28 Şubat 2010 Pazar

That's What I Call Rezillik!


Seçmeler

Jellyfayşemle bugün yaptığımız sohbetten.

"Güzelliğe inanmıyorum ama bi çekicilik var."

Goldfish

Altında yatan anlamı daha geniş bir zamanda açıklayacağım Sevgili Sunshine Believer.

Destiny


"İnsanın ne yapsa da kaçamadığı bir kadere inanmıyorum. Ancak hiçbir şey yapmazsa kaçamayacağı bir kadere inanıyorum."


G. K. Chesterton

Veda(film)

Zülfü Livaneli'ne ne kadar teşekkür etsem az kalır. Gerek müzikleriyle gerekse efektleriyle harika olmuş. Muzaffer insanı ve yaveri Salih Bozok'u selamlıyorum. Emrindeyiz Paşam!

İşte size fragman




Veda Trailer

26 Şubat 2010 Cuma

Cevaplar Kitabı


Biz hayvanatlar ne zaman ki çaresiz kalırız, ne zaman ki soru işareti şeklindeki kurtçuklar beynimizi kemirir, o vakit ayaklarımız Dost'a yönelir. Ellerimiz Cevaplar Kitabı'na uzanır. O Cevaplar Kitabı asla ama ASLA satın alınmaz. O Dost'tadır, bizi bekler. Sadece bizi beklese keşke. Derdi olan kitaba gittiğinden resimde de gördüğünüz gibi ellenmiş, sömürülmüş, görmüş, geçirmiş. En sonunda "Çok ellediler bu kitabı, ambalajlayalım bari. Soruylan değil paraynan." demişler ve fotoğrafta da gördüğünüz gibi onu paketlemişler. Sizce de düğününde kırmızı kuşak takan bir sokak kadınına benzemiyor mu?


Sen bir tanesin Cevaplar Kitabı. Hayatımdaki kritik kararlarda en son sözü o söyler. Hiç beni pişman etmedi. Şimdi onunla muhabbetlerimizi aktaracağım. Biz -yiz, Cevaplar kitabı da +


- Bu dergiyi almalı mıyım? (18 YTL)
+ Boşuna para harcamak olur.

- ODTÜ'yü kazanabilecek miyim?
+ İyi niyetli çabalarına devam et.

- Beni seviyor musun?
+ Tekrar dene

denerim...

- Beni seviyor musun?
+ hayır

- Beni seviyor mu?
+ süşretmeyi bil

- Bana istediklerini mi yaptırmaya çalışıyorsun?
+ şüphen olmasın

- Ellendin mi?
+ belki

- Seni elleyebilir miyim?
+ Boşuna para harcamak olur

- Evlenecek miyim?
+ babana sor

- Evlenecek miyim?
+ şimdi değil

- Evlenecek miyim?
+ seçeneklerin çok olması da az olması gibi sorun yaratabilir

- Sevgilim olabilecek mi?
+ gülüp geç

- Sevgilim olabilecek mi?
+ hayalgücünü kullan

- Sevgilim olabilecek mi?
+ 1 yıl sonra bunun bir önemi kalmayacak

- 1 yıl sonra ölecek miyim?
+ evet

Yanlış Anlamalar

Gün olur Tatarfish'in karnı acıkır. Midesinden gelen gurultuları dindirmek için Burger King'e gider ve olaylar gelişir...

Menü istemez, yalnızca bir tavukburger alır.

Burger King - İçecek alır mıydınız? Tek sandiviç mi?
Datarfish - .... efendim?
B.K. - Tek sandiviç mi?
Datarfish - (yanlış anlama burada devreye girer. Sevgili Datarfish bu soruyu "Sex On The Beach mi?" diye algılayınca tabii işler karışır. İçi fesat bu kızın :P) ... Ne demek istiyorsunuz ha?
B.K. - tek san-di-viç mi?
Datarfish - haa. evet tek sandiviç :)

not: Sandiviç Türkçe nasıl yazılıyor? Böyle mi? Sandiviç?

Sinir Krizleri Dönemi

Şu anda evde bilgisayarımın başında oturuyor olsaydım yazacağım şey çok farklı olacaktı muhtemelen ama işe bak ki bilgisayarım dünyanın en yavaş bilgisayarcısının eline düştü. Adam o kadar yavaş ki yangın çıksa o bir adam atana kadar tüm Ankara yanar o derce. Saatte 4 metre(tehlike anında) hızla hareket eden tembel hayvan onun yanında Usain Bolt kalır. Nefretimi kustum gidiyorum.

24 Şubat 2010 Çarşamba

Bir Gün Bir Gün Bir Çocuk

Bilinçaltımdan, bilinç alanına doğru fırlayan şarkılarla daha yeni yeni anlıyorum ki bizim çocukken anaokulu ya da kreş gibi ortamlarda öğrendiğimiz şarkılar çok saçma. Anlamını sorgulatmadan koro halinde söyletmişler. Bilmem hatırlar mısınız şöyle bi şarkı vardı;

''Dağlar ardında bir orman varmış. Orda bütün insanlar mutlu yaşarmış. Bir insan gelmiş. Çok da zalimmiş. Vurmuş bir bir onları, kesmiş ormanı. Yağmur yağmamış, güneş doğmamış, o zalimin sonunu gören olmamış.''

Bi kere melodisi ölüm marşından bile daha iç bayıcı olan bu şarkıda 'Ormana dalıp köylüleri katleden bir ZALIMın yaşamı ve yaptıkları' hikaye edilmiştir. İyi de neden küçük yaştaki çocuğa böyle bir şey öğretilsin ki? Hadi tuttun öğrettin diyelim bari oynak bi melodi koysaydın ama dimi. Direk zombi seslerimize bürünerek bu aptal şarkıyı söylerdik. Sondaki harfler hep uzatılırdı. (daaa,mııış... gibi gibi) En kısa zamanda bu gibi hatıraları silmek istiyorum. Bu şarkı cidden fena.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Kedi İnsanı, Köpek İnsanı. Hani Bunun Lisanı?

Kadınlar garip yaratıklar. Tabi etrafımızda bu resimdekiler gibileri de dolaşmıyor. O yalnızca iç yüzü. Ha bu arada resme 3saniyeden fazla bakarsanız kedilerin lanetini üzerinize çekersiniz. Özellikle şu son günlerde her yerde tartışan, kapışan hatta yarışan kadınlar görüyorum. Özellikle 'otobüs versiyonları' pek bi eğlenceli. Boşalan yere avına yaklaşan akbaba sinsiliğinde ve sessizliğinde birbirlerinden habersiz ilerliyolar. Sonra aralarından en atak olanı orayı kapıyo. Yani binevi sandalye kapmaca. Fondan müziği de ben sokuyorum. Şöyle oynak Serdar Ortaç ritimleri ya da Atiye'den 'Salla'. Oturan oturuyor tamam ama peki ya ayakta kalan? Hırslanıyor, dişlerini sıkıyor, rakibesinin arkasından tırnaklarını çıkarıp gözlerini kısarak ölümcül bakışlar atıyor. İşte bu esnada hemcinslerimden nefret etmeye başlarken oralardan göğsünü kabartarak centilmen olduğunu ilan eden bir erkek kalkıp ayaktakine yer veriyor olay da böylece kapanıyo. O noktadan sonra kadının yüzüne bakmak için kafamı filan eğmem gerektiğinden ilgilenmiyor, arkamı dönüyorum. Ama bu olay bana erkeklerin kadınlar konusunda ne kadar kör olduklarını bir kez daha kanıtlıyor. O pis bakışlara rağmen ''Şiir miir derken beleş gazoz kapan kekeç'' gibi ödüllendiriliyor. Yaş ilerledikçe kadınlardaki 'cingar çıkarma kapasitesi'nin artış göstermesinden korkuyorum. Şimdi 40 yaşlarını yaşayan kadınlar böyleyse yeni gelen nesil ne yapacak bilemiyorum. Dünya çekilesi bi yer olmaktan çıkabilir. Küçücük küçücük çocukların birbirlerine ''Sizin bir arabanız mı var! Bizim 3 tane. Siz fakir misiniz ki?'' dediklerini duydum ya. Hepsi birer pembe renkli fırça darbesi :D. Uzun lafın kısası hayat, kadınlar, otobüs muavinleri, dolmuşçular... garip şeyler bunlar. Can dediğin bir kuş, kadın dediğin bir kedidir. Kapıverir vallahi.

Aldığım ( - )lerin Sebebi

2009-2010 eğitim-öğretim yılında en çok kurduğum cümle.

"Hocam TM'lerdeydim de..."

21 Şubat 2010 Pazar

Love Me! Love Me! Say That You Love Me!


İnternet ve Virüsleri

Efendim gün geçmiyor ki bir insanın bilgisayarına bulaşan virüs msn'ine sızıp kişi listesindeki tüm insanlara aynı iletiyi göndermesin. Bilgisayar işlerinden pek anlamadığımdan dolayı bu durumu yanlış değerlendirmiş olabilirm ama birilerinden kendi rızası dışında garip iletiler gelmekte. Eskiden bu tuzaklar seviyeli bi şekilde kuruluyordu. Mesela bi link verilip ''Burdan seni engelleyenlere bakabilirsin.'' ya da ''Bilmem kimin hakkında son haberler. Ahanda gir bak.'' deniyordu. Hatta verdiği linke ''Bülent Ersoy'un makyajsız fotoğrafları!Çok güleceksiniz.'' şeklinde iddialarda bulunuyordu. Uzun süredir çok şükür ki birilerinden böyle şaşırtıcı sözler duymamıştım. Ta ki bi kaç dakika öncesine kadar. İsmini vermek istemeyen bi arkadaştan gelen virüs dolu link ve tanıtımı aynen şöyle idi;

Esra-Ceyda kardeşleri yatağa atmışlar hem de videolarını falanda çekmişler tıkla
-siteyi vermek istemiyoré-

Bu ne gülüm ya? Bi kere bunların 'Hey selam. Bi site buldum.' şeklinde başlaması gerekmez mi? O kadar mı uzaklaştık da kestik selamı sabahı? İkincisi bu durumda mıyız gerçekten. bunlara mı tav oluyoruz? Bunlar mı bizi cezbeden şeyler? Ayıpladım. Bi kere 'Cicişiyet Kanunları'na uymaz ki. Öyle değil mi Esra öyle değil mi ceyda! Ha söyle bakalım Atalay! İçim yanıyo... Kussam yeminle bi kilo kavurma çıkarırım....


Dark Side




21 Şubat 2010. Hyena "Feysbıh Irıspısı" olma yolunda...! Fotoğrafını koydum ve dakikada onlarca insan beğendi. Durduramıyoruz.




Nedir bir Feybıh Irıspısı?


* Her koyduğu resim yayınlandıktan saniyeler sonra beğenilmeye başlar. Onun döneminden herkes en az 3 kere, okulun geri kalanı en az 1 kere o fotoğrafa bakar. Hyena'nın yaptığı araştırmalara göre bakanların %30,837'si bunu beğenir. (Küsüratlı yazdım attığım anlaşılmasın.)


* Sevgili Feysbıh Irıspı'mız bu beğenenlere laf atıyor veya teşekkür ediyorsa o fotoğraf iyice piyasa yapar ve evet! Daha çok dikkat çeker! Her saniye!
* Çok beğenilen bu fotoğraf aynı zamanda olumsuz duygular uyandırmada da 1 numaradır. Zaten beğenmeyenler dışında o fotoğrafla karşı karşıya gelmiş olanlar ondan nefret etmektedir. Sırf bok atmak için resmi incelemektedirler. Nerden mi biliyorum? Im... şey... güzel oluyo ordan biliyorum :). Hiç tanımadığınız bir insana gıcık olursunuz, gıcık olduğunuzla ilgili insanlığa yaraşmayacak planlar yaparsınız.


