çoğunluğunu elimizde tutamıyorduk.
O gece Mustafa Kemal konuşmadı, daha çok bizi dinledi. Biz ne olursa olsun kanaatlerimizi Meclis'te savunmaya ve takririn aleyhinde konuşmaya kararlıydık. Atatürk de bizi hem haklı buluyor, hem fikirleriyle destekliyordu.
Sabaha karşı Çankaya'dan Ankara'ya inerken, Hamdullah Suphi ile Meclis'te birlikte çalışmaya karar verdik.
Meclis toplandı, takrir okundu. Eskişehir Mebusu ve Şeriye Vekili Abdullah Azmi Efendi, uzun bir konuşma yaptı. Devri saadetten, Hazreti Ömer adaletinden, şeriatın bütün ahkamı ihtiva ettiğinden bahsetti ve bütün kanunların mecliste müzakere edilmeden Şeriye Komisyonu'nda şeriat bakımından incelenmesini istedi.

Bizim gibi ilerici bir mebus bilinen Edirne Milletvekili Şeref Bey söz aldı. Biz kendisinden Abdullah Azmi Efendi'ye cevap vermesini beklerken Abdullah Azmi Efendi'yi aynı hararetle desteklemez mi!... Şaştık kaldık.

Hamdullah Suphi dayanamadı ve oturduğu yerden laf attı. Arkadaşı Şeref Bey kürsüden kendisine cevap verdi: "Kabahat bende mi?... Yanlış bellemişsin! Ben her şeyden önce Müslüman'ım. "

Hele bu son sözler, Meclis'i iyice coşturdu. Son ümidimiz Mustafa Kemal Paşa idi. Söz aldı ve konuşmaya başladı.

Fakat şaşılacak şey!

Şeref Bey nasıl bizim için bir sürpriz olmuşsa, Mustafa Kemal Paşa daha da büyük bir sürpriz oldu. Çünkü takriri destekliyor, İslamiyet'in kudsiyetinden, devr-i saadet günlerini tekrar yaşayacağımızdan bahsediyordu. Biz İlericiler, perişan olmuştuk. Son güvendiğimiz insan Meclis'te son ve en büyük kozumuz olan Mustafa Kemal Paşa, kuvvet karşısında bizi terk ediyor ve gericilere yanaşıyordu.

Atatürk takririn kabul olunmasını tavsiye ettikten sonra, bu maksatla bir komisyon kurulmasını ve en yetkili ulemanın kuracağı bu komisyonun hemen çalışmaya başlayarak uygulamayı hazırlamasını istedi.

Oylar toplandı, takrir kabul ve komisyon teşkil olundu. Takririn en hızlı taraftarları, komisyon üyesi seçilmiştik. Atatürk'ün teklifi ile Komisyon üç kişi seçildi.

İlerici grup perişan olmuş, bütün ümitlerini kaybetme noktasına gelmişti. Artık biz de Çankaya'ya gitmiyor, Atatürk'le karşılaşmak istemiyorduk. Çünkü bizi sattığına hükmediyorduk.

Atatürk, taktisyen gücünü bundan sonra gösterdi. Komisyonun çalışması için, üç kişinin bir araya gelmesi gerekliydi. Konya'daki kolorduya bir şifre göndererek kendisine, Ordu'da dini akidelerin gevşemekte olduğuna dair bir telgraf çekilmesini istedi. Telgraf gelir gelmez, Komisyon başkanını davet etti ve alınan kararın ne kadar isabetli olduğunu , Yeşil Ordu çalışmaları ile dini duyguların sarsılmış olduğunu ve Ordu'da ciddi çalışmalar gerektiğini anlatarak Komisyon Başkanı'ndan hemenKonya'ya hareket etmesini ve Ordu'yu irşat buyurmasını rica etti.

