23 Aralık 2010 Perşembe

2011

Yalnız kalpler de atarlar, bunu bir kenara yazın. Eğer kışı atlatırsak güneye ineriz yazın.

Nil Karaibrahimgil.

21 Kasım 2010 Pazar

Son Dakika

Henüz Harry Potter Ölüm Yadigarlarına gidemeyen M.B. internetteki bu yoğun 'Harry paylaşımları' nedeniyle cinnet geçirerek ağ bağlantısına bıçakla daldı. Saldırganın elinden sağ kurtulan modem acil müdahale için hastaneye kaldırıldı. Sinirlerinin yıprandığını bu yüzden böyle davrandığını söyleyen M.B. için ise acil olarak herhangi bir sinema salonunda Ölüm Yadigarları için bilet aranıyor.

11 Kasım 2010 Perşembe

Linnea Strid


Yine bir "Adamlar yapmış abi yeeaaa" paylaşımı.
Resim biraz fazla büyük olmuş ama idare ediverin :)

30 Ekim 2010 Cumartesi

I Doughnut Belong Here

Merhaba Sunshine Believer. Hala orada mısın bilmiyorum. Okunduğumuzu düşünmüyorum
artık ama ara sıra açıp ben okuyorum huzurla terkediyorum sonra bilgisayarı.

Artık 11iz (4 senenin sonunda, bitmeyecek bu lise) ve hayatımda Arşimet var. Kendisi böyle bloglarla uğraşmamı pek hoş karşılamıyor. Onu unutuyormuşum, ilişkimizde çok hata yapıyormuşum o yüzden internetten uzak durmalıymışım vaktimi onunla geçirmeliymişim. (ha uzak duruyor muyum? hayır)

(Formspringde bir anonime dedikodu ile ilgili bir yazı sözü vermiştim. Yalan oldu o yazı. Affetsin beni, buradan sesleniyorum kendisine.:) (samimi bir gülen surat bu, öyle durduğuna da bakma.)




Ben buraya bir şey paylaşmaya gelmiştim lafa daldım.

1 Ekim 2010 Cuma

Dıkşın Dıkşın

+ Söğüt nerde yetişir peki?
- Söğütözü civarında?

20 Eylül 2010 Pazartesi

Gayetim Gelmiş.

Annem bir öğretmen ve bazen çok fantastik öğrencileri olabiliyormuş.

Annem: Evet çocuklar, "gayet" kelimesinin anlamını açıkladım size hadi biraz örnek cümle kuralım. Mesela... ım... O çalışmaya rağmen gayet iyi bir not aldı. Evet kim örnek cümle kurmak ister?
Zeki: Komşularda gayet var.
Annem: Bu pek olmadı. Doğrusunu Ahmet kursun hadi.
Ahmet: Babam bana gayet aldı.
Annem: Ama bak açıkladım anlamını. Öbür türlü kuracaksın.
Ahmet: Annem bana gayet aldı.
Annem: ...

Annem: Haydi şarkı söyleyelim. Deniz hadi sen gel.
Deniz: Falan filan falan filan
Annem: Bu nasıl bir şarkı?
Deniz: Ben yazdım.

Annemle beraber oturduk yazılıları okuyoruz. Çok eğlendik tabii.

Soru: Toplu taşıma araçlarına 3 örnek veriniz.
Cevap: verdim.

Soru: Yağmurun nasıl yağdığını açıklayınız.
Cevap: açıkladım.

Soru: Aşının yararlarını yazınız.
Cevap: yazdım.

EN AZINDAN EVDEN BİRİLERİ OKULDA EĞLENİYOR.