* Haydi gelin Sevgili mülayim Sunshine Believer'lar! Bu ırıspılar ya çok güzel/yakışıklıdır ya da ölümcül esprilidir. Hyena iki taraf arasında. Esprili olanlar devam etsinler. Severim onları. Güzeller de sevap point sağlıyorlar farkındayım ama ne kadar güzel olursa olsun ben her türlü bok atarım.


* Bunların destekçileri vardır. Irıspılardan daha dayanılmaz ve çekilmezlerdir. Kimlerdir bunlar? Tabii ki otu boku beğenen, çok beğenen, beğenisi yüksek insanlardır bunlar. Benim resimlerimi beğenmeyin istemiyorum ben kendim beğenirim.


* O değil de sanırsın sanki feysbıhtan önce insanların içinde çok fırtınalar kopuyordu "aman tanrım! beğendim! beğendim! beğendim!" diye, şimdi bunu ifade edebilecekleri özgür bir ortam buldular.

* 1 kişi bunu beğendi - saolsun

4 kişi bunu beğendi - enee, seviliyorsun

8 kişi bunu beğendi - bu fotoğraf güzeldir

10 kişi bunu beğendi - sınırdasın bebeyim

15 kişi bunu beğendi - emin adımlarla hedefine ilerliyorsun!

20 kişi bunu beğendi - Feysbıh Irıspısı!

30 kişi bunu beğendi - saol cnm sen de çok güzel çıkmışsın
45 kişi bunu beğendi - tatlım insanlıktan çıkmışsın...




Bir Telefon İçin Ağıt

Sevgili Sunshine Believer! Yastayım. Gözlerim hep uzaklara bakıyor, o aklıma gelince dudaklarım titriyor, içimdeki feryatları susturmakta zorlanıyorum. Evet... Sanırım olayı anlatırsam neden böyle olduğumu anlayacak ve acımı paylaşacaksın. Sunshine Believer'lık bugünler içindir.

5. ders hoca bizi kendi halimize bırakmıştı. Bırakmaz olaydı. Dedim bari mesaj sileyim, vakit geçireyim. (Sahilde Kafka hala bitmeyi beklerken hem de.)Tam "yok bu mesaja kıyamam ben... hmm... güzelmiş bu da... yok yok bunu da silmiyim ya dursun" diyor ve dostlarımın mesajlarıyla kendi halimde mutlu olurken çat! şarjı bitti. Ben de attım yaralı ceylanımı çantama.

Akşam oldu. Dersler geçti, mısır yedik, caramio yedik, dolmuşa bindim, dilim dışarda eve geldim. Çantamı açtım... Karşılaştığım boşluk bundan sonra yalnız olduğumu, başka telefonlarda mutluluğu aramam gerektiğini, sorunun kendisinde olduğunu ve daha iyilerine layık olduğumu anlatıyordu bana. Kalbim hızlıca atmaya başladı. Hayır hayır. Bunca yıldan sonra o kadar hatıra ve smsle beni terk edemezdi. Hem ben daha iyilerini istemiyordum. Yaralı ceylan'ı istiyordum. (Arkasına yeni yapıştırdığım ekşi sözlük stiiikırını kabullenemedi belki de) Ne yapacağımı bilemez halde çantamı boşalttım. Montumun ceplerine baktım. Odamı karış karış aradım. Yoktu... Yaptığım araştırma sonucunda bir şakaya kurban gitmediğini de öğrendikten sonra benim için zor günler başladı Sevgili Sunshine Believer.

Resimler ve okudukça içimi ısıtan bin küsür mesaj yok artık. İnsanlara hikayesini anlatmak üzere göstereceğim çizikler yok artık. Karaburun'da denizin dibini boyladıktan sonra taşımaya başladığı tuz izleri de yok. 2 güne bir değiştirdiğim duvar kağıtları hiçbir yerde o kadar güzel duramayacak. Lanet olsun! Beni dostlarıma bağlayacak Yaralı Ceylan'ım yok artık!!! Böyle olmasını istememiştim. Ecelinle gitseydin keşke. Son gününe kadar yanında olmaktı isteğim.

Telefonumu alanın elleri kırılsın emi! Gözleri oyulsun! Attığı mesajlar günlerce iletilmesin de kafayı yesin! Çaldırdığında 20489874562358983 kontorü gitsin de kullanamasın Yaralı Ceylan'ımı! Avea'dan kazık ye, Turkcell'e geç ondan da kazık ye, Vodafone'a geç hayattan soğu seni lanet olası! Kimse seni aramasın! Mesajlarına cevaplar yazılmasın! ve... ve... Kendini yalnız hissedip bir umutla -2 gün öncesine kadar benim yaptığım gibi- elin "mesaj var mı?" acaba diye Yaralı Ceylan'ıma uzandığında bomboş ekranla karşılaş... Kimse seni sevmeyecek bundan sonra.

Beyaz Yaralı ceylaaan...
Nokia Yaralı ceylaaan...
Çok var seni soran,
Nerede o? Nerede?
Hiç konuşamam o an
Zil sesin çalınır kulağıma
Derim: o artık gönlümde,
Ne iPhone ne Sony
Olamazlar ki onun gibi!

Dön bebeğim...

Telefonumu çalan toptur.

Francisco Tarrega(1852-1909)


Yanlış Anlamalar -bilmem kaç-

Günlerden bir gün bakkala gittim. Amacım kuponla bir şeyler almaktı, ne olduğunu hatırlamıyorum. Bakkal amcanın adımı yazması gerekiyordu ve şu diyalog geçti.

