20 Temmuz 2010 Salı

Kalbim Hep Alacaklı


Merhaba Sunshine Believer! Bütün seneye katlanmamı sağlayan tatilden döndüm. Ve bir deniz tatili daha Serdar Ortaç, Demet Akalın ve Hande Yener'le geçti. Bi ara o kadar fazla Serdar Ortaç çalındı ki iç sesimi kaybettim, Serdar Ortaç konuşmaya başladı. Sonra soğuk suya daldım, kulağıma su kaçtı anca öyle düzeldi.

* Denizi boş boş seyrederken önümden esmer 4 yaşlarında bir çocuk geçti ve öylece kalakaldım. Ardından bir kahkaha. Neden? Çünkü Umut Sarıkaya'nın Aşkımızın Meyvesi Aytek'ti önümden geçen esmer minik çocuk. Aytek dışında bir ismi vardır diye adını hiç bi zaman sormadım.

* Kapının önünde annemin çıkmasını bekliyordum. O sırada gözüme 40lı yaşlarında karizmatik bi adam takıldı. Yine öylece kalakaldım çünkü adam Hilmi Önal'ın yüzünden şer damlamayan versiyonuydu. Evet ama Hilmi Önal'ın aynısıydı. Telaşlı bi şekilde sigarasını yaktı ve birini arayarak "Bitiricem, hepinizi bitiricem." dedi ve kahkahalar atmaya başladı. Sanırım o an başıma güneş geçmişti.

* Yine çok çok çok über süper karizmatik, saçları beyaz, boyu 190 civarlarında olan yaşlı bir amcamız vardı. Yaşlanmış film yıldızlarına benziyordu ve her daim donuk bir surat ifadesiyle ve dik, kendinden emin duruşuyla hem çok etkileyici hem de biraz kokutucuydu. Annem onu bi katile benzetti. Cazibesiyle kendine aşık ettiği kadınları soğukkanlı bir şekilde öldürüyordur dedi. Olcay ablamsa onu bir büste benzetti ve tatilin son günü önüne çiçek bırakıp saygı duruşunda bulunacağını belirtti. Tam biz böyle konuşurken bir bebek avazı çıktığı kadar bağırıp tepinerek ağlamaya başladı. 3-4 aylık bebekten çıkan ses beni korkutmadı da değil hani. Babası bir türlü susturamayınca bizim o yaşlanmış film yıldızımız bebeğe doğru bir bakış fırlattı. O tok sesiyle "Bebeği ben alayım." dedi. Duruşu yine dimdik, ifadesi yine donuk ve kendinden emin, bebeği ellerinin arasına alır almaz bebek sustu, evet o da adamı cazibesine kapılmıştı. Adamın o güzel suratına bakıp ona gülümsedi! Evet! Bi türlü susturulamayan bebek ona bakıp gülümsedi! Adam hala aynı ifadeyi koruyordu ama. Tatilin son günü ayaklarına çiçek bırakıp karşısında saygı duruşunda bulunduk. Söylentilere göre Ankara'da vali yardımcısıymış birde. Vay dedim.

* Uzun gecelerimde sivri sineklerle aşk yaşadım.

* Gittiğimiz yer Ayvalık Sarımsaklı'ydı bu arada. Her daim güzel ve turist yok! Evet çok güzel bir şey bu. Ayvalık'ın ölüsü, delisi, kedisi meşhurmuş. Vallahi çok doğruydu. Her gün birileri ölüyordu ama takan yoktu. Bütün artıkları yiyebilecek kapasitede her renkten kedi vardı. Bi tanesi tavuk ve köfte yediğim her gün yanıma yanaşıp yeşil gözlerini dikip bana bakıyordu. Serdar Ortaç gibi "O yeşil su gözleri batsın ya da ben." dedim, yemeğimi onunla paylaştım.

* Tekne turuna katıldık bide. İnsanları balıklarla karıştırıp tekneye istiflenince ister istemez insanlarla baya kaynaştık. Yine karizmatik (bu tatilde de 40 yaş üstü erkeker hep karizmatikti nası iştir yahu? İlerde evde kalırsam ilk durk Ayvalık'tır.) pipolu emekli vali bir amcayla tanıştım. Mimar olmak istediğimi söyledim. Bi yandan da gördüğüm en mükemmel surata sahip torunuyla oynuyodum. Oğlu İtalya'da mimarlık yapıyormuş, oynadığım torunu ve annesi San Fransisco'da yaşıyorlarmış. Karısıyla tanıştık ardından. 70 yaşlarında parlak kızıl saçlı, kırmızı John Lennon gözlükleri ve Hawai'den bahsetti bana. Beni evlatlık alın diyecektim tam babam "bizim kız" diye lafa girince vazgeçtim.


* Cunda'ya 1 saatliğine gezmek için çıktık. Aşık oldum resmen. "Cunda Cunda diyolar da görücez bakalım, aman yea.." zihniyetiyle dinliyodum anlatılanları ama gidince anladım ki dedikleri kadar varmış. Rumlardan kalan şirin mi şirin evler, kocaman ve restore edilmemiş bir kilise, kıytırık bir yel değirmenini Koçlar tamir edip kütüphane ve kafe yapmışlar bide üstüne Harvard ile beraber Osmanlı Araştırma Merkezi kurmuşlar, helal olsun dedim. Yol Arkadaşım'ın çekildiği yeri gördüm. Her yer pansiyonlar ve çok güzel kafelerle dolu. Zeytinyağları güzel, şişeleri ayrı güzel. Ve sakızlı Girit Dondurmasını hayatın anlamını içeren tatlılar listeme ekledim.

* Bu arada Cundayı gezdiren rehberimiz Yunanlı Eurovision şarkıcısı Sakis'in Türkçe rehberlik yapan versiyonuydu.

* Gördüğüm en temiz denizdi. Turan'ın deyişiyle "Abla oha, deniz değil LCD yeraltı televizyonu resmen."

* Yakınımızda bi tepe yanmaya başladı. 15 dkda söndürdüler ama aklımda kalan arkamdaki kadının "bu helikopter askerin mi?" sorusuydu.

* Sahilin en güzel yeri sahilin sonundaki MİT kampıydı. Uzaktan mükemmel görünüyodu ama her yerde asker vardı o ayrı. Ama çok güzeldi.

* Teknede kıllı bacak yarışması yapıldı. Yarışmanın ortasında bir adam yukarı çıktı. Kıllardan bacakları yanmamıştı. Sunucu adama döndü "Abi sen nerdeydin ya? Yarım saattir seni arıyoruz." dedi.

* Trakyalı bir metalci vardı. En güzel oynayan ve göbek atan oydu.
* Her şeyden çok insanları incelemişim bunu görüyorum.
* Bir tatil daha böyle geçti. Şimdi önümüzdeki seneye katlanma çabasına girişicem. Herkese iyi tatiller.

Hiç yorum yok: