23 Mart 2010 Salı

Post to Say Goodbye

Naber Lan Bilog?

Aslında veda konuşmalarında pek iyi değilimdir. O yüzden hemen bitireyim. Şu dönemde sana daha fazla yazabileceğimi düşünmüyorum. Belki biraz ayrı kalmak ikimize de iyi gelir falan filan...

Hyena.

20 Mart 2010 Cumartesi

LC Waikiki

Sevgili Sunshine Believers! LC Waikiki tıpkı Adıyaman Çiğköftecisi gibi (ya da Nasrettin Hoca'nın kazanı gibi) doğurmakta, yumurtalamakta, o yumurtalarını sağda solda bırakmaktadır. Ankara'nın güzide semtlerinden biri olan Aydınlıkevler'de dahi açılıyo kendisi. Bir Aydınlık çocuğu olarak bu habere fazlaca şaşırmış bulunmaktayım. Açıldığı yer ise Aydınlıkevlerlinin lokanta görmeye alışkın olduğu bir köşe başı. Yakında 'Bu maymunu görmediğiniz yerler mağazamız değildir.' şeklinde resimli tabela da asmaya başlıycaklar sanırım. Ne diyelim hayırlı olsun. Yapılan bu yenilikle kapıda kalma olsalığımı tavan yaptırtan yetkililere teşekkürü borç bilirim. Borç yapmayı da severim ben yalnız. O öyle kalsın. Saygılar.

Facebook Falları

Hayvanatların çılgın balıkları olarak Goldi ve ben fala bek bi düşkünüzdür SB. Her türlü fala bakmaya çalışır, kendimizi bilmezcesine yaptığımız yorumlara dahi inanırız. Benim ebedi uykuda olan üçüncü gözüm Goldi'de böyle hafif çapaklı bi şekilde bazı zamanlar açılır ve öyle yorumlar döktürür ki ağzınız açık kalır. Fakat (goldiden bahsederken 'fakatlamamak' ne mümkün) her zaman karamsar ve kötü yorumlar yapar kendisi. halbuki facebook falları öyle mi! Bak bakalım sihirli küreye, sor bakıyım falcı teyzeye. Ha bide 'tabi ki falcı abla' vardı. Onu zaten bi türlü çözemedim. Tabi ki derken? Neyse zaten karşımızda bi sorun yaşadığında 'Hak aksi' şeklinde rapor veren bi site var. Hesabım olmamasına rağmen bu kadar çok şey bilmem de ne kadar ironik. Şimdi gördüm de Falcı Teyze kızın birine 'Yakında hamile kalıcaksın' demiş. Bu programın vereceği yanıtları ben ve goldi gibi 'dalgalak*' (dikkatinizi çekerim 'N' değil 'L') yazıyor anlıyamadım. Sonuçta fal bir umut kapısıdır. Yapmayın etmeyin. ''Fala giden fallanır.**'' dedirtmeyin. En iyisi şöyle 'Mutlu olucaksın', 'Her şey möhemmel olucak.', 'mutluluktan (ya da poponda çıkan çıbandan) yerinde oturamıycaksın' filan diyin de size tıklayıp güzel şeyler duymak isteyecek kadar müşkül durumdaki gençleri elleri boş döndürmeyin. Hassasım. Bu benim için toplumsal bi mesele. Ey türk gençliği! Olmadı gelin ben fal bakıyım size. Şöyle anlatım bozukluğunu tavan yaptıraraktan bi tabela hazırlatır kapıma asarım da. ''Üzüntüsüz fal bakılır.''

*dalgalak: dalga geçmeyi seven. hayatı 'aman yea' kıvamında yaşayan.
**fala giden fallanır: (çevirmenin notu) yazar okuyucunun yorum gücüne bırakmıştır.
Hayatım öyle rutin(!) öyle rutin ki bi hareketlilik gelsin diye okuldan eve döndüğümde uyuduğum 1 saatlik 'okula lanet' uykusunu gidip taaa Oran'da oturan teyzemlerde uyudum. Ha bide yemek yedim. Sonra döndüm geldim.

19 Mart 2010 Cuma

Kan Sıçramasın

Ben bunu kişisel Tumbolare'me koyardım ama kıyamadım.

