23 Aralık 2010 Perşembe
2011
Nil Karaibrahimgil.
21 Kasım 2010 Pazar
Son Dakika
11 Kasım 2010 Perşembe
30 Ekim 2010 Cumartesi
I Doughnut Belong Here

1 Ekim 2010 Cuma
20 Eylül 2010 Pazartesi
Gayetim Gelmiş.
Annem: ...
Annem: Bu nasıl bir şarkı?
5 Eylül 2010 Pazar
Ergen Günlüğü
P.S: Hermoine'yi yine ortalıklarda göremedim. Evcinleri için yaptığı protestoları artık büyüttüğünü fark etmeli.
2 Eylül 2010 Perşembe
Bir Garip Aile
Bugün Bonitaa'yla dolanıyoduk öyle 'eritmek' amaçlı. Setrems'in reklamını gördüm. Birden serbest çağrışımlar beynimde yankılandı önce Oğulcan'ı hatırladım ordan şuraya fırladım,
Jelly: Filiz Akın, evi yakın.
Bonita: Onu seven Cüneyt Arkın
Jelly: Kın kın kın?
Bonita: Kına gecesi!
Jelly: Si si si... II neydi?
Bonita: Sidikçi!
Jelly: Hayır beaa! Simitçi. Çi çi çi.... Iııı neydi?
Bonita: Çiş!
Jelly: Yürü eve gidelim, tuvaletin gelmiş senin.
1 Eylül 2010 Çarşamba
30 Ağustos 2010 Pazartesi
İtiraf
İnternetikus 2
Bi de tam karşımda duran ve açık olan web kamera beni çok ürkütüyo. 'Biri bizi gözetliyor' 08 Abdurrahman ruh halime kayıveriyorum hemen. İlk 5 saniye içinde uzanıp kamerayı kapatmazsam ruhum, tavırlarım her şeyim değişiyo. Bir Abdurrahman oluyorum!
20 Ağustos 2010 Cuma
Bir Yaz Gecesi Önerisi
Gamze: Yok hayır... Ben biberi hiç sevmiyorum bilinçaltıma işlemiş o çocuğu da o yüzden sevmiyorum.
Jelly: Hayli ilginç tabi.
Gamze: Ama kırmızı biber severim. Bütün sevgimi ona veririm hatta.
Jelly: O zaman sana Justin Kırmızı Bieber atayım? Dans et keyfin yerine gelir?
19 Ağustos 2010 Perşembe
İtiraf
Şaka lan. Bunu da ciddiye alıp bi yerlerden laf gönderirseniz...
Sokağa çıkıp 'yangın var' diye bağırıciğim :D Evet ancak bu kadar çirkef olabiliyorum.
18 Ağustos 2010 Çarşamba
The Davulcu
Ne mutlu ki mahallemiz 3+1 davulcuya sahip! İlk olarak bu 3 davulcu saat 2.30 da başlayan bir geçit töreni yapıyolar ve tokmaklarını kaldırıp balkonda oturan insanlara da bir 'hell yeah!' yollamayı ihmal etmiyolar. Tabi davulcu 'Hell yeah!'sinin 'Abla hani benim bahşişim?' olduğunu da vurgulamak isterim. Bu 3lü ayrı melodilerle ve 5 dakika arayla geçip sokağımızı şenlendirip kafa ütüledikten sonra +1 olan bonuscuk yaklaşık bi yarım saat sonra hani olur da bu üçünün yeryüzünde uyandıramadığı bir kişi olsun dahi kalmıştır mantığıyla büyük bir özveri göstererek bütün sokağı tekrar davul sesleriyle inletiyor.
Dün benim başıma inen pencere kenarı yarın bu bonus davulcunun kafasına inebilir. Her an her şey olabilir. Nokta.
16 Ağustos 2010 Pazartesi
15 Ağustos 2010 Pazar
Yazın Özeti
Tatil sebebiyle beynimi resetlediğimden şu an bu söz sanatının adını bulamıyorum.
Saygılar sevgiler efendim.
Hepiniz koca bulun inşallah.
23 Temmuz 2010 Cuma
reservoir dogs
Bakın bi tek burda paylaşıyorum bu linki.
mummy, mummy, mum
- annneeeeeee, ..., aannnnnnnneeeeeeee, ..., annnnnnnneeeeeeeeeeeeeeeeeeee, (hala cevap yok), annnneeeeeee, ..., babaaaaaaa, ..., babaaaa, ..., babaaaaaaa, ..., yengeeeeeeeee, ..., yengggeeeeeeee, ..., yeeennngeeeeeeeeee, ..., ablaaaaaaaaaa, ..., ablaaaaaaa, ya biri cevap versin be! (işte bu dakikada filmi durdurduğumdan elimde kalan kumandayı sehpanın üstüne gidip bir 'abla' olarak çocuğa "ne var lan?" diye cevap vermek istedim ama yapmadım. Neden? Çünkü ben kibar bi genç kızım.) of, banaaaaa cevap veriiiiiiiiinnn, ..., annnnnnneeeeeeeeeeeeee (bu dakikada kalktım, pecereye yöneldim ve hayır düşündüğün şeyi yapmadım sunshine believer, gittim pencereyi kapattım. Hala birilerine bağırdığından şüpheleniyorum.)
20 Temmuz 2010 Salı
Kalbim Hep Alacaklı
* Denizi boş boş seyrederken önümden esmer 4 yaşlarında bir çocuk geçti ve öylece kalakaldım. Ardından bir kahkaha. Neden? Çünkü Umut Sarıkaya'nın Aşkımızın Meyvesi Aytek'ti önümden geçen esmer minik çocuk. Aytek dışında bir ismi vardır diye adını hiç bi zaman sormadım.
* Kapının önünde annemin çıkmasını bekliyordum. O sırada gözüme 40lı yaşlarında karizmatik bi adam takıldı. Yine öylece kalakaldım çünkü adam Hilmi Önal'ın yüzünden şer damlamayan versiyonuydu. Evet ama Hilmi Önal'ın aynısıydı. Telaşlı bi şekilde sigarasını yaktı ve birini arayarak "Bitiricem, hepinizi bitiricem." dedi ve kahkahalar atmaya başladı. Sanırım o an başıma güneş geçmişti.