Hoca büyük bbir memnuniyet içinde, cübbesini savurarak Konya'nın yolunu tuttu. Tabii komisyon çalışamıyordu. Konya'ya gönderdiği kominsyon üyesinin dönmesine yakın, Batı Cephesi kumandanı İsmet Paşa'ya bir şifre göndererek bir telgraf çekmesini istedi. O telgraf da gelince komisyonun ikinci ikinci üyesini Batı Cephesi'ne gönderdi. Böylece oyalayarak zaman kazanıyor ve büyük taarruzu hazırlıyordu. Nitekim Büyük Taarruz'dan sonra komisyon üyeleri Meclis'te toplanmıştı ama, artık teşebbüsü Mustafa Kemal Paşa eline geçirmiş bulunuyordu.



7 Aralık 2009 Pazartesi

I'd Love and Chat but You're a Total B*tch


Facebook garip ortam vesselam. Tanımadığın insanlar ekliyor, eski okulundan insanlar buluyor falan. artık eski popüleritesini kaybetse de hala birçoğumuzun Facebook sayfası olduğu gibi duruyor. Bugün Facebook Chat'i açma gafletinde bulunmaz olsaydım, tanımadığım bir kız anında atladı ve ''hey! selam naber?'' tarzı ünlem ve sorularla kafamı karıştırdıktan sonra ''şunu hatırlıyor musun? onun adı neydi? ne güzel günlerdi değil mi?'' sorularıyla birden çocukluğuma indi. Sonunda benim başka biri olduğumu anladı -anlamasaydı nasıl anlatırdım bilmiyorum- ve utandı. Karaman'ın koyunu tipli bu insan en büyük oyununu sona saklamıştı tabii ki. Ve beklenen soru hemen geldi ''Senden bir şey istesem?'' istek absürt ve saçma olduğundan reddettim. 3 senedir konuşmadığım görüşmediğim bir adamın resmine hanımefendi bakabilsin diye neden '':)'' koyayım? Yok Yea.

6 Aralık 2009 Pazar

Acayip Hayvanlara Benziyirsen


Hacı bu ne ya!
Köfte yiyip şişirmişen göbeği, 51 ekranlara benziyirsen.
Acayip hayvanlara benziyirsen.
Tey!

5 Aralık 2009 Cumartesi

Kedi

Thoughts&Notions


Kitap isminden çalıntı bir başlık yapmak kötü. Sonbahar bitse de hala o manzarayı aklımdan çıkaramıyorum. Derin düşüncelere dalıyorum. Günlük soru kotamı doldurdum sanırım. İnsanları çözümlemeden duramıyorum. Yüzlerin altındaki gizemli düşüncelerin, kişiliklerin bana haz verdiği kesin. Okuldan döndüğümde yalnızlığımı da alıp çay bahçesine gidiyorum ve bir sıcak çay içiyorum. Sonra yürüyen insanları izliyorum. Çoğu insanın içinde bir çocuk görüyorum. Yaşları ne olursa olsun herkesin içinde yaşlanmayan bir çocuk var. Bunu bilmek gülümsememe neden oluyor. Elbette herkesin bir derdi var. Bu konuda yalnız olmadığım kesin. Çay içimi ısıtıyor. Ghost Orchid dinlerken biraz daha kalıp insanları gözlemliyorum. Sararmış yapraklar.. Yağmur kokusu.. Sonbahara ilk defa bu şekilde bakıyorum. Önceden benim için hüzünden fazlası değildi. Şimdi ise huzur, sessizlik.. Hiç gök gürültüsünden bir parça dinlediniz mi? Fonda piyano sesleri olduğunu hayal edin. Doğanın müzik gücü bu olsa gerek. Ve aylardan Aralık. İnsanlar artık evlerinde..