18 Mart 2010 Perşembe

Bir Garip Aile

Eskişehir'de yaşamakta olan dayımlarla Es-Es izlerken geçen bir muhabbeti anlatmak istiyorum sizlere.

dayım: (televizyonu işaret ederekten) aha aha. işte tam burda. çekim yaparken bütün halkın geçmesine izin verdiler. biz de ordaydık!
annem: aa hadi ya. sizi de görücek miyiz abi?
dayım: yok hayır biz geçmedik. biz durduk geçenleri izledik. ya işte biz bu sahneyi televizyonda yayınlanmadan önce izlediydik.
.....

Saygılar.

17 Mart 2010 Çarşamba

Felsefeye Çağrı... Son Çağrı

Efendim bu yazıyı görünce 'Aman canım bu çılgın balıklar da bu günlerde tutturdular bi hayat felsefesi gidiyo' diyceksiniz. Demeyin. Benim bu 'başkalarının düşünceleri'ne bakış açım biraz değişik. Ne 'A felsefe mi bayılırım' diyebilirim ne de 'Felsefeye kafam girsin' insanlarındanım. Fakat bunun geyiği aramızda sık sık döner. Sırf Tm'ci olduğum için bir çok insandan 'Felsefeyle ilgileniyo musun?' sorusunu duymam ve onların beklentilerini karşılayamamam ise benim için üzücü. Neden 'Burger mı Hacıoğlu mu?' ya da 'Trevanian mı Marquez mi?' gibi sorular değil de felsefe? Moda bu mu da benim haberim yok? Bide o kadar çok insan tanıyorum ki her saniyelerini 'entellektüel' muhabbetlerle harcıyan. Dedikoduları nasıl olur merak içerisindeyim. ''Melisa'nın üzerindeki kendisine hiç yakışmamış olan mavi kazak grinin karamsarlığına hiç uymamış. Üstelik bu kızın gelecekten umutları olduğunu gösteren kumral saçları var. Bu konuya X adlı düşünür Y isimli kitabında şu şekilde değinmiş....'' Ya işte böyle Sunshine Believers. Geçen Goldiyle oldukça elit bir şekilde gerçekleşen çekiştirme seansarımızda bu tip insanlar üzerine baya kafa yorduk. Ne yerler? Ne içerler? Facebook'ta hayran oldukları ünlüler kimdir? Ve en önemlisi bunlar ne dinlerler? Bu önemli soruya bulduğumuz cevap ise bizi bizden aldı, gülmekten çatlattı. Efendim bunlar ''Düşüncelerini'' dinleyip, birbirlerine dinlettiriyolar bizce. Düşünsenize yeni okuduğunuz bir kitap sizi çok etkiliyo ve bu konu hakkındaki görüşlerinizi kaydedip okulda işte çarşıda pazarda dinliyorsunuz ve dinletiyorsunuz.
Bu arada bu yazı yanlış anlaşılsın istemem. Bilgili insanlara saygımız her zaman büyüktür. Ancak iş özenme boyutlarında yaşandığında komik olmuyo mu sizce de?

Don't upset the rhythm bebeyim!

16 Mart 2010 Salı

Yattı Goldfish Yan Gider




Merhaba Sunshine Believer! Aşağıda Jellyfayşem hayat felsefesinden bahsetmiş. Benimki de onunkine benzer. Ama benimsemeni önermem. Yapmazsın sen zaten akıllı bi Believer'sın.

İlkokul olsun, ortaokul olsun lise olsun genel bakıldığında hep kötü bir öğrenci oldum.

Anneme ev işlerinde hiç yardımcı olmam, 1-2 şey dışında pek yemek yapamam.

Genel olarak istikrarlı bir insan sayılmam. Çok heves ederim sonra söner hevesim.

Başladığım işi bırakın başladığım şarkıyı sonuna kadar dinlemekte problem yaşıyorum.

Yanlış bir şey yanlıştır. Yapmayacağım anlamına gelmez.

Zaman sonsuzdur.

Şimdi hayata dair bu çıkarımları yapmama sebep olan hayat felsefemi 2 cümlede özetliyorum.


"Yattı balık yan gider."
"Üşeniyorum öyleyse yarın."

Bi de Atiye! Fanınım hayranınım n'olursun Ankara'ya gel. Oh rahatladım... Evet Atiye'yi çok seviyorum tamam mı?

14 Mart 2010 Pazar

13 Mart 2010 Cumartesi

Herkese Bi Halley Banaysa Bi Harley

Sınavları düşünmek içimi kıyıyo. Çalışsam belki içim acımıycak ve mutlu mesut hayatımı devam ettircem. Ama pazartesi günü bir tm'cinin hayatının atardamarı olan derslerden coğrafya ve matematiğin okulun çıldırmış zümrelerince hazırlanan sınavları var... ve ben hala bilgisayar karşısında oturmaktayım. İçim yanıyo içim, kor var ateş var böğrümde. Umursamadan otursam buranın tadını çıkarabilcem belki ama bi yandan onu düşünerek yaşıyamıyorum anlıyomusun beni Sunshine Believer ha! Goldfish ha! Hyena ha!

MF'ciler oturmuş 'Dehşet Treni' adında, trende film boyunca yaşanabilcek tüm dehşetin bir anda verilmiş olduğu garip filmler izlerken bu bize müstehak mı? (adamların fizikleri kimyaları biyolojileri var ben hala konuşuyorum bu da ayrı bu durum) Dershanediki kızlar ''Hocam hiç çalışmıyoruz ama işin kötüsü yapıyoruz... Yaptığımızı görüp çalışmamaya devam ediyoruz'' diye akındırlar. Artık ne kadar Adanalı gibi konuşabilirsem bunu kullanıp 'Kız sen manyak mısın?' dememek için zor tutum kendimi efendim. Ne güzel çalışmadan yapabiliyomuşun işte kullansana bunu! Derste dersle alakadar olup geri kalan hayatında koşup eğlensene gezsene tozsana!



Böyle kendimden geçip insanların tıkış tıkış olduğu bir barda Vega'dan 'Tamam Sustum' u söylemek gibi bi arzum var şu sıralar zaten. Kalabalık diyince aklıma da direk belediye otobüsleri geliyo. 'Büyük' yönetici, gülüşüne kurban olduğumuz (!) İ. Melih'ciğim otobüslerde uygulanan indirimi ve mahkeme kararını 4 günde kırdı ve eski fiyatlara geri döndük. Brava yani gerçekten. 5 günlük indirimli olarak kullandığımız otobüslerde resmen 'dışkı' yerine konduk o ayrı zaten.
1.gün halk otobüsleri durumu protesto etti, belediyeler sayısını azalttı ve bi duraktan öbürüne 10 dakikada gitmek için elinden geleni yaptı. Camlara astığı yazılarda Tüketici Hakları Derneği'ni suçladı, kınadı. Vatandaştan 'özür' diledi. Hele otobüsten inmek için kapıya doğru yöneldiğimde bi çok insanın arasında kaldım ve bi yere tutunmadan ayakta kalabildim!
2.gün halk otobüsleri sahalara geri döndü. Öğrenciden de ısrarla tam bilet ücreti almaya çalıştı. Mor bilet verdi.
Ve bugün eski ücretlerine geri döndüler. Aman ne güzel.

Adanalı Esmer Turan'ın da dediği gibi; Sarmıyo Artık Yaşamak, Azraille Oturup Zar mı Sallasak Hacııı ???

Neyse. Ünlü düşünür Burkay'dan bir alıntıyla bitirmek isterim 'Hayat boş, pompala coş!'

9 Mart 2010 Salı

Hayattan Soğutan Şeyler

Şu an evde bir yandan çikolata yiyip bir yandan MTV'de Non Stop Music dinleyerek keyif yapıyorum. Sabah dişçiye gittim ve yaşama sevincimi söndüren şeyler gördüm.