Amca- Adın ne kızım?
Ben- Bengisu "i" ile. (Bengüsu değil demeye çalışıyorum.)
Amca- Peki evladım. (Ve kağıda şunları yazmıştır. Bengi Su İyile)

Aradan günler geçer. Alacağım şeyi almaya giderim. (evet bugün cümle kurmakta zorluk çekiyorum.)

Amca- Adın neydi yavrum?
Ben- Bengi Su İyile (32 diş sırıtış)
Amca- Al bakalım.

20 Şubat 2010 Cumartesi

Obsessions



http://ffffound.com/image/338eae13ae47435e14b4923c45533ab435f63cba

19 Şubat 2010 Cuma

Farkın Dayım

Şubat'ta bahar geldi, bunu fark ettiğim anda deli gibi yağmur yağmaya başladı. Kısa montumu giyip dışarı çıktım Şubat olduğunu fark ettiğim anda bacaklarım donmaya başladı. Süt içiyodum sıcak olduğunu fark ettiğim anda dilim yandı. Söyleyin şimdi bana farkındalık iyi bişey midir? Bugün oturduk hayvanatlarla bu konu üzerinde konuştuk. Aslında şöyle bi bahsettik hem de 'ayaküstü' deyiminin ya da 'geçerken uğramak' kalıbının hakkını vererek.

Goldfish sonunda mutlu olucaksak her şeyden bihaber şekilde de yaşıyabilceğimizi savundu. Sonunda mutluluk varsa her yol mübahtır mantığı. Ama ben öyle düşünmüyorum. Kendinizi kandırarak ya da gözlerinizi bir takım gerçeklere kapatarak mutlu olabileceğiniz süre ne kadar uzun olabilir ki? O gerçekler gün gelip yüzünüze bir tokat misali indiğinde bütün acıların yanı sıra hayatınızın koca bi yalan olduğunu öğrenerek sarsılıcaksınız. Benim şu küçük, saçma farkındalıklarımdan örnekliyelim mesela. Şubat'ta bahar gelseydi ''Mart kapıdan baktırır, kazma kürek yaktırır.'' sözü yalan olucaktı. E bunca senedir doğruyu, güzeli öğütleyen atalarımız yalancı çıkıcaktı. Hem nice olurdu kutup ayılarının hali? Yağan yağmura teşekkürler. Sütün sıcak olduğunu fark etmesem peki? Ya o akıp giderken solunum ve sindirim üst yollarımı pişire pişire gitse?

Bir sene boyunca bi çok gerçeğe gözlerini kapatmış, en sonunda açmış biri olarak söylüyorum ki gerçek dünya çok çok daha güzel. Bazı yalanların ya da kandırmacaların ''zamanınızı önce yavaşlatıp sonra durdurması''na izin vermeyin. Bırakın ''dünyanız dönsün''.

To Have Or Not To Have

Hayatın gizlerinden birini daha çözmemi sağladı.

Hyena - Çok takipçin var.

Goldfish - Senin niye o kadar değil? Hayır takip etsinler diye ben de bir şey yapmıyorum ama ediyolar? Nerden bulup neden ediyolar ki?

Hyena
- It's all about having a vagina.

Goldfish - ...

18 Şubat 2010 Perşembe

Yeah Yeah Yeahs - Skeletons


Yeah Yeah Yeahs hep hızlı takılsa da olur diyor idim taa ki onlar Skeletons'ı yapana kadar...
Klip yoksa YYY elemanları LSD mi alıyor diye düşündürtmüyor değil ama anlam veremediğim bir şekilde MUHTEŞEM. Keşke sadece 500 tane piyasaya çıkacak olan plaklarından birine sahip olabilsem. Nick Zinner aşmışsın oğlum sen. Ne alıyorsan ben de istiyorum... Belli olmasa da şarkının yazıldığı yerdeki bir kar fırtınasını yakalamış Nick Zinner plağın kapağı için

Semi Precious Weapons

Glam-Garage olarak adlandırdıkları tarzları ve sürekli topuklu giyen solistleri sağolsun SPW "kirasını bile ödeyemeyen fakat hala muhteşem olabilen" bir grup ahanda video.
Bu arada kendileri önce Perez Hilton'un düzenlediği turda Gossip ve Ladyhawke'la turladıktan sonra Lady Gaga'nın alt grubu olmayı başardı.
"I can't pay my rent but i'm f*ckin gorgeous..."

Gelmesin İstediğim Gelecek


Hiçbir tarafa ait olamama durumunu mf-tm sınıfları arasında -sınıfa geç kalma tehlikesi altında- gidip gelerek yaşıyorum. Hala gelecekte ne olmak istediğime karar verebilmiş değilim. Yani benim için en ideal meslek muhtemelen çikolata tadımcılığı ya da çizimle ilgili herhangi bir şey olurdu. Amma velakin hayat beni başka yollara sürükledi. Mf seçtirdi, ODTÜ hayalleri kurdurttu. Desire oldu bende destinyme dönüştü.

0-5 yaş arası dansöz olma hayalleri kurdum.
5-10 yaş arası polis ve asker olmak istedim. Hayat adil değildi, süper kahraman olarak doğamamıştım bari polis veya asker olaydım. Amacım dünyadaki tüm kötü adamları yakalamak ve barışı sağlamaktı. Hey gidi!
10-12 yaş arası mimar olacaktım, kuzenlerimle içinde hep beraber yaşayacağımız "Vahşi Güzel"deki gibi kocaman bahçeli bir ev çizip inşa edecektim.
12-13 yaşlarında bol bol Tübitak yayınlarıyla haşır neşir olmuş, genetik mühendisi olmaya karar vermiştim. Amacım kılsız kadınlar yaratmaktı. Kimse kıllı doğmayacaktı.
13-14 yaşlarında OKS'ye hazırlanıyordum, avukatlığı düşündüm. Amacım babamın yanında çalışıp yan gelip yatmaktı.
14-16 yaş arası mimar olmalıyım dedim. Güzel binalar çizerim, ODTÜ'ye giderim dedim.
17... Alternatifleri düşünmeye başladım. Üniversiteyi kazanma umudum yavaş yavaş sönerken gelecek planlarım da bulanıklaşıyor.