The Ghost Orchid - Ana Mir

Lights and Music


Sunshine Believers ve Birer Hayvan Olarak Burçlar

Son günler burçlara kafayı taktım. Bunun sebebi son günlerde kafayı kader ve aşk kavramına takmış olmam da olabilir tabi. Günlük burçlarla pek ilgilenmiyorum açıkçası. İlgimi çeken kısım özellikler, aşk uyumları, dışarı vurulmayan duygular vs. Bunun için ekşi sözlükten yararlanıyorum yine. İşim gücüm yokmuş gibi Hyena, Jellyfayşemi şööyle bir elden geçireceğim. Ve tabii ki kendimi. Niho. Burcumu seviyorum.

Yağmurlu Bir Sabaha Uyanmak


O sıcacık yatağınızda kendiliğinizden uyandığınızı düşünün. Göz kapaklarınız ağır ağır kalkarken o hafta sonu sabahının sessiz huzurunu yaşadığınızı. İç dünyanıza girip zihninizdeki her şeyi birden bire aydınlatan günışığını... Gözlerini ovuşturduktan sonra başınızı pencereye doğru döndürdünüz ve bir de gördünüz ki yağmur yağıyor. Ne çok hızlı ne çok yavaş, sanırım çiseleme dedikleri bu olsa gerek diye düşünüyorsunuz. Sonra kalkıp uzun, yün hırkanızı üstünüze geçirip kendinize kahve yapmaya gidiyosunuz. Ve o güzel sabahın keyfini pencerenin önünde teknolojiden ve dolayısıyla insanlardan uzak bir şekilde çıkarıyosunuz. Fondan Keane-Bedshaped giriyo o bitiyo başka Keane'ler başlıyo. Huzur ve keder doluyosunuz....

Hayaller hiçbir zaman gerçek olamıyormuş ya (bunu bu hafta öğrendim) bu da sonuçta bi hayalden ibaret. Gerçek hayata dönecek olursak. Bi gece önce geç yatmışım msn'den gözümü çekip yatağa gitmişim, sabah yatak keyfi yapmaya çalışıyorum birden annanem başıma dikiliyo 'Kalk hadi melike bak patates....' sonunu duymadan dönüp o tatlı uykuya devam etmeye çalışıyorum ki bi daha geliyor 'Melike senin bu gitar kursu...' o an ne duyduysam cevap verdim. İç dünyamı, dertlerimi ya da anılarımı dahi dökmüş olabilirm. Sonra içeri girip uyanmam için perdeyi kadırdılar. Sanki bütün aile bireylerinin bi 5 cm'lik katkısı var. Hissediyorum. O gözümün içine girip birden beynimi berraklaştıran ışınlar bana eyvah geç kalıyosun çık giyin hazırlan diye düşündürürken birden bire bütün yaşanmışlıklarımın yüzlerini teker teker keskin bi şekilde gösterdiklerini hissettim. 'Elli İlk Öpücük'teki gibi sanki normal insan hayatı da. Gece boyunca rüyamızda bilincimizle debelenip duruyoruz fakat olaylar eski netliğini kaybediyor. Bu yüzden üzülen beden uyumak ve o acı netliği unutmak istiyo sanırım. Gözümüzü açtığımız anda her şey yerine geri geliyo ve birden kalbinize saplanan okla uyanmış oluyosunuz. (bunu yapmaya hafta sonu sabahları fırsat buluyorum ben yalnızca. Hafta içi genelde kalk giyin ye çık geç kalma vatan hayini olma ilkelerine dayanıyor düzenim.)(bkz: uyanır uyanmaz akla nedim namdarın gelmesi)(bkz: AAL öğrencilerinin ortak noktası) Bu sabah uyandım böyle aile baskısıyla i baktım ki hava kötü. Abbov dedim zaten gitmek istemiyorum ne dershaneye ne biyere şeytan diyo koy kafayı yat. İçeri giren çıkanla ilgilenme. Annem ayağımdan tutup beni yatak dışına atana kadar ilgilenme.. Ama ilgilenmek zorunda kaldım kalktım kahvaltı yapacaktım bi gittim mutfağa tamam her şey hazır güzel ama televizyon bozuk. Radyo açılmış. Arabesk fm filan olsa gerek. Sen Keane ilen Muse ilen kahvaltı yapmayı hayal et sonra da sanki meyhanede kahvaltı yapmışın gibi hisset.. Olacak iş mi. İşte bir haftasonu sabahım. Hepinize afiyet olsun. (böyle anlamsız cümlelerle bitirmeyi de seviyorum :) )

4 Aralık 2009 Cuma

Ruhlar Aleminde Yaşamıyoruz Goldfish!

Merhaba Sunshine Believer. Seni dalgın bir gülümseme ile karşılıyorum çünkü aslında burada değilim. Bu yazıyı yazıyorum belki bu ruh halinden kurtulabilirim diye veya tatlı Hyena yaz dedi diye. Bıkmış olabilirsiniz bu hisli yazılarımdan. Rilli rilli vallahi billahi en matrak günlerimde değilim, o yüzden uyarıyorum geyik modundaysan diğer hayvanat yazılarına geçiş yap. :)

  • Bu zamana ait değilim. Şunları yazarken bile zihnim 5 gün öncesinde, 1 hafta sonrasında, 2 saat beride, 3 ay geride... "Beng ya hoca en son ne dedi sen dinliyodun?" gibi şeyler sormayın. Tahtaya bakıyor oluşum hocayı dinlediğim anlamına gelmez. Tüm ders tek kelime etmeden kitaba bakışım onu okuduğum anlamına da gelmez. Sana bakıyor oluşum seni dinlediğim anlamına gelmez. Hatta karşımda olduğunu farketmemiş bile olabilirim. Beni bir et parçası olarak gör. Evet evet.
  • Tüm gün kafamda ya Arctic Monkeys çalıyor ya da Bat for Lashes. Circle song çalıyorsa hele büyük ihtimalle son birkaç günü hatırlamıyorumdur. Cornerstone çalıyorsa yaz mevsiminden başka şey bilmem. Morrissey çalıyorsa hiç çekilmem.
  • Bir şey olmasını bekler gibiyim. Ne olduğunu bilmiyorum ama. Sadece şu anda değilim. Bulunduğum dakika beni ilgilendirmiyor. Tree Hill civarlarında Jamie'nin elinden tutmuş Nathan'a sesleniyor olabilirim. Veya o garip hikayedeki gibi dudaklarımdakilerin hayatımı özetlediğini düşünerek lanet ediyorumdur bulunduğum zamana. (erguvan burdan sana göz kırpıyorum.) (anladın sen onu)
  • Yazılılar her zamanki gibi işkenceden ibaret. Üçgenin kenarı köşesi, özel yasalar, spektrumların kesikleri gerçekten ilgimi çekmiyor.
  • "Bengisu?... Hey duyuyo musun?... İsmin buydu değil mi? Hey!" hı ne? Anlamadım? Bana mı seslendin? İsmim... şey... evet Bengisu. Ne dedin az önce duyamadım?
  • Sakinlik her yerde. Ama gülmemi engelleyen bir sakinlik, endişelenmemi engelleyen bir sakinlik kısacası umursamaz bir sakinlik. Baraj çeşitlerini anlatırken heyecanlandım biraz. "Şimdi burası çanak diyelim. Biz suyu tutmak istiyoruz. Çim... ee yani... çim... Beton ve ee çim..."
  • Beni hayata bağlayan yegane insan Nazan Hoca'dır. Kim ne derse desin rili rili rili vallahi billahi seviyorum this teacheri.
  • Nefretle doluyum. Sokmayın beni feysbuka. BU KULLANICI ARKADAŞIM GÖRÜNÜYOR AMA GÖZÜM GÖRMESİN MÜMKÜNSE butonu olsun. Onun fotoğrafları filan görünmesin. Profiline girmeye çalışınca 'sinirlerin kaldırabilecek mi?' diye sorsun. Çok pis bakarım.
  • Mariah Carey dinlemeyeyim istiyorum. My all ve We Belong Together özellikle düğününde terkedilmiş gelin psikolojisi yaratıyor bende. Tepkim Katy Perry gibi olabilir, kaçabilirsin ama saklanamazsın!
  • "Bazen en iyisi anlamadıklarındır." (Hyena - 10 dk önce) benim bu laftan yaptığım çıkarım iç dünyamda bir baraj kurdu. Kemer türünde bir baraj.
  • Stockholm Sendromu diye başımızın etini yerdi. Şimdi kendisinin bu sendromla kıvrandığını görür gibiyim. Hayırlısı kısfmet.
  • Yazdıkça rahatladım. Gerçek dünyaya döneyim artık.
  • Saat kaç olmuş, ben çıkayım artık.