İlkokula giden minik bir kız kanal tedavisi için adının söylenmesini bekliyordu. Çok tedirgindi ve yeşil tişörtünün kenarını çekiştiriyordu. Annesinin arkadaşı geldi ve

Kadın - Hayırdır tatlım neyin var? Dolgu filan mı?
Çocuk - Hayır kanal tedavisi yapıcaklarmış.
Kadın - A-aa bu yaşta kanal tedavisi olman 18 yaşında takma diş kullanman gibi bir şey... Hahaha

Çocuk birkaç saniye şaşırmış ve üzgün bir şekilde baktı kadına. Kadın anlamadı nasıl üzüldüğünü çocuğu. Çocuk yeşil tişörtünün bir düğmesini koparıverdi. Gözleri doldu. Bu sırada adını söylediler ve içeri girdi.

Neden öyle bir şey söyledin kadın?

Ben de o yaşta kanal tedavisi görmüştüm!

8 Mart 2010 Pazartesi

Hepimiz Sürrealistiz!

  • Şu adamın bir sürrealist olması.
  • Biz zavallıların paralarını alıp, süper dandik parklar bahçeler, köprüler yapıp bize geri sunması yetmeyip biz bunlara karşı çıkınca bize püskürmesi, tatile, üst katlara, akrabalarımızın yanına yollaması, yıkandığımız suyu kullanmamızı istemesi, yetmezse balonumuzu patlatmakla tehdit etmesi
  • Buna rağmen artık markası haline gelmiş gülüşünün yüzünden hiç gitmemesi
  • Bazen bana son gülen hep o mu olacak diye düşündürtmüyor değil.
  • Melihciğim direnişimiz devam edecek sevgili belediyen 41.5 trilyonluk borca girdiyse de kusura bakma o paralar da zamanında bizden çıkmıştı.

Adi Pislikler

"Adamlar yapmış abi yeaa" yorumuyla bu süpersonik şeyleri seninle paylaşıyorum sevgili Sunshine Believer.

And the Oscar goes tuuuuuu Chrsitoph Waltz! Aylecek hastayız.

Devamı için:

http://forum.expressobeans.com/viewtopic.php?f=32&t=48620







6 Mart 2010 Cumartesi

Arkadaşlık Levelları

Yeniden merhaba Sunshine Believer! Şimdi de yine Jellyfayşemle yaptığımız muhabbetler sonucu ortaya çıkmış Arkadaşlık Levelları'ndan bahsetmek istiyorum.

Hayatımıza bir sürü insan girer. Kıllı olsun kılsız olsun. Veya bir grubun içine gireriz. Ama işte bi insan olur kanımız hemen kaynar ve geçirdiğimiz zamanla farkında olmadan level atlamaya başlarız. Jellyfayşemle tüm levelları atladık. Hyena ile ise levelless bir ilişkimiz var. Yani, seviyesiz...

* Yeni tanışılır. Müzik muhabbeti, ne dinlersin? ne izlersin? nelerden hoşlanırsın? Yakınlaşmaya başlamadan önce kritik soru gelir. Adıyaman mı yoksa Burger King mi? Burger King seçilirse yavaşça seviye atlanan bir ilişki serilir önünüze. Adıyaman seçildiyse paldır küldür atlanmaya başlanır levellar yeni bir günışığı inanırıyla...

* Beraber yemek yenildiği an başlar levellar akmaya. Akan salyalar ve soslarla başlar hemde. Ağzın kenarından damlayan her bir narekşisi damlası yakınlaştırır sizi. Gergin beyinleri çözüverir. Her bir ağız şapırtısı bir basamak görevi görür sizi günışığna taşımak için.

* Yemek yerken konu döner dolaşır 2 yere gelir. Ya kıl tüy ya da cinsellik. Genellikle yeni tanışılan biriyse kıl tüydür mesele. Mesele rahatça konuşuldu, en kuytu köşelerdeki gizlilikler ortaya serildiyse tebrikler Level atladınız! Bu konuya girilmediyse seviyeli ve kültü dolu sohbetlere devam edilir.

* Konu döndü dolaştı -ama uyarıyorum erkek muhabbeti gibi bir cinsellik değil! seviyeli bir cinsellik! lütfen!- cinselliğe geldi ise level atlamaya devam ediyoruz. Bizim hayvanatlarda değişik tercihler her zaman sempati uyandırır. Merak uyandırır. Yeni levelların önünü açar. Klipler, kitaplar akar gider bu aşamada. Lady Gaga'ya değinilmediyse sayılmaz o muhabbet!