5 Eylül 2010 Pazar

Ergen Günlüğü

Bugün dersane başladı. Harry'ciğimin her akşam sıcak pideyle kapımı çaldığı rüya evimden çıkıp sınıflı hocalı öğrencili bir ortama gittim. İksir dersi diye niyetlenip Snape'i beklerken kapı açıldı geometri diye bir dersin öğretmeni olduğunu söyleyen çelimsız yağlı siyah saçları olan başka bir hoca geldi. Derken karanlık sanatlar sınıfı için dolanırken kendisini 'yönetici' olarak tanıtan biri beni gerisingeri çıktığım sınıfa gönderdi. Yönetici olduğunu iddia etmesi garipti. Albus Dumbledore'u bir sandığa tıktığını ve ben dışında kimsenin de onun gerçek kimliğini göremediğini düşünüyorum. Sonra matematik denen o derse girdim. Hoca, Ron'un şaşkın ifadesini yüz şekli diye kullanıyodu. Sırf bu tarz muggle işlerden uzak olduğum için derslere bir anlam veremediğimi sanmıyorum. Sınıfın genel hali böyleydi. Öğle yemeğinde karnımı tıka basa doyurup üstüne pudingimi yiyicem diye çok heveslenmiştim ama ne yazık ki dersanenin bittiğini öğleden sonra da bitki bilim dersi filan olmadığını öğrendim.

P.S: Hermoine'yi yine ortalıklarda göremedim. Evcinleri için yaptığı protestoları artık büyüttüğünü fark etmeli.

2 Eylül 2010 Perşembe

Bir Garip Aile

Uzun süredir 'Bir Garip Aile' yazmadığımdan dolayı heyçanlanmış durumdayım. Ama eminimki bu yazının sonunda yerini utanca bırakacak.

Bugün Bonitaa'yla dolanıyoduk öyle 'eritmek' amaçlı. Setrems'in reklamını gördüm. Birden serbest çağrışımlar beynimde yankılandı önce Oğulcan'ı hatırladım ordan şuraya fırladım,

Jelly: Filiz Akın, evi yakın.
Bonita: Onu seven Cüneyt Arkın
Jelly: Kın kın kın?
Bonita: Kına gecesi!
Jelly: Si si si... II neydi?
Bonita: Sidikçi!
Jelly: Hayır beaa! Simitçi. Çi çi çi.... Iııı neydi?
Bonita: Çiş!
Jelly: Yürü eve gidelim, tuvaletin gelmiş senin.

1 Eylül 2010 Çarşamba

30 Ağustos 2010 Pazartesi

İtiraf

Benim için yazın şarkısı ne Serdar Ortaç'tan Poşet ne Sıla'dan Aleon Delon. Bütün bir yazı B.O.B ilen bi tane adamcağızın söylediği Nothing on you ile geçirdim. MTV saat başı videosunu yayınlasa da soğutamadı beni ve ben hep onu dinledim.

İnternetikus 2

Google'ın 'Bunu mu demek isteniz?'lerine artık hiç alınmıyorum. Eskiden sinirlenirdim şimdi bir minnet duygusuyla 'Ha sağ ol vallaha yaa' diye gidip o mavi yazıya tıklıyorum. Sanırım bu noktadan sonra internet kullanımımı en aza indirmeli ve Google ile arama bir mesafe koymalıyım.

Bi de tam karşımda duran ve açık olan web kamera beni çok ürkütüyo. 'Biri bizi gözetliyor' 08 Abdurrahman ruh halime kayıveriyorum hemen. İlk 5 saniye içinde uzanıp kamerayı kapatmazsam ruhum, tavırlarım her şeyim değişiyo. Bir Abdurrahman oluyorum!

20 Ağustos 2010 Cuma

Bir Yaz Gecesi Önerisi

Jelly: Sana Justin Bieber atayım mı? Dans et keyfin yerine gelir?
Gamze: Yok hayır... Ben biberi hiç sevmiyorum bilinçaltıma işlemiş o çocuğu da o yüzden sevmiyorum.
Jelly: Hayli ilginç tabi.
Gamze: Ama kırmızı biber severim. Bütün sevgimi ona veririm hatta.
Jelly: O zaman sana Justin Kırmızı Bieber atayım? Dans et keyfin yerine gelir?

19 Ağustos 2010 Perşembe

İtiraf

Ayrılıklarda ezilmeyim, azcık da ben laf sokayım diye 90lar popu taa o yaşlarımda ezbere çekmiştim. Bu kadar ileri görüşlü bir çocuktum yani. Ama bir şeyi hesaba katmamışım, Demet Akalın...



Şaka lan. Bunu da ciddiye alıp bi yerlerden laf gönderirseniz...
Sokağa çıkıp 'yangın var' diye bağırıciğim :D Evet ancak bu kadar çirkef olabiliyorum.