Jellyfayşemle beraber birkaç alternatif düşündük aslında. Mesela sermaye bulabilirsek Ankara'nın işlek bir yerinde Hacıoğlu açarak ve lahmacunları otobüs parasını tamamlayacak bir fiyata satarak hayat standartlarımızı yüksek tutabiliriz diye düşündük.

Veya yine biraz sermaye ile okulumuzun yakınlarında Adıyaman Çiğköftecisi'nin bir şubesini açarsak gayet güzel kazanırız diyorum. Nar ekşilerini ben Adana'dan getirtirim öylece tercih ediliriz. Tabii orjinal şube olacağız, tabelamız resimli tabela! Lütfen!

Veya yılbaşı yaklaştığında Kızılay'da Milli Piyango biletleri satabiliriz. Bu tabii para kazanmaktan çok eğlenmeye ve vakit geçirmeye yönelik. İnsanları gaza getirme yeteneğimizi geliştirebilir ve kendi uydurduğumuz şehir efsanelerini yayabiliriz.

Veya minik ve kırmızı duvarlı küçük bir pastahane açarız. Gelenimiz gidenimiz olur. Güzel müziklerimiz olur. Hoş olur.

Ben belki makyaj yaparak para kazanabilirim. "Goldfish" adlı ir kalem çekme yöntemi üzerinde çalışıyorum. Çok talep var. S.B. kızları! İlk kalem çekmeleriniz bedava! Gelin ve deneyin.

Kaş dizaynı da yapılıyormuş. Nasıl olduğunu bilmiyorum ama bir kaş havada kalacak şekilde alınırsa Vivien Leigh gibi seksi bakışlar elde edilebilir sanki.

İşte böyle kafamda fikirler uçuşurken ders çalışıyorum. Bakalım gelecek bize ne getirecek? Şöyle başarılı bir mimar olup Jellyfayşemi hukuk bürosundan alıp Tatarfish'le Hyena'nın konserine gitsek ve ardından Britfishlerde yatıya kalsak hayat mükemmel olur sanırım. Hmm. Britfish..

ZG

Geçen sene Sanat Gecesi'nde iki ana oyun vardı. SÜnnetçi ve Atatürk.

Zeynep Gül: Sen sünnetçi misin?
Ben: Yok ben Atatürkçüyüm.
Zeynep Gül: Aferim

Sanırım hiç ayrıntıya girmeden ve süslemeden yazdığım tek diyalog oldu bu. İçimden böyle geldi.

17 Şubat 2010 Çarşamba

Judith Supine @Nylon Tv

Los Horoscopos

Aslında kim olduğumun bir önemi yok, ama bir kova erkeği olduğumu bilmen beni asla tam olarak tanıyamayacağın gerçeğini de beraberinde getiriyor.
Fakat durum bizim dışımızda gerçekleşiyor. Bende isterim içimdeki her şeyi dışa vurmak ama bunu ilk zamanlarında yapman gerekiyor. Yoksa bu dipsiz kova giderek derinleşerek kımıldayamaz hale geliyor...

16 Şubat 2010 Salı


MusicPlaylistRingtones
Create a playlist at MixPod.com


Selam! Naber?
Dünya bugün bana nasıl boktan bir yer olduğunu bir kanıtladı. Sonra kaderin bir cilvesi shuffle'ın "Mad World"ü çalmasını sağladı ama aynı kader bu hafta hissettirmeden de olsa "Sana oyunlar hazırladım" demişti. Karamsarlıktan boğulacağım neredeyse. Neyse hazır klavyem de mala bağlamışken gideyim ben.

İnsanların kırılgan olması kadar iğrenç bir şey yok. Keşke canımız da bu kadar tatlı olmasa. Ve yağmur... gittiğin yerden geri dön. Lütfen.
Donnie Darko en iyi soundtracke sahip film değil de nedir.

13 Şubat 2010 Cumartesi

İtiraf

Bu kadar uzun bi yazı yazdıktan sonra üstüne kısa ve okunabilitesi daha yüksek bi paragraf yazmak istiyorum hep. Ama şu sıralar beynime oturan öküz kalkmak bilmiyor ki düşünüp yaratabileyim.

Atatürk Lisesi'nin Zeki Öğrencileri

Efenim 2,5 yıldır şu okuldayım şu güne kadar en değişik insanları ilk kez bir arada gördüm. Öğrenciler olsun öğretmenler olsun tarifi olmaz insanlar ve her an etraftan kopabilceğiniz potlar duymaktasınız.
Semazenlerin maaş alıp almadığını merak eden öğrencilerden tutun da edebiyat öğretmenine 'kavat' açılımı yapan/yaptıran tm'ciler barınıyor bu yüksek duvarlı bi türlü ısınmayan okulda.
Bi kaç anımı da aktarmak istedim birden işte. Önce bu yazıya adını veren olaydan başlamalıyım sanırım.
Hayvanat aleminin kızları olarak okula gelir gelmez çantaları sınıfa atıp tuvalete dedikoduya çıkma gibi bi huyumuz vardır ki kurur umarım tez zamanda. Günlerden bir gün okula dersten önce yukarı çıkabilcek kadar erken gelmediğimiz için sınıfta tıkılıp kaldık. Hocanın birazdan içeri gireceği ve 45dk o tahta sırada oturacağımız düşüncesi yüreklerimizi kemirirken...
jelly: hey goldi! hadi sınıf defterini alalım yanımıza. geldiğimizde hoca niye geç kaldınız derse defteri almaya gittiydik deriz??!!
gold: işte bu ya işte bu!
defter elde parmak uçlarına basarak dışarı çıkılır. Kapıda koridor nöbetçisi Şakir Hocaya yakalanılmasa mutlu sona çok yaklaşmıştık
şakir hoca: napıyosunuz kızlar! girsenize içeri. hem bu ne bu?
jelly: ımmm şeeyy... (yalan uydur yalan uydur) defter! sınıf defteri! (yalan uydur dedik batır değil)
şakir hoca: derse geç kalma bahanesi ha! Atatürk Lisesi'nin zeki öğrencileri ya... girin bakiim şimdi içeri.

Kızılay'ın ortasındayız (ki Kızılay Ankara'nın başkentidir :D ) ama bi çok dersin kitabı ya gelmedi ya da iki kişiye bi kitap düşecek kadar geldi. Tepkimizi göstermek üzere müdür yardımcılarının ve müdürün yolunu aşındırdık. En son bizi sonuca idareyle gidemiyeceğimize ikna eden olay da şöyle oldu..
selin: hocam şöyle de böyle de özetle kitap yok ne halt yicez!
halil ibrahim hoca: kitap sanki gelmiycekmiş gibi fotokopi çektirin. ama sanki yarın elinizde olucakmış gibi ilk üniteyi çektirin.
...

jelly: oha pulpo! bu ne hız! nasıl ekrana bakmadan bu kadar hızlı mesaj yazabiliyosun?
pulpo: bu ne ki! üfleyerek de yazabiliyorum. sen bi de onu gör.
(bkz: iki haftada 5000sms bitiren zihniyet)

(yanlış hatırlamıyosam eğer bi sağlık bilgisi dersiydi. nerde ibrahim hoca orda olay)
selin: hocam kapalı alanda tecavüzün de cezası varmış. 56 lira mıydı neydi.
ibrahim hoca: tabi.
selen: ben anlamadım şimdi. bana mı veriyo o parayı yoksa devlete mi?
ismini vermeyim olay çıkartmayım dediğim öğrenci: lan o zaman ben öyle para kazanırım baya.
şeftali: jelly. al bak! senin için
jelly: (nası ya bu bu nedir ki elimdeki! julio iglesias konserine bilet mi! daha yazın yeni gelmedi miydi o adam? oha bi daha mı gelcakmiş yani) ayyy inanamıyorummmm!
şeftali: ne demek
jelly: (hala olayı idrak edemedim ya adam bana konser için bilet mi almış! ay düşüp bayılıcam. cevap da veremiyorum çok ayıp oluyo!) şeftali! ben ne desem bilemedim gerçekten çok sevindim ya mükemmel mekemmel!
şeftali: o yazınki konserin bileti jelly. hatta o bi davetiye. ben alınmayız diye gitmedim ama halamlar gitti gayet de izlemişler konseri. bileti de sana getirem bari dedim.
jelly: allah canını almaya şeftali. ne panik oldum farkında mısın! çok sağ ol yinede. gidemesek de dinliyemesek de orda bi konser oldu uzakta, o konser bizim yöremizdeydi..

-yazın sinop'a davut güloğlu geldi sonrasında da onun kadın görünce dayanamadğı haberi çıktı. bre haberciler daha önce söyliyeydiniz ya bunu. adam gördüydü beni...-

geçenlerde yalnızken beynimden geçenler: Esen edebiyatı'ı Yusuf Aras mı yazmış! A-ah ben niye hep Yusuf has Hacip yazmış diye düşünüyodum ki. İlahi jelly bi alemsin. Adam bunca yıldan sonra bir de kalkıp başbakana sunmak adına doğru edebiyat dersi nasıl işlenir, neler öğretilmelidir konulu alegorik bir eser daha mı yazıcak! Neden hala hayattaymış gibi düşünüyosun anlamıyorum.

Fresh air!
Demet Erensoy.
2008-2009 yılı 9-D.

hülya hoca- afferin kızım afferin yavrum afferin selen. sana notum yüz.
x- ama hocam kaç kere söyledik. bu sınıfta yalnızca bi selen var!
hülya hoca- e o da sen değil misin?
x- hayır ben x'im.
hülya hoca- afferin x'cim. sen çok tatlı çok güzel çok şirin bi kızsın. Allah sana bi çene vermiş gerisini koy vermiş ama neyse. sen büyüyünce kapında çok talip olcak. ağırdan sat kendini. bide yaramaz olmasan x. afferin ama yine de.

nezih hoca- bunlar temek matematik! şimdi söyleyin bana 4 vuruşluk sürenin yarısı kaçtır! SEKİZ!

Atatürk Lisesi öğrencisi zeki, atik, konuşkan 'fakat'layan, kamera görünce duramayan insan olmalıdır. Pazartesi geç kalınca vatan haini olmak gibi kötü huyları da yok değildir ama şu aşağıdaki fotoğrafa bi bakın allahaşkınıza!

12 Şubat 2010 Cuma

Balug Kızı



Bilmem hatırlar mısınız tee ne zaman hayvanatları burçlarıyla analiz edeceğim demiştim. Veee kendimle başlıyorum. İtiraf etmeliyim ki çok alakasız insanların aynı burçtan olması heves ve inancımı söndürmüş olsa da yazacağım neymiş nasılmış balık? Yengeç? Kova? Başak? Aslan?

Balık...
*"Ayyyyhh tatlım sen kesin duygusalsındıııığr." Tamam yalan değil ama tanıdığım balık kızlarından yola çıkarak diyorum hepsi sevgi yumağı, neşe topağı insanlar. Tek başınayken ağlar zırlar, dostlarını görünce dertlerini unutuverir, Recep İvedik esprileri yapar, kapı gıcırtısına oynar.