* Sonra temel konuları hallettikten sonra özele ulaşmak ister zihinlerimiz. Aşk hayatı bir harita misali ncelemeye alınır. Ama gerçekten level atlamaksa amaç her türlü kalp kırıklığı anlatılmalıdır. Böylece ben de anlatırım, jellyfayşe de anlatır. Hyena anlatmaz o dinler. Yine filmlerden replikler ve şarkı sözleri akar gider konuşmanın bu kısmında. Tebrikler Level atladınız! Ama bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Ağlanıp zırlanan aşamada espri yapılabiliyorsa, level atlamaya susamış ilişki bunu kaldırabiliyorsa bonus! 2 level birden atladınız!

* Zamanla taraflar birbirini tanımaya başlar. Hangi konuda espri yapılmamalı, hangi konu açılmamalı, hangi konuda ne düşünülür, ne beğenilir. (mesela jellyfayşeye gelip "Muse hep aynı işte pek bi numaraları yok." demeyeceksin arkadaşım. Levelları başınıza yıkar valla.) Nelere önem verir? Mısırını nasıl yer? Cevaplar Kitabı'na en çok hangi soruları sorar? Derslerle arası nasıldır? Twitter, last fm, feysbuk, Sunshinebelievers? Arası nasıldır? İçkisi var mı? Sigarası var mı? Fetişi var mı? Kime gıcık olur? Edward mı Jacob mu? Yemekteyiz'deki kadın Eva Longoria'ya mı benziyor yoksa Penelope Cruz'a mı? Ortaokulda Evanescence mi dinlerdi Avril Lavigne mi? Hayatı çözmüş müydü yoksa Avril Lavigne dinlemeye devam mı ediyordu? Ezgi Cafe'ye gitmek mi gitmemek mi? Kıllı ve fevri mi? Kılsız ve mesut mu? Okulun basketbol veya hentbol takımından biriyle bir geçmişi var mı? Nedim Namdar'dan dayak yedi mi? Alicia Keys'i tanır mı? Canon mu Nikon mu? Lady Gaga dinler mi? Beatles sever mi? "sonuna .mına koyim geyikleri" ne katılabiliyor mu? Kaç dilde seni seviyorum diyebilir? Neden Nasıl? Zıtlıklar birbirini çeker diyor ve bu maddeyi bitiriyorum.

* Jacob Team! Yeah!

* Beraber konsere gidip hoplayıp zıpladın. 1 level daha!

* Çapağını temizlediğin anda 5 level atladın. Gözlerimle gördüm bunu ben. Arkadaşlığa bakış açım değişti.

* "Türkçedeki en güzel kelime" muhabbetinde sınırları zorladın. 1 level daha.

* İçinden kopup gelen, kimseye söyleyemediğin bir şeyi itiraf ettin. 3 level. Karşındaki seni yadırgamadı ve sana katıldı. 5 level.

* Kendinden geçmiş dansederken yakalandın. 2 level. O da sana katıldı 6 level.

* Buradan sonrakiler hemcinslerle üzgünüm...

* Bir geceyi beraber geçirdin. Uyku sersemiyken aklından geçen her şeyi anlatmaya başladın. 5 level. Uykunda sayıklarken duyuldun. 10 level.

* Makyaj yapmaya heveslendiniz. Bir gözü mora diğer gözü yeşile boyayarak eğlendiniz. O sırada bir şeyler oldu o gözleri unuttunuz ve akşam 10 suları dışarı çıkıp gezmeye karar verdiniz. (Oha) Elinizde yiyecekler rengarenk gözlerle müziğe uygun garip danslar ederek gezer ve en iğrenç geyikleri çevirirken eski sevgilinizle karşılaştınız. Sona yaklaşıyoruz evet.

* Birbirinizi belli oranlarda cıbıldak gördünüz. En az 70%. Veya beraber denize/havuza gittiniz. 5 level daha.

* Beraber ağda yaptınız. Kıl tüy muhabbetine uygun olarak. 10 level!!!