Swallow'dan Gelen Mail...

Dünya nüfusuna göre her kıza 2 erkek düşüyormuş.
Benim HAKKIMI kim yiyorsa Haram Zıkkım olsun...

Bu insanların beyni var mı?


Her anne qüzeL çoCuk doquRur ama JaCop^nKi aßartMış .D

İkisi de birbirinden hallice...
Jacop ne be? Taylor onun adı. Seviyorsun ismini öğren.

Toddlers & Tiaras gibi bir program yapılıyorsa bu kızlar ve bu kızlara destek veren pedofili insanlar yüzünden.

Ps: Discovery Channel böyle korkunç programlar yaparsan Türk halkı seni izlemeyi hepten keser.

ÜTv(nasıl yazılıyor bu?)'de alt başlık olarak ''En fazla ölürüz!'' yazması bir işaret midir?

...

Şu sıralar en çok yazı yazdığım yer sınav kağıtları.

Yeni Bir Gün! { Experimental müziğin babaları}


Evet SBKids! Yeni bir güne gitarımla merhaba dedim. İnatla Bach üstünde çalışmaya devam ediyorum. Tabi Carcassi bir taraftan kıskanmakta. Bu günlerde Hyena sayesinde experimental rock etki alanı içerisinde kaldığım için Baroque müziğin deneysel ustaları üzerine yoğunlaşıyorum. Bach ve Carcassi iyi bir ekip olabilirmiş. Notadan notaya atlamalarına hayranım. Carcassi abuk sabuk çıkarttığın sesler manyakça. Ama seviyorum be! Üzmeyeyim o tatlı canını. Hayat güzel. Kuşlar, böcekler falan dırt..
Fernando Sor bana hadi SORU sor? Senin de geri kalır yanın yok be dostum. Neyse Carcassi beyefendiye dönelim. Caprice yapma bana Carcassi. 6 tane Caprice yapılır mı be? Ayıptır ayıp. Ama güzel yapmışsın. 6 sından birini çalıyorum ama hangisi bilmiyorum. Bu da güzel...
Mutlaka experimental müzüğün tarihi daha eskilere dayanıyordur. Hani olur ya simetriye karşıyım dediğin günler..

1 Aralık 2009 Salı

Çift Koltuğu


Hyena kadar şanslı olmadığım için geçenlerde 'Yeni Ay' a gittiğimde bana anca bi çift koltuğunda yer verebildi saygıdeğer biletçi abilerim ablalarım. Aslında çok da bi manası yok bence. Sonuçta sinemaya yiyişmek için giden Türk gençleri zaten zaman mekan sahne ve koltuk kolu fark etmeksizin istediklerini almaya eğilimlidirler. (+18 e mi kayıyorum ne)

Bu çift koltuğu adı verilen yapılaşma aslına bakarsanız pek bi şirin. O koltukların kadifemsi dokusunun ve renginin koltuk kolu ayırmaksızın iki kişinin sığışabileceği şekilde uzanması oturulası ve film izlenesi bi etki de yaratmıyor değil. Çift koltuğuna oturan insanda olması muhtemel rahatsızlıklar,

