23 Temmuz 2010 Cuma

reservoir dogs

http://www.allthetests.com/quiz05/dasquiz.php3?testid=1046540455

Bakın bi tek burda paylaşıyorum bu linki.

mummy, mummy, mum

Bugün salonda -pencere açık- kendi halimde film izliyordum. Ve Family Guy'daki favori karakterim Stewie'yi örnek alan bir çocuğun sesiyle irkildim.

- annneeeeeee, ..., aannnnnnnneeeeeeee, ..., annnnnnnneeeeeeeeeeeeeeeeeeee, (hala cevap yok), annnneeeeeee, ..., babaaaaaaa, ..., babaaaa, ..., babaaaaaaa, ..., yengeeeeeeeee, ..., yengggeeeeeeee, ..., yeeennngeeeeeeeeee, ..., ablaaaaaaaaaa, ..., ablaaaaaaa, ya biri cevap versin be! (işte bu dakikada filmi durdurduğumdan elimde kalan kumandayı sehpanın üstüne gidip bir 'abla' olarak çocuğa "ne var lan?" diye cevap vermek istedim ama yapmadım. Neden? Çünkü ben kibar bi genç kızım.) of, banaaaaa cevap veriiiiiiiiinnn, ..., annnnnnneeeeeeeeeeeeee (bu dakikada kalktım, pecereye yöneldim ve hayır düşündüğün şeyi yapmadım sunshine believer, gittim pencereyi kapattım. Hala birilerine bağırdığından şüpheleniyorum.)

20 Temmuz 2010 Salı

Kalbim Hep Alacaklı


Merhaba Sunshine Believer! Bütün seneye katlanmamı sağlayan tatilden döndüm. Ve bir deniz tatili daha Serdar Ortaç, Demet Akalın ve Hande Yener'le geçti. Bi ara o kadar fazla Serdar Ortaç çalındı ki iç sesimi kaybettim, Serdar Ortaç konuşmaya başladı. Sonra soğuk suya daldım, kulağıma su kaçtı anca öyle düzeldi.

* Denizi boş boş seyrederken önümden esmer 4 yaşlarında bir çocuk geçti ve öylece kalakaldım. Ardından bir kahkaha. Neden? Çünkü Umut Sarıkaya'nın Aşkımızın Meyvesi Aytek'ti önümden geçen esmer minik çocuk. Aytek dışında bir ismi vardır diye adını hiç bi zaman sormadım.

* Kapının önünde annemin çıkmasını bekliyordum. O sırada gözüme 40lı yaşlarında karizmatik bi adam takıldı. Yine öylece kalakaldım çünkü adam Hilmi Önal'ın yüzünden şer damlamayan versiyonuydu. Evet ama Hilmi Önal'ın aynısıydı. Telaşlı bi şekilde sigarasını yaktı ve birini arayarak "Bitiricem, hepinizi bitiricem." dedi ve kahkahalar atmaya başladı. Sanırım o an başıma güneş geçmişti.

* Yine çok çok çok über süper karizmatik, saçları beyaz, boyu 190 civarlarında olan yaşlı bir amcamız vardı. Yaşlanmış film yıldızlarına benziyordu ve her daim donuk bir surat ifadesiyle ve dik, kendinden emin duruşuyla hem çok etkileyici hem de biraz kokutucuydu. Annem onu bi katile benzetti. Cazibesiyle kendine aşık ettiği kadınları soğukkanlı bir şekilde öldürüyordur dedi. Olcay ablamsa onu bir büste benzetti ve tatilin son günü önüne çiçek bırakıp saygı duruşunda bulunacağını belirtti. Tam biz böyle konuşurken bir bebek avazı çıktığı kadar bağırıp tepinerek ağlamaya başladı. 3-4 aylık bebekten çıkan ses beni korkutmadı da değil hani. Babası bir türlü susturamayınca bizim o yaşlanmış film yıldızımız bebeğe doğru bir bakış fırlattı. O tok sesiyle "Bebeği ben alayım." dedi. Duruşu yine dimdik, ifadesi yine donuk ve kendinden emin, bebeği ellerinin arasına alır almaz bebek sustu, evet o da adamı cazibesine kapılmıştı. Adamın o güzel suratına bakıp ona gülümsedi! Evet! Bi türlü susturulamayan bebek ona bakıp gülümsedi! Adam hala aynı ifadeyi koruyordu ama. Tatilin son günü ayaklarına çiçek bırakıp karşısında saygı duruşunda bulunduk. Söylentilere göre Ankara'da vali yardımcısıymış birde. Vay dedim.

* Uzun gecelerimde sivri sineklerle aşk yaşadım.

* Gittiğimiz yer Ayvalık Sarımsaklı'ydı bu arada. Her daim güzel ve turist yok! Evet çok güzel bir şey bu. Ayvalık'ın ölüsü, delisi, kedisi meşhurmuş. Vallahi çok doğruydu. Her gün birileri ölüyordu ama takan yoktu. Bütün artıkları yiyebilecek kapasitede her renkten kedi vardı. Bi tanesi tavuk ve köfte yediğim her gün yanıma yanaşıp yeşil gözlerini dikip bana bakıyordu. Serdar Ortaç gibi "O yeşil su gözleri batsın ya da ben." dedim, yemeğimi onunla paylaştım.

* Tekne turuna katıldık bide. İnsanları balıklarla karıştırıp tekneye istiflenince ister istemez insanlarla baya kaynaştık. Yine karizmatik (bu tatilde de 40 yaş üstü erkeker hep karizmatikti nası iştir yahu? İlerde evde kalırsam ilk durk Ayvalık'tır.) pipolu emekli vali bir amcayla tanıştım. Mimar olmak istediğimi söyledim. Bi yandan da gördüğüm en mükemmel surata sahip torunuyla oynuyodum. Oğlu İtalya'da mimarlık yapıyormuş, oynadığım torunu ve annesi San Fransisco'da yaşıyorlarmış. Karısıyla tanıştık ardından. 70 yaşlarında parlak kızıl saçlı, kırmızı John Lennon gözlükleri ve Hawai'den bahsetti bana. Beni evlatlık alın diyecektim tam babam "bizim kız" diye lafa girince vazgeçtim.


* Cunda'ya 1 saatliğine gezmek için çıktık. Aşık oldum resmen. "Cunda Cunda diyolar da görücez bakalım, aman yea.." zihniyetiyle dinliyodum anlatılanları ama gidince anladım ki dedikleri kadar varmış. Rumlardan kalan şirin mi şirin evler, kocaman ve restore edilmemiş bir kilise, kıytırık bir yel değirmenini Koçlar tamir edip kütüphane ve kafe yapmışlar bide üstüne Harvard ile beraber Osmanlı Araştırma Merkezi kurmuşlar, helal olsun dedim. Yol Arkadaşım'ın çekildiği yeri gördüm. Her yer pansiyonlar ve çok güzel kafelerle dolu. Zeytinyağları güzel, şişeleri ayrı güzel. Ve sakızlı Girit Dondurmasını hayatın anlamını içeren tatlılar listeme ekledim.

* Bu arada Cundayı gezdiren rehberimiz Yunanlı Eurovision şarkıcısı Sakis'in Türkçe rehberlik yapan versiyonuydu.

* Gördüğüm en temiz denizdi. Turan'ın deyişiyle "Abla oha, deniz değil LCD yeraltı televizyonu resmen."

* Yakınımızda bi tepe yanmaya başladı. 15 dkda söndürdüler ama aklımda kalan arkamdaki kadının "bu helikopter askerin mi?" sorusuydu.

* Sahilin en güzel yeri sahilin sonundaki MİT kampıydı. Uzaktan mükemmel görünüyodu ama her yerde asker vardı o ayrı. Ama çok güzeldi.