* Ve sona geldik. Beraber sarhoş oldunuz. Çok güzeldi ve evet çok gevezeleşip her şeyi döktünüz.
Tebrikler! Artık level ötesi bir ilişkiniz var! Hatta durun! Siz kardeşsiniz!

Jellyfayşe seni çok seviyorum.

Kıl Tüy

Önceki yazının genel halinden sonra blog kaldırır umarım düşüncesiyle kıl tüy konusu açmak istiyorum Sevgili Sunshine Believer. Ama çok konuşmayacağım çünkü -tecrübe konuşuyor burada- Hangi Türk evladına gitsen ve kıl tüy muhabbeti açsan o muhabbet saatler sürer. Arkadaşlık levelları atlatır. Akla hayale sığmayacak yöntemler fısıldanır. Sorunlar herkesin sorunları olur, efsaneler yayılır. Bir insanın kıllarına bakış açısı onun kişiliği hakkında çok önemli bilgiler verebilir.



Kıllı ve Fevri: Tanıyorum ben bu adamı. Var bunlardan. Kıllı. Mamutla karşılaşsa mamutu utandıracak kadar kıllı. Ve fevri. Hayvanat bahçesinin bağrından kopmuş kırmızı popolu yüzsüz bir maymun kadar fevri. Gözleri aslında görmez. Kıllarını göremez. Öfkesini göremediği gibi. Öfkelendiğinde her şeyi yapabilir ve tahammül katsayısı düşüktür.

Kılsız ve Mesut: Bunu da tanıyorum. Yeterli olgunluğa erişmiştir. Kıllarına bakmış, onları görmüş, kabullenmiş, takdir etmiş ve dostça onlarla yolunu ayırmıştır. Mutludur çünkü ak paktır. Günışığına inanır. Güneşi görmüştür. Bir takım yerleri.

Goldfish: Tanımsızdır. Az önce yazdıklarına bakması, onları görmesi ve kabullendiği takdirde Esra Erol seyircisiyle başbaşa bırakılması gerekir. En kötü esprim sizin için geldi Sunshine Believer!
Herhangi bir kalabalık cadde veya mekanda olduğunuzu düşünün. Etrafınızda bir sürü insan var. Farklı suratları ve tanımadığınız ifadeleriyle yanınızdan geçiyorlar. Sizse yabancı başka bir surat olarak kendi düşünceleriniz ve dünyanızla duruyorsunuz aralarında. İnsanlar var, siz varsınız. İşte o kadar.

Sonra gözlerinizi üzerine çeken biri beliriyor insanların içinde. Tanıdığınız biri. Sevdiğiniz biri. İsmini bilmeniz değil onu tanıdık yapan ama. Yürüyüşünden ne hissettiğini, ifadesinden neler düşündüğünü, üzerindekilerden nereye gittiğini, ne hayaller kurduğunu, nelere güldüğünü, nelerden kaçtığını, nelerin onu mutlu ettiğini bildiğiniz birisi. Yüzünü, ardından kafasının için görebildiğiniz biri belirdi bu kalabalığın içinde. Hemen görüverdiniz onu çünkü o bir renk. Renklerini çözdüğünüz bir ışık. Gördünüz ve ona yöneldiniz. Onu görünce size çağrışımlar yapıyor. Onu görünce aklınızın içine giriveriyor. Onu gerçekten seviyorsunuz. Diğer insanlarsa hiçbirşey ifade etmiyor. Nasıl görünüyorlarsa o kadar. Ama o çağrışımlara sebep oluyor. Başka kapılar aralayabiliyor.

Yanına gidiyor ve ona gülümsüyorsunuz.

"Yüzün, ampulü patlamış gökkuşağı."

Bu cümle bütün bu hissettiklerimi özetledi işte.

http://surrealismus.blogspot.com/2010/02/lise.html

4 Mart 2010 Perşembe

Nakata


Dünyanın ucundaki kediler
Giriş taşı izin verirse
Dünyayı terkedebilirler
Haruki Murakami'nin
Sahilde Kafka'sını okuyun

Cry Me A River

Hüngüüüür...
Hüngüüüürrr...
Hüün... Hüüün...
diye numaradan ağlayan bir teyzem var.
Bazı şeyler aile arasında kalmalı belkide

Söyleyeceklerim Var!