18 Ağustos 2010 Çarşamba

all my loving i will sent to you


The Davulcu

Dün akşam davulcuya bakacam diye kafayı gözü yarmayı kıl payı sıyırdım sevgili sanşaynlarım. Kaşımın altındaki ufak bir şişlik dışında davulcu bende bir çok uykusuz gece gibi etkiler bıraktı.

Ne mutlu ki mahallemiz 3+1 davulcuya sahip! İlk olarak bu 3 davulcu saat 2.30 da başlayan bir geçit töreni yapıyolar ve tokmaklarını kaldırıp balkonda oturan insanlara da bir 'hell yeah!' yollamayı ihmal etmiyolar. Tabi davulcu 'Hell yeah!'sinin 'Abla hani benim bahşişim?' olduğunu da vurgulamak isterim. Bu 3lü ayrı melodilerle ve 5 dakika arayla geçip sokağımızı şenlendirip kafa ütüledikten sonra +1 olan bonuscuk yaklaşık bi yarım saat sonra hani olur da bu üçünün yeryüzünde uyandıramadığı bir kişi olsun dahi kalmıştır mantığıyla büyük bir özveri göstererek bütün sokağı tekrar davul sesleriyle inletiyor.

Dün benim başıma inen pencere kenarı yarın bu bonus davulcunun kafasına inebilir. Her an her şey olabilir. Nokta.

Üç Salakşörler


16 Ağustos 2010 Pazartesi

15 Ağustos 2010 Pazar

Yazın Özeti

Kimler kimler yuva kuruyor ben niye kuramıyorum? = Kimler kimler koca buluyor, ben niye bulamıyorum?

Tatil sebebiyle beynimi resetlediğimden şu an bu söz sanatının adını bulamıyorum.
Saygılar sevgiler efendim.
Hepiniz koca bulun inşallah.

23 Temmuz 2010 Cuma

reservoir dogs

http://www.allthetests.com/quiz05/dasquiz.php3?testid=1046540455

Bakın bi tek burda paylaşıyorum bu linki.

mummy, mummy, mum

Bugün salonda -pencere açık- kendi halimde film izliyordum. Ve Family Guy'daki favori karakterim Stewie'yi örnek alan bir çocuğun sesiyle irkildim.

- annneeeeeee, ..., aannnnnnnneeeeeeee, ..., annnnnnnneeeeeeeeeeeeeeeeeeee, (hala cevap yok), annnneeeeeee, ..., babaaaaaaa, ..., babaaaa, ..., babaaaaaaa, ..., yengeeeeeeeee, ..., yengggeeeeeeee, ..., yeeennngeeeeeeeeee, ..., ablaaaaaaaaaa, ..., ablaaaaaaa, ya biri cevap versin be! (işte bu dakikada filmi durdurduğumdan elimde kalan kumandayı sehpanın üstüne gidip bir 'abla' olarak çocuğa "ne var lan?" diye cevap vermek istedim ama yapmadım. Neden? Çünkü ben kibar bi genç kızım.) of, banaaaaa cevap veriiiiiiiiinnn, ..., annnnnnneeeeeeeeeeeeee (bu dakikada kalktım, pecereye yöneldim ve hayır düşündüğün şeyi yapmadım sunshine believer, gittim pencereyi kapattım. Hala birilerine bağırdığından şüpheleniyorum.)

20 Temmuz 2010 Salı

Kalbim Hep Alacaklı


Merhaba Sunshine Believer! Bütün seneye katlanmamı sağlayan tatilden döndüm. Ve bir deniz tatili daha Serdar Ortaç, Demet Akalın ve Hande Yener'le geçti. Bi ara o kadar fazla Serdar Ortaç çalındı ki iç sesimi kaybettim, Serdar Ortaç konuşmaya başladı. Sonra soğuk suya daldım, kulağıma su kaçtı anca öyle düzeldi.

* Denizi boş boş seyrederken önümden esmer 4 yaşlarında bir çocuk geçti ve öylece kalakaldım. Ardından bir kahkaha. Neden? Çünkü Umut Sarıkaya'nın Aşkımızın Meyvesi Aytek'ti önümden geçen esmer minik çocuk. Aytek dışında bir ismi vardır diye adını hiç bi zaman sormadım.

* Kapının önünde annemin çıkmasını bekliyordum. O sırada gözüme 40lı yaşlarında karizmatik bi adam takıldı. Yine öylece kalakaldım çünkü adam Hilmi Önal'ın yüzünden şer damlamayan versiyonuydu. Evet ama Hilmi Önal'ın aynısıydı. Telaşlı bi şekilde sigarasını yaktı ve birini arayarak "Bitiricem, hepinizi bitiricem." dedi ve kahkahalar atmaya başladı. Sanırım o an başıma güneş geçmişti.

* Yine çok çok çok über süper karizmatik, saçları beyaz, boyu 190 civarlarında olan yaşlı bir amcamız vardı. Yaşlanmış film yıldızlarına benziyordu ve her daim donuk bir surat ifadesiyle ve dik, kendinden emin duruşuyla hem çok etkileyici hem de biraz kokutucuydu. Annem onu bi katile benzetti. Cazibesiyle kendine aşık ettiği kadınları soğukkanlı bir şekilde öldürüyordur dedi. Olcay ablamsa onu bir büste benzetti ve tatilin son günü önüne çiçek bırakıp saygı duruşunda bulunacağını belirtti. Tam biz böyle konuşurken bir bebek avazı çıktığı kadar bağırıp tepinerek ağlamaya başladı. 3-4 aylık bebekten çıkan ses beni korkutmadı da değil hani. Babası bir türlü susturamayınca bizim o yaşlanmış film yıldızımız bebeğe doğru bir bakış fırlattı. O tok sesiyle "Bebeği ben alayım." dedi. Duruşu yine dimdik, ifadesi yine donuk ve kendinden emin, bebeği ellerinin arasına alır almaz bebek sustu, evet o da adamı cazibesine kapılmıştı. Adamın o güzel suratına bakıp ona gülümsedi! Evet! Bi türlü susturulamayan bebek ona bakıp gülümsedi! Adam hala aynı ifadeyi koruyordu ama. Tatilin son günü ayaklarına çiçek bırakıp karşısında saygı duruşunda bulunduk. Söylentilere göre Ankara'da vali yardımcısıymış birde. Vay dedim.

* Uzun gecelerimde sivri sineklerle aşk yaşadım.

* Gittiğimiz yer Ayvalık Sarımsaklı'ydı bu arada. Her daim güzel ve turist yok! Evet çok güzel bir şey bu. Ayvalık'ın ölüsü, delisi, kedisi meşhurmuş. Vallahi çok doğruydu. Her gün birileri ölüyordu ama takan yoktu. Bütün artıkları yiyebilecek kapasitede her renkten kedi vardı. Bi tanesi tavuk ve köfte yediğim her gün yanıma yanaşıp yeşil gözlerini dikip bana bakıyordu. Serdar Ortaç gibi "O yeşil su gözleri batsın ya da ben." dedim, yemeğimi onunla paylaştım.

* Tekne turuna katıldık bide. İnsanları balıklarla karıştırıp tekneye istiflenince ister istemez insanlarla baya kaynaştık. Yine karizmatik (bu tatilde de 40 yaş üstü erkeker hep karizmatikti nası iştir yahu? İlerde evde kalırsam ilk durk Ayvalık'tır.) pipolu emekli vali bir amcayla tanıştım. Mimar olmak istediğimi söyledim. Bi yandan da gördüğüm en mükemmel surata sahip torunuyla oynuyodum. Oğlu İtalya'da mimarlık yapıyormuş, oynadığım torunu ve annesi San Fransisco'da yaşıyorlarmış. Karısıyla tanıştık ardından. 70 yaşlarında parlak kızıl saçlı, kırmızı John Lennon gözlükleri ve Hawai'den bahsetti bana. Beni evlatlık alın diyecektim tam babam "bizim kız" diye lafa girince vazgeçtim.


* Cunda'ya 1 saatliğine gezmek için çıktık. Aşık oldum resmen. "Cunda Cunda diyolar da görücez bakalım, aman yea.." zihniyetiyle dinliyodum anlatılanları ama gidince anladım ki dedikleri kadar varmış. Rumlardan kalan şirin mi şirin evler, kocaman ve restore edilmemiş bir kilise, kıytırık bir yel değirmenini Koçlar tamir edip kütüphane ve kafe yapmışlar bide üstüne Harvard ile beraber Osmanlı Araştırma Merkezi kurmuşlar, helal olsun dedim. Yol Arkadaşım'ın çekildiği yeri gördüm. Her yer pansiyonlar ve çok güzel kafelerle dolu. Zeytinyağları güzel, şişeleri ayrı güzel. Ve sakızlı Girit Dondurmasını hayatın anlamını içeren tatlılar listeme ekledim.