*Yaratıcıdır derler. Sanatçı ruhludur derler. Neredeyse her sanat dalında başarılı olabilir derler. Ama balık burçları benim gibi yapmayın siz. Kitap okuyup haftada 1 günlük yazarak edebiyata, çizim yapıp mimarlık hayalleri kurarak resime, haftada 2 gün Hyena ve Jellyfishle çalışmalara katılarak tiyatroya kıyısından köşesinden bulaşmış bulundum. Tek bir şeye yoğunlaşmalı. Para kazanıp bohem hayat yaşanmalı. Model bulup resmini çizmeli. Bu modelin omuzları ve boynu (kız-erkek fark etmez) çok güzel olmalı. Para da veririm. Valla bak.

*Hayalperesttir derler. Alıktır derler. Doğru! Kesinlikle doğru. Gün içinde hayallere dalmak, başrolünde James Lafferty'nin oynadığı romantik diyaloglara kapılmak eh birak alık ediyor adamı. Biraz...

Diğer burçlara da ilişeceğim bol bol. Kovalarla ilgili olanını bekleyin. Bilgi topluyorum.

Börek Yemenin Yankıları


Bakış açısı nelere kadirsin. Börek yemenin herkes için ayrı bir anlamı varmış bunu gördüm Sunshine Believer.

Soğuk ama karsız bir kış günü hayvanat insanlarıyla yarı-favori mekanlarımızdan biri olan Ormancı'ya gider ve börek alırız. Binbir çeşit tipi keserek Konur'un sonuna geldiğimizde bir arkadaşımızın yanımızdan yalnızca "N'aptınıığz?" diye sorarak geçişi hepimizde farklı cevaplar oluşturur.

Hyena: Para harcadık.
Jellyfish: Börek yedik ama benim canım mısır istiyodu. Lahmacun da yiyebilirdim... hmm belki de...
Goldfish: Mısır da yerim.
Tatarfish: Bozuk var mı?
Britfish: Akhtık hacı.

Not: Yediğimiz böreğin fotoğraftakiyle alakası yoktu.
Not2: Kruvasan Osmanlı Viyana'yı alamayınca Avrupalılar tarafından (daha doğrusu Fransızlar tarafından) "hehe bak biz şimdi hilal yiyo oluyoruz." diye yiyip mutlu olmak için yapılmış. Vay anasını sayın S.B.
Not3: Tavuklu börek istedi canım.

11 Şubat 2010 Perşembe

10 Şubat 2010 Çarşamba

I'm Back!

Merhaba Sunshine Believer! Pek uzuun ve pek güzeel bir aradan sonra döndüm buraya, yuvama. Bu arada neler oldu?

*Yayalıktan dolmuş yolculuğuna geçiş yaptım. Eskiden takardım kulaklığı yürürdüm, düşünürdüm. Şimdi ise takıyorum kulaklıkları ardından "şurdan 2 kişi" ... "şurdan 1 kişi" ... "pardon!"... Yolculuk yapıyorum, nolur bana bulaşma teyzecim amcacım. Ben yokmuşum gibi davran. Üstüme oturma tabi. Eğer dolmuş yolcusu burayı okuyorsan lütfen dolmuşta benimle muhattap olma.

*Adana'ya sonunda gittim ve geldim. Akdeniz iklimini aslında muson iklimiymiş bunu gördüm. Adana kızları İzmir kızlarını geçmiş. Çok paspal ve ezik hissettim kendimi. Dolmuş 1 liraymış, bol bol dolmuşa bindik.

*O uzunumsu ve 3e 5e ayrılmış saçlarımı kestirdim. Bunun sonucunda insanların 2ye ayrıldıklarını gördüm. Uzunsaç-sevenler ve diğerleri.
- Saçlarım nasıl olmuş? (Heves, mutluluk, sevinç, buram buram "bana iltifat et" kokusu)
- Ayyhh (gülümseyen çehre ve saça sabitlenmiş durgun gözler) yani... güzel olmuş tabi de... ee... uzun saç daha güzeldi.
Daha kötüsü var. Bir hocamız beni merdivenlerde durdurdu ve "Ay Goldfish saçlarını kestirmişsin! Nasıl kıydın saçlarına? Dur diyeydim, Goldfish diyeydim, açaydım gollarımı.." yok böyle değildi ya. Neyse.

*Kıskandırıkçı Jellyfish ve Hyena'yı buradan esefle kınıyorum. Normal bir insandım ben, sizin yüzünüzden kıskançlaştım, krizlere girdim. Yapmayın, etmeyin, elimi kana bulamayın.

*Sömestr için verilen ödevler yapılmamış bir şekilde odamda sessizce beni bekliyorlar. Bekledikçe tehlikelileşiyorlar. Bekledikçe hırçınlaşıyorlar. Onlara dokunmaya korkuyorum.

*Okul açıldı, 15 gün içinde okul donmuş! Koridordan sınıfa çıkıyorum bir ürperme, kantine gidiyorum ayrı bir ürperme, sınıfa giriyorum mimiklerim suratımda donmuş, ürperme ifadesi yerleşmiş.

*14 Şubat yaklaşıyor. Lanetli olduğumdan dolayı o gün için planlarım evde kalmak, insanlara bulaşmamak ve film izleyip çiğköfte yemek şeklinde olacak.

İşte böyle. Yazmayı planlayıp üşüm üşüm üşendiğim yazılarımı bekleyin.

8 Şubat 2010 Pazartesi

Karlar Altında Kalmış Şehrin İnsanları

ÇÖN(Çoh Önemli Not):Aslında karlar altında kalmış bir şehirdeyken yazılmış olması gereken bu yazı sürekli kutup soğuklarında bir yerlerde yaşamak isteyen bireyin bir cumartesi akşamı bilincinin kaymasıyla oluştuğundan pek dikkate alınmamalıdır. Not defterimdeki yazıdan aynen aktarıyorum. Evet blog, seni onunla aldatıyorum.