* Teknede kıllı bacak yarışması yapıldı. Yarışmanın ortasında bir adam yukarı çıktı. Kıllardan bacakları yanmamıştı. Sunucu adama döndü "Abi sen nerdeydin ya? Yarım saattir seni arıyoruz." dedi.

* Trakyalı bir metalci vardı. En güzel oynayan ve göbek atan oydu.
* Her şeyden çok insanları incelemişim bunu görüyorum.
* Bir tatil daha böyle geçti. Şimdi önümüzdeki seneye katlanma çabasına girişicem. Herkese iyi tatiller.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Geçen gün kuzenin balosunu izliyoduk. -ilkokul mezuniyeti bildiğin- çocuğun biri çıktı sahneye...

Çocuk- İdil! Bi sahneye gelir misin?
Çocuğun yanında duran müdür- !!!???
İdil- (çekingen adımlarla sahneye çıkar)
Çocuk- Seni çok seviyorum. (mikrofonu müdürün eline tutuşturararak kıza sarılır)
Müdür- (araya girerekten) Tamam hadi. İdil yavrum sen de geç yerine.


2 saat boyunca sahne önüne yığılarak zıplamış ve terle birlikte kendinden geçmiş öğrenciler şarkıya beni oldukça şaşırtan bir coşkuyla eşlik ediyolardı.

Şarkıyı söyleyen insan (piyanist şantör diye analım) - hadi hadi hadi hadi hadiiii!
Öğrenciler- hadi hadi hadi hadi hadiiii!
Müzik- değişir.
Öğrenciler- hadi hadi hadi hadi hadiiiii! (bence bu beyinlerinin sulandığının kesin bir kanıtıdır ve gecenin acilen sonlandırılması gerektiğini gösterir)
Piyanist şantör- Çocuklar! Şarkı değişti!

14 Temmuz 2010 Çarşamba

İnternetikus

İnternetle olan ilişkimi en aza indirgemeye çalışırken yok etmiş olmak zaman zaman yüreğimi parçalasa da alışmaya başladım sanırım. Bilgisayarın başında canım sıkılmaya başladı ya! Msn'i sadece Oğulcan'dan gelen çevrimdışı iletileri yanıtlamak için açıyorum ve hiçbir zaman kaydolmayacak mükemmel monologlar yazabiliyoruz kendi çaplarımızda.

Konuşma kaydetmekten bahsetmişken, AAL adlı klasörümde bol miktarda veri kaydolmuş durumda. Bunlardan top5 yapmaya kalkışsam hiçbirini diğerinden ayıramıyacağım için sanırım orda yerimden çat diye çatlarım. Onun için iyisimi ben en rezil halimi ortaya dökeyim.

Efendim halivakti zamanında İspanyol bi insancıkla konuşmuşum. E tabi sular selle gibi ispanyolca bildiğimden adamın karşısında bülbül gibi şakımışım, kızı lisanımla ezmişim. Öncelikle 'nassın eyisin' muhabbeti çevirmişiz ki en iyi bildiğim -tek demek istemiyorum noluar anlayın- durumları baya bi kotarmışım. Ancak birbirimizin nerede oturduğunu dahi öğrendikten sonra işler baya bi sarpasarmış, kız bana anlamadığım şeyler sormaya başlamış. İngilizce biliyosan ordan devam edelim demişim bilmiyorum demiş. (sanki ingilizcede harikalar yaratacam) Ve sonra konuşmayı yönlendirmek adına kardeşinin olup olmadığını sormuşum... En iyi bildiğim cümleler kardeşimi tanıtmak üzerine olduğundan dolayı bildiğim sulara geçmek istemişim ki böyle bir aptallık yaparak engeli yemişim.

Bu da böyle bir anımdır.


4 Temmuz 2010 Pazar

Bir sabah kardeşimle Coco Pops yiyoduk. O sıralarda Ankara'da kalan ananem bizi gördü ve "Açlıktan keçi bokuna süt döküp onu yiyo bu saflar ehieheihe" dedi.