* Yine çok çok çok über süper karizmatik, saçları beyaz, boyu 190 civarlarında olan yaşlı bir amcamız vardı. Yaşlanmış film yıldızlarına benziyordu ve her daim donuk bir surat ifadesiyle ve dik, kendinden emin duruşuyla hem çok etkileyici hem de biraz kokutucuydu. Annem onu bi katile benzetti. Cazibesiyle kendine aşık ettiği kadınları soğukkanlı bir şekilde öldürüyordur dedi. Olcay ablamsa onu bir büste benzetti ve tatilin son günü önüne çiçek bırakıp saygı duruşunda bulunacağını belirtti. Tam biz böyle konuşurken bir bebek avazı çıktığı kadar bağırıp tepinerek ağlamaya başladı. 3-4 aylık bebekten çıkan ses beni korkutmadı da değil hani. Babası bir türlü susturamayınca bizim o yaşlanmış film yıldızımız bebeğe doğru bir bakış fırlattı. O tok sesiyle "Bebeği ben alayım." dedi. Duruşu yine dimdik, ifadesi yine donuk ve kendinden emin, bebeği ellerinin arasına alır almaz bebek sustu, evet o da adamı cazibesine kapılmıştı. Adamın o güzel suratına bakıp ona gülümsedi! Evet! Bi türlü susturulamayan bebek ona bakıp gülümsedi! Adam hala aynı ifadeyi koruyordu ama. Tatilin son günü ayaklarına çiçek bırakıp karşısında saygı duruşunda bulunduk. Söylentilere göre Ankara'da vali yardımcısıymış birde. Vay dedim.
* Uzun gecelerimde sivri sineklerle aşk yaşadım.
* Gittiğimiz yer Ayvalık Sarımsaklı'ydı bu arada. Her daim güzel ve turist yok! Evet çok güzel bir şey bu. Ayvalık'ın ölüsü, delisi, kedisi meşhurmuş. Vallahi çok doğruydu. Her gün birileri ölüyordu ama takan yoktu. Bütün artıkları yiyebilecek kapasitede her renkten kedi vardı. Bi tanesi tavuk ve köfte yediğim her gün yanıma yanaşıp yeşil gözlerini dikip bana bakıyordu. Serdar Ortaç gibi "O yeşil su gözleri batsın ya da ben." dedim, yemeğimi onunla paylaştım.
* Cunda'ya 1 saatliğine gezmek için çıktık. Aşık oldum resmen. "Cunda Cunda diyolar da görücez bakalım, aman yea.." zihniyetiyle dinliyodum anlatılanları ama gidince anladım ki dedikleri kadar varmış. Rumlardan kalan şirin mi şirin evler, kocaman ve restore edilmemiş bir kilise, kıytırık bir yel değirmenini Koçlar tamir edip kütüphane ve kafe yapmışlar bide üstüne Harvard ile beraber Osmanlı Araştırma Merkezi kurmuşlar, helal olsun dedim. Yol Arkadaşım'ın çekildiği yeri gördüm. Her yer pansiyonlar ve çok güzel kafelerle dolu. Zeytinyağları güzel, şişeleri ayrı güzel. Ve sakızlı Girit Dondurmasını hayatın anlamını içeren tatlılar listeme ekledim.
* Bu arada Cundayı gezdiren rehberimiz Yunanlı Eurovision şarkıcısı Sakis'in Türkçe rehberlik yapan versiyonuydu.
* Gördüğüm en temiz denizdi. Turan'ın deyişiyle "Abla oha, deniz değil LCD yeraltı televizyonu resmen."
* Yakınımızda bi tepe yanmaya başladı. 15 dkda söndürdüler ama aklımda kalan arkamdaki kadının "bu helikopter askerin mi?" sorusuydu.
* Sahilin en güzel yeri sahilin sonundaki MİT kampıydı. Uzaktan mükemmel görünüyodu ama her yerde asker vardı o ayrı. Ama çok güzeldi.
* Teknede kıllı bacak yarışması yapıldı. Yarışmanın ortasında bir adam yukarı çıktı. Kıllardan bacakları yanmamıştı. Sunucu adama döndü "Abi sen nerdeydin ya? Yarım saattir seni arıyoruz." dedi.
* Trakyalı bir metalci vardı. En güzel oynayan ve göbek atan oydu.
17 Temmuz 2010 Cumartesi
Çocuk- İdil! Bi sahneye gelir misin?
Çocuğun yanında duran müdür- !!!???
İdil- (çekingen adımlarla sahneye çıkar)
Çocuk- Seni çok seviyorum. (mikrofonu müdürün eline tutuşturararak kıza sarılır)
Müdür- (araya girerekten) Tamam hadi. İdil yavrum sen de geç yerine.
2 saat boyunca sahne önüne yığılarak zıplamış ve terle birlikte kendinden geçmiş öğrenciler şarkıya beni oldukça şaşırtan bir coşkuyla eşlik ediyolardı.
Şarkıyı söyleyen insan (piyanist şantör diye analım) - hadi hadi hadi hadi hadiiii!
Öğrenciler- hadi hadi hadi hadi hadiiii!
Müzik- değişir.
Öğrenciler- hadi hadi hadi hadi hadiiiii! (bence bu beyinlerinin sulandığının kesin bir kanıtıdır ve gecenin acilen sonlandırılması gerektiğini gösterir)
Piyanist şantör- Çocuklar! Şarkı değişti!
14 Temmuz 2010 Çarşamba
İnternetikus
İnternetle olan ilişkimi en aza indirgemeye çalışırken yok etmiş olmak zaman zaman yüreğimi parçalasa da alışmaya başladım sanırım. Bilgisayarın başında canım sıkılmaya başladı ya! Msn'i sadece Oğulcan'dan gelen çevrimdışı iletileri yanıtlamak için açıyorum ve hiçbir zaman kaydolmayacak mükemmel monologlar yazabiliyoruz kendi çaplarımızda.
Konuşma kaydetmekten bahsetmişken, AAL adlı klasörümde bol miktarda veri kaydolmuş durumda. Bunlardan top5 yapmaya kalkışsam hiçbirini diğerinden ayıramıyacağım için sanırım orda yerimden çat diye çatlarım. Onun için iyisimi ben en rezil halimi ortaya dökeyim.
Efendim halivakti zamanında İspanyol bi insancıkla konuşmuşum. E tabi sular selle gibi ispanyolca bildiğimden adamın karşısında bülbül gibi şakımışım, kızı lisanımla ezmişim. Öncelikle 'nassın eyisin' muhabbeti çevirmişiz ki en iyi bildiğim -tek demek istemiyorum noluar anlayın- durumları baya bi kotarmışım. Ancak birbirimizin nerede oturduğunu dahi öğrendikten sonra işler baya bi sarpasarmış, kız bana anlamadığım şeyler sormaya başlamış. İngilizce biliyosan ordan devam edelim demişim bilmiyorum demiş. (sanki ingilizcede harikalar yaratacam) Ve sonra konuşmayı yönlendirmek adına kardeşinin olup olmadığını sormuşum... En iyi bildiğim cümleler kardeşimi tanıtmak üzerine olduğundan dolayı bildiğim sulara geçmek istemişim ki böyle bir aptallık yaparak engeli yemişim.