* Bu arada Cundayı gezdiren rehberimiz Yunanlı Eurovision şarkıcısı Sakis'in Türkçe rehberlik yapan versiyonuydu.

* Gördüğüm en temiz denizdi. Turan'ın deyişiyle "Abla oha, deniz değil LCD yeraltı televizyonu resmen."

* Yakınımızda bi tepe yanmaya başladı. 15 dkda söndürdüler ama aklımda kalan arkamdaki kadının "bu helikopter askerin mi?" sorusuydu.

* Sahilin en güzel yeri sahilin sonundaki MİT kampıydı. Uzaktan mükemmel görünüyodu ama her yerde asker vardı o ayrı. Ama çok güzeldi.

* Teknede kıllı bacak yarışması yapıldı. Yarışmanın ortasında bir adam yukarı çıktı. Kıllardan bacakları yanmamıştı. Sunucu adama döndü "Abi sen nerdeydin ya? Yarım saattir seni arıyoruz." dedi.

* Trakyalı bir metalci vardı. En güzel oynayan ve göbek atan oydu.
* Her şeyden çok insanları incelemişim bunu görüyorum.
* Bir tatil daha böyle geçti. Şimdi önümüzdeki seneye katlanma çabasına girişicem. Herkese iyi tatiller.

17 Temmuz 2010 Cumartesi

Geçen gün kuzenin balosunu izliyoduk. -ilkokul mezuniyeti bildiğin- çocuğun biri çıktı sahneye...

Çocuk- İdil! Bi sahneye gelir misin?
Çocuğun yanında duran müdür- !!!???
İdil- (çekingen adımlarla sahneye çıkar)
Çocuk- Seni çok seviyorum. (mikrofonu müdürün eline tutuşturararak kıza sarılır)
Müdür- (araya girerekten) Tamam hadi. İdil yavrum sen de geç yerine.


2 saat boyunca sahne önüne yığılarak zıplamış ve terle birlikte kendinden geçmiş öğrenciler şarkıya beni oldukça şaşırtan bir coşkuyla eşlik ediyolardı.

Şarkıyı söyleyen insan (piyanist şantör diye analım) - hadi hadi hadi hadi hadiiii!
Öğrenciler- hadi hadi hadi hadi hadiiii!
Müzik- değişir.
Öğrenciler- hadi hadi hadi hadi hadiiiii! (bence bu beyinlerinin sulandığının kesin bir kanıtıdır ve gecenin acilen sonlandırılması gerektiğini gösterir)
Piyanist şantör- Çocuklar! Şarkı değişti!

14 Temmuz 2010 Çarşamba

İnternetikus

İnternetle olan ilişkimi en aza indirgemeye çalışırken yok etmiş olmak zaman zaman yüreğimi parçalasa da alışmaya başladım sanırım. Bilgisayarın başında canım sıkılmaya başladı ya! Msn'i sadece Oğulcan'dan gelen çevrimdışı iletileri yanıtlamak için açıyorum ve hiçbir zaman kaydolmayacak mükemmel monologlar yazabiliyoruz kendi çaplarımızda.

Konuşma kaydetmekten bahsetmişken, AAL adlı klasörümde bol miktarda veri kaydolmuş durumda. Bunlardan top5 yapmaya kalkışsam hiçbirini diğerinden ayıramıyacağım için sanırım orda yerimden çat diye çatlarım. Onun için iyisimi ben en rezil halimi ortaya dökeyim.

Efendim halivakti zamanında İspanyol bi insancıkla konuşmuşum. E tabi sular selle gibi ispanyolca bildiğimden adamın karşısında bülbül gibi şakımışım, kızı lisanımla ezmişim. Öncelikle 'nassın eyisin' muhabbeti çevirmişiz ki en iyi bildiğim -tek demek istemiyorum noluar anlayın- durumları baya bi kotarmışım. Ancak birbirimizin nerede oturduğunu dahi öğrendikten sonra işler baya bi sarpasarmış, kız bana anlamadığım şeyler sormaya başlamış. İngilizce biliyosan ordan devam edelim demişim bilmiyorum demiş. (sanki ingilizcede harikalar yaratacam) Ve sonra konuşmayı yönlendirmek adına kardeşinin olup olmadığını sormuşum... En iyi bildiğim cümleler kardeşimi tanıtmak üzerine olduğundan dolayı bildiğim sulara geçmek istemişim ki böyle bir aptallık yaparak engeli yemişim.