Yazmam gereken bir dolu şey var. Mesela ballandıra ballandıra anlatacağım bir Oi Va Voi konserim, sövmem gereken bir "yakın" arkadaşım ve eğitim sistemim, dahası zihnimi kaydıran düşüncelerim var ama bilgisayar diye bana kakalanan şey o kadar mal ki...
O yüzden blogu doldurmak yerine daha fazla saçmalayabileceğim yerlerde alıyorum soluğu...

Mesela söyleyeceğim şey 140 karakterden azsa yazıver gitsin Twitter'a. Yok daha mı uzun veya ilginç bir resim ve bir iki cümlelik bir yorumun mu var? Koy Tumblr'a. Zaten koyacak müziklerimin ve resimlerimin bulunduğu biricik, minicik içi dolu ffffoundcuk harddiskimin yanması gibi bir durum söz konusuyken. Yeni oyuncaklarımdan sıkılır sıkılmaz soluğu burada alacağım ama...
Çok fazla seçenek de tıpkı çok az seçenek gibi işleri karıştırı(yo)r.

Hıyat negzel del mi?

Bardak




Görmemişin biri bi site keşfetmiş...

Sıradan Haller

3 Mart 2010 Çarşamba

Daha 17

Doğum günü pastamı tırtıklarken dolgum düştü,
Moralim hali hazırda pek düzgün sayılmaz.
Suçu müzikte aradım ben de
Çarem şimdi ffffound'dur dedim.


Sevgili Hyena, benim Tumblr'ım yok. O yüzden aklımdan geçenleri hemencecik yazıverdim. Sen de kendine gel, Sunshine Believers'a yani evine dön. Nazan'ı bile geçerek "Come to yourself! This is your home. Where the hell are you?" diyorum.

2 Mart 2010 Salı

SB senden özür diliyorum!

Sevgili SB, biliyorsun ki günde bilmem kaç tane soru çözmek mecburiyetindeyim. Önümüz sınav. Eve yorgun geliyorum. Gitarımı bile elime alamayacak durumdayım. Seni ihmal ettiğimi biliyorum ama takip etmeyi bırakmadığımı bilesin. Olaya Blaze Of Glory ile el atıyorum.




Bon Jovi - Blaze of Glory

Goldi'ye Şarkılar

Evet blogumuzun nacizane yazarı, hayatımın günışığı, gerçek anlamda kardeşim diyebilceğin yegane insan kısacası benim sunflower'ım... Bugün mü doğdun sen! Aman ben seni yerim! Her neyse iyice facebook mesajına bağladım ki benim facebookum bile yok. Bir 1993 2 Mart günü dünyaya gelen goldfish'imiz bugün 17sine girdi hayırlısıylan. Ortalama Türk kadını ömrüne 71 yıl uzakta imiş kendileri. Doğum günü vesilesiyle ben de kendilerine bi kaç şarkı uyarladım. Burdan da söylemek isterim.

''İyi ki doğdun nananana gördün mü 17 oldun! Erkekler hep peşinde ama aklın derslerde, sınırı zorluyorsun. İyiki doğduuun lalalala gördün mü 17 oldun. Özgürsün kanatlandın, durmadın ayaklandıni koşup ilerliyorsun. Kalaman hayatın köşesinde, o zaman neşesi neresinde? Koysalar önüne bariyar de sevgili de yaparsın metres de! Erguvan'ın var en zor gününde. Merak etme her gününde. deseler geçecek bu heves de ... bitmez de!''

''Daha 17, 17, 17... 17'ymiş...''

''Ben daha 17'yim. Ya hepsi ya da hiç biriyim. Sanma ki bu son 1 sene de ya kimse ya da birisiyim.''

''2010da 17 2011 de 18 hoşuna da giderse bedava.'' (tamam bu kötü oldu)

''Hey 17li 17li! Adana yolları taşlı!''

''Saydııım 17 oldu.''

''Your 17 on fire''

''17 steps''

''Yalnızca ben, 17 olan sen.''

İyi ki doğdun bitanecik Goldfish'm. Nice mutlu senelere.