Bu da böyle bir anımdır.
4 Temmuz 2010 Pazar
23 Haziran 2010 Çarşamba
Alo?
Geçen gün Tamer Hocamızın çalıştırdığı bir grubu izlemek için toplanıp gittik Öteki Tiyatro'ya. Orası da 2. evimiz oldu artık, zavallı Güneş, Aşkın felan sürekli dekor kurup toplama halindeler ya neyse... Oyun başlayacaktı ki tüm oyuncular sahneye çıktı ve garip bakışlarımız altında oyunu oynayamayacaklarını çünkü başrol oyuncusuna ulaşamadıklarını söylediler. Şaşırdık tabii.
Eh, saat 8, oyun iptal ne yapalım? Hemen babamı aradım baba oyun iptal gel beni al dedim. Haha. Hayır sevgili bılivır bunu yapmadım. Bunu öbür Bengisu yaptı ve onu topluca esefle kınadık.
Tamer hocamızın teşvikiyle bir yere oturduk ve topluca level atlayarak biralarımızı yudumlamaya başladık.
Bu tiyatro grubuyla atlamadığımız level kalmadı zaten. Cıbıldak kısmıysa kuliste üst giy çıkar derken çığlıklar ve "biri kapıyı kapatsın!" sitemleri eşliğinde gerçekleşti... Evet...
Jellyfayşem, Aşkın, Alperen ve Burcu maalesef orada değildiler. Önce "Tiyatro Aşkın'a" içtik ardından haydii dedi Güneş, Burcu'yu arayalım!
Kimse cevap beklemeden telefonu dolşatırıyordu. Hemen diyaloglara geçeyim.
Ben: Burjuu, Merhaba sizi Kim 500 Milyar İster Yarışması'ndan arıyoruz. Joker soruyu size sormaya karar verdik. Sizi şimdi Erdem'e bağlıyorum.
Erdem: Sayın Burcu sorumuz şu: "Sanat sanat için midir? Zeynep Hoca için midir?" ... Evvet doğru cevap! Sanat tabii ki Zeynep Hoca içindir!
20 Haziran 2010 Pazar
İkarus Başarsa
Bu da bir sataşma örneğiydi vallahi. Hadi biri üstüne alınsın!
Ama ne yalan söyleyim özledim be.
10 Haziran 2010 Perşembe
9 Haziran 2010 Çarşamba
31 Mayıs 2010 Pazartesi
Bugün yakından takipçisi olduğum kardeşimin feysbukuna baktım. Kendisi İsrail'i kınayan yeni profil resmiyle öpüşen bir çiftin resmini paylaşmış. 92358092370 insan var dünyada, ben sadece seni seviyorum yazıyor yanında da. Altına da yorumunu yazmış "Bu ismin sahibi kendini blio =))"
ben: aahaha anneeee bak Turan ne yazmış feysbukunaa!
annem: oooo Turan, sevgilin var demeek!
ben: eveet kesin sınıftan hahaha
annem: vay be, kim acaba hımm Damla mı yoksa?
ben: Aman anne ya Damla gibi akıllı, güzel, kültürlü, ağırbaşlı, mikemmel kız bizimkine bakar mı yaa? ahahahaha
annem: Turan, söyle kim bu?
Ve Turan kafasını çevirir, bize Behlül'ün Bihter'e attığı "şimdi boku yedin." bakışını atar ve şu sözleri sarfeder...
" Sana mı musallat? "
Allah kendisini bize musallat etmesin...
Tezahüratlar
''Bizim sınıf, bizim sınıf, bizim sınıf çok çalışkandır!”
Sizce de bi gariplik yok mu bunda? 3 kez ‘bizim sınıf’ dedin, daha güzel şeyler çıkabilirdi bence. Bi de çalışkan olmanızın bizim burda tamamiyle kas gücüne dayalı olarak oynadığımız maçla ne alakası var? Çalışkansan bana mı çalışkansın? Anana babana çalışkansın. Hayır bi de bence sınıfı temsilen orda koşturup deliler gibi terleyen adam için de büyük motivasyon eksikliği yaratabilir bu. ‘Lan matematik ödevini de yapmadıydım. Maçı filan bırakıp gidip onu mu yapsak? Baksana şampiyonluğu düşündükleri yok anca il başarısı, sınıf ortalaması. Lan ne garip adamlarsınız. Du yedeklerden Mıstafa'yı oyuna sokam da ben gidiverem.’ diye düşünürdüm ben olsaydım. Ama Allahtan hiç bir spor elimden gelmez, koşabildiğim en uzun mesafeyi hazırlıktayken C blok ve tabldot arasında katetmiştim, yürüdüğüm en uzun mesafe de okuldan durağa kadardır. Hırslardan arınmış olmak da kötü oluyo bazen tabi.
30 Mayıs 2010 Pazar
Jelly'den İtiraflar
29 Mayıs 2010 Cumartesi
27 Mayıs 2010 Perşembe
Meraba desek?
Sonra bir gün biz Jellyfayşeyle film almak üzere girdik Dünya Bazaar'a. Ne tesadüf, XY de orada, filmci amcayla muhabbet ediyor. Hadi dedik bi meraba diyelim. Ama sonra gelişmesi muhtemel şu diyalogun etkisiyle oynak müzikler eşliğinde boynumuz bükük kapıdan çıkıp gittik. O diyalogsa...
Biz- Meraba!
XY- Meraba?
Biz- ee şey... Siz geçen gün bize yer ayarlamıştınız...
XY- ...
Biz- Çok güzeldi!
XY- ...
23 Mayıs 2010 Pazar
Herkese Bir Halley Banaysa Bir Harley
Bi de midem cidden hassasmış. İki gündür yatıyorum bişey dokundu herhal. Dün ateşim 39.2 olunca hadi dedik bi doktora gidelim. Hemşirenin durumu benden vahimdi. Havale mi geçiriyodu noluyoduysa 'Çocuk hemşiresi nerede?' cümlesini anlıyamadı. Kurumda çalışan çocuk yaşta bir hemşirenin olup olmadığını sorgulamaya başladı. Durum benim müdahalemle açıklığa kavuştu çok şükür.
Ve son olarak biraz ailevi bir şey olsa da bahsetmeden duramayacağım ablam sevgilisine atacağı mesajı yanlışlıkla yanlışlıkla babasına attı! Hayır kendi babasına atsa iyi (ki o zaman babama derdim) gitti sevgilisinin babasına ':):)Başın hala ağrıyo mu?' diye mesaj attı. Siz siz olun bi mesajı yollamadan önce, önce sağa sonra sola bakmayı kesip; önce alta sonra üste sonra gönderilecekler kısmına ciddi ciddi ve büyük bir sorumlulukla bakmayı unutmayın. Aman diyim.
20 Mayıs 2010 Perşembe
19 Mayıs 2010 Çarşamba
Atatürk Lisesi Ritüelleri

16 Mayıs 2010 Pazar
Futbol?
- Her bir dakika telefonum maçı bildiren toplu mesajlarla dolup taşıyor. Yahu yapmayın etmeyin... Aha bi tane daha geldi!
- Annemin "şampiyonluk gitti." deyişi, sessizce kalkıp karanlık pencereye yürüyüşü ve kardeşime "Bursa şampiyon" demesini takip eden, sitenin Galatasarylı çocuklarının sevinç dolu çığlıkları. Yok ben baya bir uzağım.
- Babam salona girer. "Ne oldu şimdi? Bursa mı şampiyon olmuş? Sen Fenerli miydin hayatım? ... Bilmem ki iyi olan kazansın demek ki Bursa iyiymiş. ... Hayatım bakma bana öyle." Fanatik genler anneden oğula geçmiş anlaşılan. Geçince tükenmiş.
15 Mayıs 2010 Cumartesi
Müdürün Son Dersi
Kendisi kamera dolu odasında tüm gün okulu izlerken eli çenesinde düşünüyor. Düşünüyor ne yapmalı bu öğrencilerle? Nasıl anlatmalı derdini. Söylediği hiçbir söz, hiçbir "o takdirnameleri- teşekkürnameleri kıvırın kıvırın bir tarafa koyun." sözleri, mikrofonu tutuşu bile sonucu değiştirmezken başka bir yol bulmalıdır...
- 1 hafta sonra -
Mikrofonu elinde, güveni yerinde, gerekli çareyi bulmuş okula konuşma yapmaktadır.
" Okula nasıl gelineceğini ben size söylemek zorunda mıyım? Her gün size 'şöyle giyin böyle giyin' demem mi lazım? Kuralları biliyosunuz hala artis gibi geliyosunuz! Artisin ne işi var okulda??
Bunu yapıyorsunuz hep. Bu yaptığınız insanlık mı? "
- 20 dakika önce-
Öğrencilere lafını dinletebilmek için onların anladığı dilde konuşmalıdır. Evet! Masasına bir çay alır ve yeni planını uygulamak için pırıltısı derinliklerinde gizli, donuk gözleriyle bilgisayar ekranına döner...
İlk girdiği yer tabii ki feysbuktur. Herkes tarafından beğenilen ve paylaşılan videoları görünce sinsice gülümser. İlk olarak "sınıf başkanı"nı izler. Hitabet yeteneği ve can alıcı konuşması gerekli etkileyicilik için fikir verir.
Ardından araba bazarındaki gözlüklü amcayı izler. Derdini gençlerin anlayabileceği şekilde anlatmak için gerekli sözcükler bu videoda gizlidir.
Artık ihtiyacı olan her şey elindedir. Konuşmasını yapmak ve okulu kurtarmak için kürsüye yönelir... Mikrofonu eline alır...
14 Mayıs 2010 Cuma
13 Mayıs 2010 Perşembe
***Mutlu Yıllar***
2003
yazan bir duvarın önünde klip çekmek. Bi de bunla yetinmeyip çoğaltıp dünyanın 4 bir yanında bu videoyu izletmek.
Bir de kar spreyiyle yazılmış. Çok acıklı.
1 Mayıs 2010 Cumartesi
29 Nisan 2010 Perşembe
Feysbıh Diyalogları

Sylvia Plath. Self-portrait. 1951
Az önce feysbıhta Sylvia Plath'in sayfasında dolaşırken şunları gördüm...
Helga:
it's bad. (just a young girl akspressing herself)
but it doesnt matter- it was not her gift, words was...
Mac:
words were* hahahahaha
Mac:
and expressing is also wrong haha i dont think words are not your gift
Allah belanızı vermesin..!
Okuduğunu Anlama
Nokla

27 Nisan 2010 Salı
Ben- Gerek yok.
Adam- ya...
Ben- İşte lisede ciddi bir şeye kapılmamak lazım, lise aşkları şöyle olmalıdır bıdıbıdıbıdı
Koray- Bak ben sana sadece tek şey söyleyeceğim bu konuda.
Ben- nedir o?
Koray- Sev sevil, güv güven!
Ben- Anladım sanırım...
26 Nisan 2010 Pazartesi
"Bu hakarete daha fazla dayanabileceğimi sanmıyorum Ednan!!"

"Bugün Tiyatro Var."
Hyena, Jellyfish, Burcu, Erdem, İrem, Alperen, Elif ... öyle diyaloglara, öyle anlara tanık oluyoruz ki provalardan çıktıktan sonra normal şeylere bakış açımız değişiyor. Beyinlerimizin çalışma şekli bozuluyor.
Bakın ne diyaloglar kalmış aklımda...
Tamer hocamız bizi sahneye toplamış, yanında Alperen, getirmemiz gereken aksesuar ve giysileri tartışıyoruzdur. Tabii Jellyfayşe ve ben dinlemeyip kendi aramızda konuştuğumuz için bize azıcık kızar. İkimiz de konuşmaları yarım dinliyoruzdur.
Tamer H- (çarık kelimesini hatırlamaya çalışıyor) Neydi ya adı? Hani ayağımıza giyeriz?
Jelly - Ayakkabı!
Tamer- Bravo Jelly... Keşke hayatın anlamını sorsaydım.
Erdem- Ya ben şu muz çorap nedir bi türlü anlayamadım. Ne bu muz çorap?
Deniz- (çorabını gösterir) Bu!
Erdem- Haaa.
Tamer H- (Alperen'e döner.) Bak bugün ne çok şey öğrendin. Ayakkabıyı öğrendin, çorabı öğrendin...
Yine aynı gün...
Tamer H- Çocuklar şimdi bizim kelepçeye ihtiyacımız var.
Alperen- Bizde var!!11
Herkes- Uuu wooaw anlayalım...
Tamer H- Çocuklar bir de cop gerek bize.
Alperen- Bizde var!11
Herkes- başka neler var sizde Alperen?
Tamer H- Bir de helva yaptırıcaz çocuklar oyunun başında
Alperen- Ben yerim!!1
Herkes- ahaha
Tamer H- Şimdi çocuklar oyun günü 3 oda hazırlıyoruz. Biri kızlar soyunma odası, diğeri erkekler soyunma odası, bir de Alperen için kelepçeli coplu helvalı ayrı bir oda...
Tamer H- Erdem senin cep telefonun var oyunda.
Elif- Ben sana telefon getiriyim evden...
Erdem- Evet valla çok iyi olur. Cep etlefonu pek bulunmuyo bugünler.
Elif- ...:)
Bugün de Ölü'yü oynuyoruz. Replikler karıştı. Her zamanki gibi :P
Deniz- Dede bizi lunaparka götürseneee
Güneş- Olur mu kızım hiç
Ben- Ama biz de çok küçüğüz! (???)
Güneş- Ne?!
Burhan ve Tarhan... Favori ikilim.
Tarhan
Asıl replik- Biri tuttii öbürü fruttiii zabaa kadar. (Evet sansüre takılmamak için elimizden geleni yapacağız.)
Söylediği- Biri tuttii surutttii zabaa kadar
Tamer H- Evet yeni bir yöntem bu da. Tuttu surutti...
Görülen o ki izleyenlerden çok biz eğleneceğiz. :D Tüm Sunshine Believerları bekleriz oyunumuza :)
24 Nisan 2010 Cumartesi
23 Nisan 2010 Cuma
Başlık Atmak
Efendim ben açıp bakmak insanların profillerini. Bakmak, okumak... Ne görmek?! Herkes her fiili mastar halinde kullanmak.
Örn. "Seni çok özlemek. Eğlenmek, çok eğlenmek. Sıkılmak, ama yine de eğlenmek."
Olum siz mal olmak? Türkçe fiil çekimlemeyi bilmemek? Bana öyle gelmek ki bu tür cümlelerin sonunu şöyle getirmek...
Örn. "Seni çok özlemek. Eğlenmek, çok eğlenmek. Sıkılmak, ama yine de eğlenmek. Imm siz Türkler nasıl diyorr? Ben bilmemek sizin dil?"
Feysbıh yuzırları lütfen bir an önce kendilerine gelmek, benim sinirlerimi tepeme çıkarmamak.
Dark side'a geçmek ben zaten... Feysbıh ırısbısı olmuş olmak... İçimde kor olmak... Allah belanızı vermek!
Sexy Back
Döndüm ben. Kendi adıma konuşayım, diğer hayvanatlar da insanlıklarını sorgulasınlar :P.
23 Mart 2010 Salı
Post to Say Goodbye
20 Mart 2010 Cumartesi
LC Waikiki
Facebook Falları
*dalgalak: dalga geçmeyi seven. hayatı 'aman yea' kıvamında yaşayan.
**fala giden fallanır: (çevirmenin notu) yazar okuyucunun yorum gücüne bırakmıştır.
19 Mart 2010 Cuma
18 Mart 2010 Perşembe
Bir Garip Aile
dayım: (televizyonu işaret ederekten) aha aha. işte tam burda. çekim yaparken bütün halkın geçmesine izin verdiler. biz de ordaydık!
annem: aa hadi ya. sizi de görücek miyiz abi?
dayım: yok hayır biz geçmedik. biz durduk geçenleri izledik. ya işte biz bu sahneyi televizyonda yayınlanmadan önce izlediydik.
.....
Saygılar.
17 Mart 2010 Çarşamba
Felsefeye Çağrı... Son Çağrı
Bu arada bu yazı yanlış anlaşılsın istemem. Bilgili insanlara saygımız her zaman büyüktür. Ancak iş özenme boyutlarında yaşandığında komik olmuyo mu sizce de?
Don't upset the rhythm bebeyim!
16 Mart 2010 Salı
Yattı Goldfish Yan Gider
15 Mart 2010 Pazartesi
14 Mart 2010 Pazar
13 Mart 2010 Cumartesi
Herkese Bi Halley Banaysa Bi Harley
MF'ciler oturmuş 'Dehşet Treni' adında, trende film boyunca yaşanabilcek tüm dehşetin bir anda verilmiş olduğu garip filmler izlerken bu bize müstehak mı? (adamların fizikleri kimyaları biyolojileri var ben hala konuşuyorum bu da ayrı bu durum) Dershanediki kızlar ''Hocam hiç çalışmıyoruz ama işin kötüsü yapıyoruz... Yaptığımızı görüp çalışmamaya devam ediyoruz'' diye akındırlar. Artık ne kadar Adanalı gibi konuşabilirsem bunu kullanıp 'Kız sen manyak mısın?' dememek için zor tutum kendimi efendim. Ne güzel çalışmadan yapabiliyomuşun işte kullansana bunu! Derste dersle alakadar olup geri kalan hayatında koşup eğlensene gezsene tozsana!

Böyle kendimden geçip insanların tıkış tıkış olduğu bir barda Vega'dan 'Tamam Sustum' u söylemek gibi bi arzum var şu sıralar zaten. Kalabalık diyince aklıma da direk belediye otobüsleri geliyo. 'Büyük' yönetici, gülüşüne kurban olduğumuz (!) İ. Melih'ciğim otobüslerde uygulanan indirimi ve mahkeme kararını 4 günde kırdı ve eski fiyatlara geri döndük. Brava yani gerçekten. 5 günlük indirimli olarak kullandığımız otobüslerde resmen 'dışkı' yerine konduk o ayrı zaten.
1.gün halk otobüsleri durumu protesto etti, belediyeler sayısını azalttı ve bi duraktan öbürüne 10 dakikada gitmek için elinden geleni yaptı. Camlara astığı yazılarda Tüketici Hakları Derneği'ni suçladı, kınadı. Vatandaştan 'özür' diledi. Hele otobüsten inmek için kapıya doğru yöneldiğimde bi çok insanın arasında kaldım ve bi yere tutunmadan ayakta kalabildim!
2.gün halk otobüsleri sahalara geri döndü. Öğrenciden de ısrarla tam bilet ücreti almaya çalıştı. Mor bilet verdi.
Ve bugün eski ücretlerine geri döndüler. Aman ne güzel.
Adanalı Esmer Turan'ın da dediği gibi; Sarmıyo Artık Yaşamak, Azraille Oturup Zar mı Sallasak Hacııı ???