433. Bence şehirler karlar altında kalınca daha güzel. Hatta her şey karlar altındayken daha güzel. Buna da şaşmamak lazım sonuçta Woody Allen'ın da "Whatever Works"de belirttiği gibi "Tanrı bir dekoratör". Sadece renk kullanımı konusunda biraz tekdüze, özellikle kışın beyazdan başka renk düşünemiyor belli ki. Ama hoş görmek lazım bir noktada. Arada şöyle kırmızı, sarı, mor, neon mavi, ciciş pembesi, petrol yeşili falan kullansa ya... Marjinal olmamaktan korkmamak lazım. Ama bence en büyük eksiklik yağmur gibi bir oluşumun renksiz olması. Böyle muhteşem bir olay nasıl olur da renksiz olur? Tamam hep renkli olsun geldiği yeri boyasın falan demiyorum ışıldasın sadece hem yazık ona kar taneleri gibi hepsi birbirinden farklı da değil. Sözlerimi son günlerin(bkz. kaç hafta öncesi) en popüler Facebook videosunun sloganıyla bitiriyorum...

Leave the "renksiz ve birbirinin aynısı olan yağmur taneleri" alone...

6 Şubat 2010 Cumartesi

Arka Pencere

Empire ilk ve tek düzenli aldığım sinema dergisi olmasından mıdır, yoksa resmen kalite akmasından veya verdiği muhteşem DVD'lerden midir bilemiyorum, Empire'a resmen tapardım. Aybaşını zor getirip koşarak eve kapanıp dergimi okurdum. Çeşitli übersüpersonik anılarımız olmasına rağmen bir süre sonra o da dergi çöplüğünü boyladı. Aradan geçen zaman o boşluğu dolduracak bir dergi çıkarmadı ya da o dergiyi ben bulamadım ta kii... geçen ay yeni gözdem Bant'ta "arka pencere"nin tanıtım yazısını görene kadar. Artık cumaları daha sinema dolu olacak gibi gözüküyor...

4 Şubat 2010 Perşembe

Popüler Kültür Patlaması




Sizden birşey bekleniyorsa gereken çabayı gösterin. Bunu niye söyleme ihtiyacı duyduğumu bilmiyorum.

2 Şubat 2010 Salı

Oscar Adayları

En İyi film
The Hurt Locker/Ölümcül Tuzak(*)
Avatar(*)
An Education
District 9/ Yasak Bölge 9
The Blind Side
Inglourious Basterds/ Soysuzlar Çetesi(*)
A Serious Man
Up/ Yukarı Bak
Up in the Air/ Aklı Havada(*)
Precious: Based on the Novel Push by Sapphire(*)

En İyi Yönetmen
James Cameron (Avatar)(***)
Kathryn Bigelow (The Hurt Locker)
Quentin Tarantino (Inglourious Basterds)
Lee Daniels (Preciosus)
Jason Bateman (Up in the Air)

En İyi Erkek Oyuncu
Jeff Bridges (Crazy Heart)
George Clooney (Up in the Air)(**)
Colin Firth (A Single Man)
Morgan Freeman (Invictus)(*)
Jeremy Renner (The Hurt Locker)

En İyi Kadın Oyuncu
Sandra Bullock (The Blind Side)
Helen Mirren (The Last Station)(*)
Carey Mulligan (An Education)
Gabourey Sidibe (Precious)(*)
Meryl Streep (Julia & Julia)(*)

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu
Matt Damon (Invitus)(*)
Woody Harrelson (The Messenger)
Christopher Plummer (The Last Station)
Stanley Tucci (The Lovely Bones)
Christopher Waltz (Inglourious Basterds)(***)

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu
Penelope Cruz (Nine)
Vera Farmiga (Up in the Air)(*)
Maggie Gyllenhaal (Crazy Heart)
Anna Kendrick (Up in the Air)(*)
Mo'Nique (Precious)

En İyi Animasyon
Coraline (Henry Selick)
Fantastic Mr. Fox (Wes Anderson)
The Princess and the Fog (John Musker and Ron Clements)
The Secret of Kelles (Tomm Moore)
Up (Pete Docter)(*****)

En İyi Orijinal Senaryo
The Hurt Locker (Mark Boal)(**)
Inglourious Basterds (Quentin Tarantino)(**)
The Messenger (Alessandro Camon ve Oren Moverman)
A Serious Man (Joel Coen ve Ethan Coen)(*)
Up (Bob Petersan, Pete Docter)(*)

En İyi Uyarlama Senaryo
District 9 (Neil Blomkamp and Teri Tatchell)(?)
An Education (Nick Hornby)
In the Loop (Jesse Armstrong, Simon Blackwell)
Precious (Geoffrey Flesher)(*)
Up in the Air (Jason Reitman, Sheldon Turner)(*)

En İyi Yabancı Film
Ajami (İsrail)
El Secreto de sus Ojos (Arjantin)
The Milk of Sorrow (Peru)
Un Prophete (Fransa)
The White Ribbon (Almanya)

En İyi Görüntü Yönetmeni
Avatar(***)
Harry Potter and the Half-Blood Prince
The Hurt Locker
Inglourious Basterds(**)
The White Ribbon

En İyi Sanat Yönetmeni
Avatar(***)
The Imaginarium Of Doctor Parnasus
Nine
Sherlock Holmes
The Young Victoria

En İyi Kostüm
Bright Star
Coco Before Chanel(*)
The Imaginarium Of Doctor Parnasus
Nine
The Young Victoria(*)

En İyi Belgesel
Burma VJ (Anders Østergaard)
The Cove (Louie Psihoyos)
Food Inc. (Robert Kenner and Elise Pearlstein)
The Most Dangerous Man in America: Danniel Ellsberg and the Pentagon Papers (Judith Ehrlich and Rick Goldsmith)
Which Way Home (Rebecca Cammisa)

Ps: (*):Ödül Alabilecek Olanlar