Bu da böyle bir anımdır.


4 Temmuz 2010 Pazar

Bir sabah kardeşimle Coco Pops yiyoduk. O sıralarda Ankara'da kalan ananem bizi gördü ve "Açlıktan keçi bokuna süt döküp onu yiyo bu saflar ehieheihe" dedi.

23 Haziran 2010 Çarşamba

Alo?

Merhaba sanşayn bılivır! Buraya yazmazken ben, genelde tiyatro grubuyla oluyorum ve evet belki blogır ruhum geri dönmüştür diye bir kaç şey yazasım var bu güzel bloga :)

Geçen gün Tamer Hocamızın çalıştırdığı bir grubu izlemek için toplanıp gittik Öteki Tiyatro'ya. Orası da 2. evimiz oldu artık, zavallı Güneş, Aşkın felan sürekli dekor kurup toplama halindeler ya neyse... Oyun başlayacaktı ki tüm oyuncular sahneye çıktı ve garip bakışlarımız altında oyunu oynayamayacaklarını çünkü başrol oyuncusuna ulaşamadıklarını söylediler. Şaşırdık tabii.

Eh, saat 8, oyun iptal ne yapalım? Hemen babamı aradım baba oyun iptal gel beni al dedim. Haha. Hayır sevgili bılivır bunu yapmadım. Bunu öbür Bengisu yaptı ve onu topluca esefle kınadık.

Tamer hocamızın teşvikiyle bir yere oturduk ve topluca level atlayarak biralarımızı yudumlamaya başladık.

Bu tiyatro grubuyla atlamadığımız level kalmadı zaten. Cıbıldak kısmıysa kuliste üst giy çıkar derken çığlıklar ve "biri kapıyı kapatsın!" sitemleri eşliğinde gerçekleşti... Evet...

Jellyfayşem, Aşkın, Alperen ve Burcu maalesef orada değildiler. Önce "Tiyatro Aşkın'a" içtik ardından haydii dedi Güneş, Burcu'yu arayalım!

Kimse cevap beklemeden telefonu dolşatırıyordu. Hemen diyaloglara geçeyim.

Ben: Burjuu, Merhaba sizi Kim 500 Milyar İster Yarışması'ndan arıyoruz. Joker soruyu size sormaya karar verdik. Sizi şimdi Erdem'e bağlıyorum.
Erdem: Sayın Burcu sorumuz şu: "Sanat sanat için midir? Zeynep Hoca için midir?" ... Evvet doğru cevap! Sanat tabii ki Zeynep Hoca içindir!

20 Haziran 2010 Pazar

İkarus Başarsa

İnsanlar her yerden birbirlerine sataşıp laf sokuyolar ya önce bi taraflarımla gülüp sonra ''Koş bakalım kahraman İkarus! Zafer senin. Hadi canım.'' demek istiyorum. Neden bu kadar fevriyiz beyler? Ergen oldum gergin oldum durumları filan mı? Bir de insanların her an dertleri olmalıymış gibi tavırları yok mu. Iyy.

Bu da bir sataşma örneğiydi vallahi. Hadi biri üstüne alınsın!

Ama ne yalan söyleyim özledim be.

10 Haziran 2010 Perşembe



Sınav haftası bitiminde Atatürk Lisesi öğrenci 'güruhunun' önüne çıkıp söylenebilcek en anlamlı sözcük grubunu (bkz. amaan yeaa) dile getirirken yapılabilcek en uygun hareket.

9 Haziran 2010 Çarşamba


Bence insanlar ağızlarındaki baklayı bir hamlede çıkarmalılar. Çünkü ağızda durduğu sürece tükrüğün etkisiyle eriyen lokma, kusmuktan başka hiçbir şeye benzemiyor. Verdiğiniz haberin de bir tadı olsun dimi ama?