Neyse. Ünlü düşünür Burkay'dan bir alıntıyla bitirmek isterim 'Hayat boş, pompala coş!'
9 Mart 2010 Salı
Hayattan Soğutan Şeyler
İlkokula giden minik bir kız kanal tedavisi için adının söylenmesini bekliyordu. Çok tedirgindi ve yeşil tişörtünün kenarını çekiştiriyordu. Annesinin arkadaşı geldi ve
Kadın - Hayırdır tatlım neyin var? Dolgu filan mı?
Çocuk - Hayır kanal tedavisi yapıcaklarmış.
Kadın - A-aa bu yaşta kanal tedavisi olman 18 yaşında takma diş kullanman gibi bir şey... Hahaha
Çocuk birkaç saniye şaşırmış ve üzgün bir şekilde baktı kadına. Kadın anlamadı nasıl üzüldüğünü çocuğu. Çocuk yeşil tişörtünün bir düğmesini koparıverdi. Gözleri doldu. Bu sırada adını söylediler ve içeri girdi.
Neden öyle bir şey söyledin kadın?
Ben de o yaşta kanal tedavisi görmüştüm!
8 Mart 2010 Pazartesi
Hepimiz Sürrealistiz!

- Şu adamın bir sürrealist olması.
- Biz zavallıların paralarını alıp, süper dandik parklar bahçeler, köprüler yapıp bize geri sunması yetmeyip biz bunlara karşı çıkınca bize püskürmesi, tatile, üst katlara, akrabalarımızın yanına yollaması, yıkandığımız suyu kullanmamızı istemesi, yetmezse balonumuzu patlatmakla tehdit etmesi
- Buna rağmen artık markası haline gelmiş gülüşünün yüzünden hiç gitmemesi
- Bazen bana son gülen hep o mu olacak diye düşündürtmüyor değil.
- Melihciğim direnişimiz devam edecek sevgili belediyen 41.5 trilyonluk borca girdiyse de kusura bakma o paralar da zamanında bizden çıkmıştı.
Adi Pislikler
And the Oscar goes tuuuuuu Chrsitoph Waltz! Aylecek hastayız.
Devamı için:
http://forum.expressobeans.com/viewtopic.php?f=32&t=48620

6 Mart 2010 Cumartesi
Arkadaşlık Levelları
Hayatımıza bir sürü insan girer. Kıllı olsun kılsız olsun. Veya bir grubun içine gireriz. Ama işte bi insan olur kanımız hemen kaynar ve geçirdiğimiz zamanla farkında olmadan level atlamaya başlarız. Jellyfayşemle tüm levelları atladık. Hyena ile ise levelless bir ilişkimiz var. Yani, seviyesiz...
* Yeni tanışılır. Müzik muhabbeti, ne dinlersin? ne izlersin? nelerden hoşlanırsın? Yakınlaşmaya başlamadan önce kritik soru gelir. Adıyaman mı yoksa Burger King mi? Burger King seçilirse yavaşça seviye atlanan bir ilişki serilir önünüze. Adıyaman seçildiyse paldır küldür atlanmaya başlanır levellar yeni bir günışığı inanırıyla...
* Beraber yemek yenildiği an başlar levellar akmaya. Akan salyalar ve soslarla başlar hemde. Ağzın kenarından damlayan her bir narekşisi damlası yakınlaştırır sizi. Gergin beyinleri çözüverir. Her bir ağız şapırtısı bir basamak görevi görür sizi günışığna taşımak için.
* Yemek yerken konu döner dolaşır 2 yere gelir. Ya kıl tüy ya da cinsellik. Genellikle yeni tanışılan biriyse kıl tüydür mesele. Mesele rahatça konuşuldu, en kuytu köşelerdeki gizlilikler ortaya serildiyse tebrikler Level atladınız! Bu konuya girilmediyse seviyeli ve kültü dolu sohbetlere devam edilir.
* Konu döndü dolaştı -ama uyarıyorum erkek muhabbeti gibi bir cinsellik değil! seviyeli bir cinsellik! lütfen!- cinselliğe geldi ise level atlamaya devam ediyoruz. Bizim hayvanatlarda değişik tercihler her zaman sempati uyandırır. Merak uyandırır. Yeni levelların önünü açar. Klipler, kitaplar akar gider bu aşamada. Lady Gaga'ya değinilmediyse sayılmaz o muhabbet!
* Sonra temel konuları hallettikten sonra özele ulaşmak ister zihinlerimiz. Aşk hayatı bir harita misali ncelemeye alınır. Ama gerçekten level atlamaksa amaç her türlü kalp kırıklığı anlatılmalıdır. Böylece ben de anlatırım, jellyfayşe de anlatır. Hyena anlatmaz o dinler. Yine filmlerden replikler ve şarkı sözleri akar gider konuşmanın bu kısmında. Tebrikler Level atladınız! Ama bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Ağlanıp zırlanan aşamada espri yapılabiliyorsa, level atlamaya susamış ilişki bunu kaldırabiliyorsa bonus! 2 level birden atladınız!
* Zamanla taraflar birbirini tanımaya başlar. Hangi konuda espri yapılmamalı, hangi konu açılmamalı, hangi konuda ne düşünülür, ne beğenilir. (mesela jellyfayşeye gelip "Muse hep aynı işte pek bi numaraları yok." demeyeceksin arkadaşım. Levelları başınıza yıkar valla.) Nelere önem verir? Mısırını nasıl yer? Cevaplar Kitabı'na en çok hangi soruları sorar? Derslerle arası nasıldır? Twitter, last fm, feysbuk, Sunshinebelievers? Arası nasıldır? İçkisi var mı? Sigarası var mı? Fetişi var mı? Kime gıcık olur? Edward mı Jacob mu? Yemekteyiz'deki kadın Eva Longoria'ya mı benziyor yoksa Penelope Cruz'a mı? Ortaokulda Evanescence mi dinlerdi Avril Lavigne mi? Hayatı çözmüş müydü yoksa Avril Lavigne dinlemeye devam mı ediyordu? Ezgi Cafe'ye gitmek mi gitmemek mi? Kıllı ve fevri mi? Kılsız ve mesut mu? Okulun basketbol veya hentbol takımından biriyle bir geçmişi var mı? Nedim Namdar'dan dayak yedi mi? Alicia Keys'i tanır mı? Canon mu Nikon mu? Lady Gaga dinler mi? Beatles sever mi? "sonuna .mına koyim geyikleri" ne katılabiliyor mu? Kaç dilde seni seviyorum diyebilir? Neden Nasıl? Zıtlıklar birbirini çeker diyor ve bu maddeyi bitiriyorum.
* Jacob Team! Yeah!
* Beraber konsere gidip hoplayıp zıpladın. 1 level daha!
* Çapağını temizlediğin anda 5 level atladın. Gözlerimle gördüm bunu ben. Arkadaşlığa bakış açım değişti.
* "Türkçedeki en güzel kelime" muhabbetinde sınırları zorladın. 1 level daha.
* İçinden kopup gelen, kimseye söyleyemediğin bir şeyi itiraf ettin. 3 level. Karşındaki seni yadırgamadı ve sana katıldı. 5 level.
* Kendinden geçmiş dansederken yakalandın. 2 level. O da sana katıldı 6 level.
* Buradan sonrakiler hemcinslerle üzgünüm...
* Bir geceyi beraber geçirdin. Uyku sersemiyken aklından geçen her şeyi anlatmaya başladın. 5 level. Uykunda sayıklarken duyuldun. 10 level.
* Makyaj yapmaya heveslendiniz. Bir gözü mora diğer gözü yeşile boyayarak eğlendiniz. O sırada bir şeyler oldu o gözleri unuttunuz ve akşam 10 suları dışarı çıkıp gezmeye karar verdiniz. (Oha) Elinizde yiyecekler rengarenk gözlerle müziğe uygun garip danslar ederek gezer ve en iğrenç geyikleri çevirirken eski sevgilinizle karşılaştınız. Sona yaklaşıyoruz evet.
* Birbirinizi belli oranlarda cıbıldak gördünüz. En az 70%. Veya beraber denize/havuza gittiniz. 5 level daha.
* Beraber ağda yaptınız. Kıl tüy muhabbetine uygun olarak. 10 level!!!
* Ve sona geldik. Beraber sarhoş oldunuz. Çok güzeldi ve evet çok gevezeleşip her şeyi döktünüz.
Tebrikler! Artık level ötesi bir ilişkiniz var! Hatta durun! Siz kardeşsiniz!
Jellyfayşe seni çok seviyorum.
Kıl Tüy
Kıllı ve Fevri: Tanıyorum ben bu adamı. Var bunlardan. Kıllı. Mamutla karşılaşsa mamutu utandıracak kadar kıllı. Ve fevri. Hayvanat bahçesinin bağrından kopmuş kırmızı popolu yüzsüz bir maymun kadar fevri. Gözleri aslında görmez. Kıllarını göremez. Öfkesini göremediği gibi. Öfkelendiğinde her şeyi yapabilir ve tahammül katsayısı düşüktür.
Kılsız ve Mesut: Bunu da tanıyorum. Yeterli olgunluğa erişmiştir. Kıllarına bakmış, onları görmüş, kabullenmiş, takdir etmiş ve dostça onlarla yolunu ayırmıştır. Mutludur çünkü ak paktır. Günışığına inanır. Güneşi görmüştür. Bir takım yerleri.
Goldfish: Tanımsızdır. Az önce yazdıklarına bakması, onları görmesi ve kabullendiği takdirde Esra Erol seyircisiyle başbaşa bırakılması gerekir. En kötü esprim sizin için geldi Sunshine Believer!
Sonra gözlerinizi üzerine çeken biri beliriyor insanların içinde. Tanıdığınız biri. Sevdiğiniz biri. İsmini bilmeniz değil onu tanıdık yapan ama. Yürüyüşünden ne hissettiğini, ifadesinden neler düşündüğünü, üzerindekilerden nereye gittiğini, ne hayaller kurduğunu, nelere güldüğünü, nelerden kaçtığını, nelerin onu mutlu ettiğini bildiğiniz birisi. Yüzünü, ardından kafasının için görebildiğiniz biri belirdi bu kalabalığın içinde. Hemen görüverdiniz onu çünkü o bir renk. Renklerini çözdüğünüz bir ışık. Gördünüz ve ona yöneldiniz. Onu görünce size çağrışımlar yapıyor. Onu görünce aklınızın içine giriveriyor. Onu gerçekten seviyorsunuz. Diğer insanlarsa hiçbirşey ifade etmiyor. Nasıl görünüyorlarsa o kadar. Ama o çağrışımlara sebep oluyor. Başka kapılar aralayabiliyor.
Yanına gidiyor ve ona gülümsüyorsunuz.
"Yüzün, ampulü patlamış gökkuşağı."
Bu cümle bütün bu hissettiklerimi özetledi işte.
http://surrealismus.blogspot.com/2010/02/lise.html
4 Mart 2010 Perşembe
Nakata

Dünyanın ucundaki kediler
Giriş taşı izin verirse
Dünyayı terkedebilirler
Haruki Murakami'nin
Sahilde Kafka'sını okuyun
Cry Me A River
Söyleyeceklerim Var!
3 Mart 2010 Çarşamba
Daha 17
Moralim hali hazırda pek düzgün sayılmaz.
Suçu müzikte aradım ben de
Çarem şimdi ffffound'dur dedim.
Sevgili Hyena, benim Tumblr'ım yok. O yüzden aklımdan geçenleri hemencecik yazıverdim. Sen de kendine gel, Sunshine Believers'a yani evine dön. Nazan'ı bile geçerek "Come to yourself! This is your home. Where the hell are you?" diyorum.
2 Mart 2010 Salı
SB senden özür diliyorum!
Bon Jovi - Blaze of Glory
Goldi'ye Şarkılar
''İyi ki doğdun nananana gördün mü 17 oldun! Erkekler hep peşinde ama aklın derslerde, sınırı zorluyorsun. İyiki doğduuun lalalala gördün mü 17 oldun. Özgürsün kanatlandın, durmadın ayaklandıni koşup ilerliyorsun. Kalaman hayatın köşesinde, o zaman neşesi neresinde? Koysalar önüne bariyar de sevgili de yaparsın metres de! Erguvan'ın var en zor gününde. Merak etme her gününde. deseler geçecek bu heves de ... bitmez de!''
''Daha 17, 17, 17... 17'ymiş...''
''Ben daha 17'yim. Ya hepsi ya da hiç biriyim. Sanma ki bu son 1 sene de ya kimse ya da birisiyim.''
''2010da 17 2011 de 18 hoşuna da giderse bedava.'' (tamam bu kötü oldu)
''Hey 17li 17li! Adana yolları taşlı!''
''Saydııım 17 oldu.''
''Your 17 on fire''
''17 steps''
''Yalnızca ben, 17 olan sen.''
İyi ki doğdun bitanecik Goldfish'm. Nice mutlu senelere.
28 Şubat 2010 Pazar
Destiny
Veda(film)
İşte size fragman
Veda Trailer
26 Şubat 2010 Cuma
Cevaplar Kitabı

+ süşretmeyi bil
+ hayalgücünü kullan
Yanlış Anlamalar
Menü istemez, yalnızca bir tavukburger alır.
Burger King - İçecek alır mıydınız? Tek sandiviç mi?
Datarfish - .... efendim?
B.K. - Tek sandiviç mi?
Datarfish - (yanlış anlama burada devreye girer. Sevgili Datarfish bu soruyu "Sex On The Beach mi?" diye algılayınca tabii işler karışır. İçi fesat bu kızın :P) ... Ne demek istiyorsunuz ha?
B.K. - tek san-di-viç mi?
Datarfish - haa. evet tek sandiviç :)
not: Sandiviç Türkçe nasıl yazılıyor? Böyle mi? Sandiviç?
Sinir Krizleri Dönemi
24 Şubat 2010 Çarşamba
Bir Gün Bir Gün Bir Çocuk
''Dağlar ardında bir orman varmış. Orda bütün insanlar mutlu yaşarmış. Bir insan gelmiş. Çok da zalimmiş. Vurmuş bir bir onları, kesmiş ormanı. Yağmur yağmamış, güneş doğmamış, o zalimin sonunu gören olmamış.''
Bi kere melodisi ölüm marşından bile daha iç bayıcı olan bu şarkıda 'Ormana dalıp köylüleri katleden bir ZALIMın yaşamı ve yaptıkları' hikaye edilmiştir. İyi de neden küçük yaştaki çocuğa böyle bir şey öğretilsin ki? Hadi tuttun öğrettin diyelim bari oynak bi melodi koysaydın ama dimi. Direk zombi seslerimize bürünerek bu aptal şarkıyı söylerdik. Sondaki harfler hep uzatılırdı. (daaa,mııış... gibi gibi) En kısa zamanda bu gibi hatıraları silmek istiyorum. Bu şarkı cidden fena.
22 Şubat 2010 Pazartesi
Kedi İnsanı, Köpek İnsanı. Hani Bunun Lisanı?
.jpg)
Aldığım ( - )lerin Sebebi
"Hocam TM'lerdeydim de..."
21 Şubat 2010 Pazar
İnternet ve Virüsleri

Esra-Ceyda kardeşleri yatağa atmışlar hem de videolarını falanda çekmişler tıkla
Bu ne gülüm ya? Bi kere bunların 'Hey selam. Bi site buldum.' şeklinde başlaması gerekmez mi? O kadar mı uzaklaştık da kestik selamı sabahı? İkincisi bu durumda mıyız gerçekten. bunlara mı tav oluyoruz? Bunlar mı bizi cezbeden şeyler? Ayıpladım. Bi kere 'Cicişiyet Kanunları'na uymaz ki. Öyle değil mi Esra öyle değil mi ceyda! Ha söyle bakalım Atalay! İçim yanıyo... Kussam yeminle bi kilo kavurma çıkarırım....

Dark Side

Bir Telefon İçin Ağıt
5. ders hoca bizi kendi halimize bırakmıştı. Bırakmaz olaydı. Dedim bari mesaj sileyim, vakit geçireyim. (Sahilde Kafka hala bitmeyi beklerken hem de.)Tam "yok bu mesaja kıyamam ben... hmm... güzelmiş bu da... yok yok bunu da silmiyim ya dursun" diyor ve dostlarımın mesajlarıyla kendi halimde mutlu olurken çat! şarjı bitti. Ben de attım yaralı ceylanımı çantama.
Akşam oldu. Dersler geçti, mısır yedik, caramio yedik, dolmuşa bindim, dilim dışarda eve geldim. Çantamı açtım... Karşılaştığım boşluk bundan sonra yalnız olduğumu, başka telefonlarda mutluluğu aramam gerektiğini, sorunun kendisinde olduğunu ve daha iyilerine layık olduğumu anlatıyordu bana. Kalbim hızlıca atmaya başladı. Hayır hayır. Bunca yıldan sonra o kadar hatıra ve smsle beni terk edemezdi. Hem ben daha iyilerini istemiyordum. Yaralı ceylan'ı istiyordum. (Arkasına yeni yapıştırdığım ekşi sözlük stiiikırını kabullenemedi belki de) Ne yapacağımı bilemez halde çantamı boşalttım. Montumun ceplerine baktım. Odamı karış karış aradım. Yoktu... Yaptığım araştırma sonucunda bir şakaya kurban gitmediğini de öğrendikten sonra benim için zor günler başladı Sevgili Sunshine Believer.
Resimler ve okudukça içimi ısıtan bin küsür mesaj yok artık. İnsanlara hikayesini anlatmak üzere göstereceğim çizikler yok artık. Karaburun'da denizin dibini boyladıktan sonra taşımaya başladığı tuz izleri de yok. 2 güne bir değiştirdiğim duvar kağıtları hiçbir yerde o kadar güzel duramayacak. Lanet olsun! Beni dostlarıma bağlayacak Yaralı Ceylan'ım yok artık!!! Böyle olmasını istememiştim. Ecelinle gitseydin keşke. Son gününe kadar yanında olmaktı isteğim.
Telefonumu alanın elleri kırılsın emi! Gözleri oyulsun! Attığı mesajlar günlerce iletilmesin de kafayı yesin! Çaldırdığında 20489874562358983 kontorü gitsin de kullanamasın Yaralı Ceylan'ımı! Avea'dan kazık ye, Turkcell'e geç ondan da kazık ye, Vodafone'a geç hayattan soğu seni lanet olası! Kimse seni aramasın! Mesajlarına cevaplar yazılmasın! ve... ve... Kendini yalnız hissedip bir umutla -2 gün öncesine kadar benim yaptığım gibi- elin "mesaj var mı?" acaba diye Yaralı Ceylan'ıma uzandığında bomboş ekranla karşılaş... Kimse seni sevmeyecek bundan sonra.
Beyaz Yaralı ceylaaan...
Nokia Yaralı ceylaaan...
Çok var seni soran,
Nerede o? Nerede?
Hiç konuşamam o an
Zil sesin çalınır kulağıma
Derim: o artık gönlümde,
Ne iPhone ne Sony
Olamazlar ki onun gibi!
Dön bebeğim...
Telefonumu çalan toptur.