1.Kabakulak (tamam tamam)
1.Midede kelebeklenme
2.Filme odaklanamama
3.Terleme
4.Kızarma
5.Terlemeye bağlı olarak yoğun ter kokusu
6.Başa yenen çanta (Kokma uleyn! Kokma! Kokma dedim sana)

Tabi ben bunları yaşayamayacak rahatlıkta bi insan olduğum için (e malum yanımda da pulpo var. daha ne olsun) böyle paşa paşa filmimi izledim. Yorumlarken pulponun böyle omzunu patilercesine çekiştirdim ama çift koltuğunun zararlarından birisi de bu naparsın. Geçtik oturduk fakat şunu fark ettik ki biz bir çiftin, çift koltuğunda oturabilme şansını elinden aldık. -Hadi biz bi iki kişilik açısından çift olup bu hakkı ellerinden aldık da sorarım Hyena o single one haliyle bunu yaparken hiç mi utanmıyor? :) Hyena severim seni bilirsin.- Bunu fark ettikten sonra tekli koltuklara oturmuş çiftlerin gazabından korkmaya başladık. Filmin ortasında içlerinden birinin dönüp bize bakıp 'Öpüşmüyolar! Atın şunları o koltuktan' diye bütün salonu örgütleyeceği ve sinemadan kapı dışarı edileceğimiz dahi kurgularımız arasında yer aldı.

Sonuç olarak çift koltuğu iyidir. Gidin annenizle gidin. Oturun oraya, koyun başınızı omzuna. Montları da iki yana sıkıştırıverin oh sana mis işte. Anneyle gidilebilcek filmler...

1.Ariel Küçük Deniz Kızı (gidildi. fazla uzundu ben dahi uyudum annem napsın)
2.Kediler ve Köpekler (gidildi.sevdi.hatta gitti korsan CDsini aldı. CD'nin üstünde 'Kedi Köpek' yazıyodu)
3.Christmas Carol (annem girmedi. çünkü artık sinemaya tek başımıza girebilcek o malum o sevimsiz yaşa geldik. gelseydi muhtemel yorum 'şimdi bu hayalet birinci hayalet, üç tane hayalet, neden ki yani anlamadım ben baştaki adam neden ölmüştü?' hı en önemli yeri tebrikler. kapmışın sen filmi annecim.)
4.Yeni Ay (ben annemle gitmedim. gerçi millet sevgilisini alır gider yani anneyle neden gitsin diğ mi.ama gidilirse anne şunu der 'Siz de mi böylesiniz? Yani bu kız da lisede ya Edward medvırt ne biliyim. Bilmeem'

Neyse bu listeye neden giriştiğimi dahi hatırlamıyorum. Sonuç olarak çift koltuğu güzeldir. Kışın mont bot atkı eldiven derken taşımakta zorluk çektiğimiz bedenlerimizi sinemaya götürüp sonra onlara ikinci bir kıyak yaparak çift koltuğu alıp yanımıza oturtabiliriz. Hatta o çift koltuğu ayaklarınızı altınıza almanıza, dirseğinizi yana dayayıp yatar pozisyona geçmenize ve bağdaş kurmanıza da yardımcı olabilir.

Fotoğraftaki koltuk Derya Baykal'ın evhanımlarına öğütlediği 'Edeki bütün bezleri kapıp gelin bakın bakalım ne gibi süs eşyaları yapacaaz' programlarından birinde yapılmış bi garip koltuktur. tanıma gerek yok.

1 UGG = 4 Fok


Tamam Uggların ayağınızı koca göstermesine, o dandik renklerine, fiyatlarına aldırış etmeden alıyor giyiyor olabilirsiniz peki onların yapımı için öldürülen ''yavru'' fokların cinayetine destek(istemli veya istemsiz) verdiğinizi de inkar edecek misiniz?

Ps: Fotoğrafın korkunçluğu için özür dilerim ama daha ne kadar inkar edebilirsiniz ki?!