31 Mayıs 2010 Pazartesi

Ne zaman garip şeyler duysam buraya yönleniyorum. Affet beni Sunshine believer, son günlerde gerekli-gereksiz o kadar çok yorum yapıyorum ki blog yazabilme yetenedğimi kaybettim. Ama hala diyaloglar dikkatimi çekebiliyor. O yüzden böyle artı eksi gidiyorum. Blog yazma yeteneğimi kazanamazsam yeniden iç sesimle olan diyaloglarımı yazacağım ama burası henüz buna hazır değil.

Bugün yakından takipçisi olduğum kardeşimin feysbukuna baktım. Kendisi İsrail'i kınayan yeni profil resmiyle öpüşen bir çiftin resmini paylaşmış. 92358092370 insan var dünyada, ben sadece seni seviyorum yazıyor yanında da. Altına da yorumunu yazmış "Bu ismin sahibi kendini blio =))"

ben: aahaha anneeee bak Turan ne yazmış feysbukunaa!
annem: oooo Turan, sevgilin var demeek!
ben: eveet kesin sınıftan hahaha
annem: vay be, kim acaba hımm Damla mı yoksa?
ben: Aman anne ya Damla gibi akıllı, güzel, kültürlü, ağırbaşlı, mikemmel kız bizimkine bakar mı yaa? ahahahaha
annem: Turan, söyle kim bu?

Ve Turan kafasını çevirir, bize Behlül'ün Bihter'e attığı "şimdi boku yedin." bakışını atar ve şu sözleri sarfeder...

" Sana mı musallat? "

Allah kendisini bize musallat etmesin...

Tezahüratlar

‘tezahuratlar’ ya da ‘tezağratlar’ değil de ‘tezahüratlar’ olması sizce de çok garip değil mi? Melikeunglish’i oluştururken sizlere kolaylık olsun diye bu kelimede de bi güzellik yapıcam artık. Her neyse asıl anlatmak istediğim şeye gelirsek. Geçen gün düşünürken aklıma bir tezahürat geldi.

''Bizim sınıf, bizim sınıf, bizim sınıf çok çalışkandır!”

Sizce de bi gariplik yok mu bunda? 3 kez ‘bizim sınıf’ dedin, daha güzel şeyler çıkabilirdi bence. Bi de çalışkan olmanızın bizim burda tamamiyle kas gücüne dayalı olarak oynadığımız maçla ne alakası var? Çalışkansan bana mı çalışkansın? Anana babana çalışkansın. Hayır bi de bence sınıfı temsilen orda koşturup deliler gibi terleyen adam için de büyük motivasyon eksikliği yaratabilir bu. ‘Lan matematik ödevini de yapmadıydım. Maçı filan bırakıp gidip onu mu yapsak? Baksana şampiyonluğu düşündükleri yok anca il başarısı, sınıf ortalaması. Lan ne garip adamlarsınız. Du yedeklerden Mıstafa'yı oyuna sokam da ben gidiverem.’ diye düşünürdüm ben olsaydım. Ama Allahtan hiç bir spor elimden gelmez, koşabildiğim en uzun mesafeyi hazırlıktayken C blok ve tabldot arasında katetmiştim, yürüdüğüm en uzun mesafe de okuldan durağa kadardır. Hırslardan arınmış olmak da kötü oluyo bazen tabi.

30 Mayıs 2010 Pazar

Jelly'den İtiraflar

Facebook'a eklenmiş her yatay fotoğrafı kaydedip düzeltiyorum. Fotoğraflarını yatay olarak koyan insanlardan da, resme düz baktığınız zaman bi halta benzemeyen şeyin boyut değiştirince ne harika durduğu konusunda bir itiraf bekliyorum. Deneyin, farkı siz de göreceksiniz.

29 Mayıs 2010 Cumartesi

27 Mayıs 2010 Perşembe

Meraba desek?

Geçen günlerde bizim büyük tiyatro topluluğuyla (!) bi tiyatroya gidelim dedik. Eh yer bulmamız çok zor olacaktı ve Tamer Hoca bana benim "yalancı XY" olarak kaydedeceğim bir numara verdi. Bu XY bize çok zor bi anda yer ayarladı, takdirimizi ve sempatimizi kazandı. Zaten kendisi çok sempatik ve sıcak görünen bir insandı.

Sonra bir gün biz Jellyfayşeyle film almak üzere girdik Dünya Bazaar'a. Ne tesadüf, XY de orada, filmci amcayla muhabbet ediyor. Hadi dedik bi meraba diyelim. Ama sonra gelişmesi muhtemel şu diyalogun etkisiyle oynak müzikler eşliğinde boynumuz bükük kapıdan çıkıp gittik. O diyalogsa...

Biz- Meraba!
XY- Meraba?
Biz- ee şey... Siz geçen gün bize yer ayarlamıştınız...
XY- ...
Biz- Çok güzeldi!
XY- ...

23 Mayıs 2010 Pazar

Herkese Bir Halley Banaysa Bir Harley

Geçen bi pikniğe gittik sınıfça. Çok eğlenceli ve öğretici bi gün oldu. Öğrendiğim birinci şey dağ kızağı yapılırken gözüne su geldiğinde o su pis de olsa kapama gözlerini. Savaş onunla. Yoksa ilerde çocuğunun olma şansının yitmesi bi pis suyun seni kör etme olasılığından daha yüksek olur.

Bi de midem cidden hassasmış. İki gündür yatıyorum bişey dokundu herhal. Dün ateşim 39.2 olunca hadi dedik bi doktora gidelim. Hemşirenin durumu benden vahimdi. Havale mi geçiriyodu noluyoduysa 'Çocuk hemşiresi nerede?' cümlesini anlıyamadı. Kurumda çalışan çocuk yaşta bir hemşirenin olup olmadığını sorgulamaya başladı. Durum benim müdahalemle açıklığa kavuştu çok şükür.

Ve son olarak biraz ailevi bir şey olsa da bahsetmeden duramayacağım ablam sevgilisine atacağı mesajı yanlışlıkla yanlışlıkla babasına attı! Hayır kendi babasına atsa iyi (ki o zaman babama derdim) gitti sevgilisinin babasına ':):)Başın hala ağrıyo mu?' diye mesaj attı. Siz siz olun bi mesajı yollamadan önce, önce sağa sonra sola bakmayı kesip; önce alta sonra üste sonra gönderilecekler kısmına ciddi ciddi ve büyük bir sorumlulukla bakmayı unutmayın. Aman diyim.
Facebook'taki 'Başlıca Haberler' butonu sizce de komik değil mi? Kim kimle nerde ne zaman neler yamış, hangilerini görüntülemiş, hangilerini ne düşünüyorumuna yazmış (ki bu bölüm çok daha saçma bence), hangisi 'burcu tatlım.. çok güzel çıkmışsın'lamış, kimler günü single olarak kapatırken kimler inerıleyşınşip olup yalnızlar alemine 29 beğeniyle elveda demiş... Bunlar mı haber? Hmm

20 Mayıs 2010 Perşembe

19 Mayıs 2010 Çarşamba

Atatürk Lisesi Ritüelleri

Yemekhaneye koşmak. Çoğunlukla 'C blok' sakinlerinin yaptıkları bir eylemdir bu aslında. 9. sınıf olup A bloğa kapağı attığınızda karizmanız tabldotta yemek sırası kapmaktan daha önemli bir konuma gelir. B blokta zaten koşsanız da koşmasanız da yemekhaneye ilk varanlar arasında olacağınızdan hayat anlamsızlaşır. Israrla '15 tatil' diye andığım '15dakikalık tenefüsler'in kalkması ve öğle arasının süresinin kısalması Atatürtk Lisesi'ni yemeği hemen yiyip biraz da top peşinde koşmaya hevesli aç kurtlarla doldurdu. Tabi bi de bunun formspring'de anonim kişiliğiyle nam salan kurt türevleri de var. Resme gelecek olursak, bu koşan kalabalık tarafından ezilmemek adına kendimi zorla attığım spor salonu önünden çektim. Bunun adına sanat derler, öyle bir anda çekemezler.

16 Mayıs 2010 Pazar

Futbol?

- Maça şimdi göz ucuyla (ama sadece ucuyla daha fazlası değil) bakıyorum. Futbol ilgimi çekmiyor. Evet. Futbolla ilgili gerçekten düşündüklerimi söylesem bikaç insan dünyada yerimin olmadığına karar verebilir. Aman be.

- Her bir dakika telefonum maçı bildiren toplu mesajlarla dolup taşıyor. Yahu yapmayın etmeyin... Aha bi tane daha geldi!

- Annemin "şampiyonluk gitti." deyişi, sessizce kalkıp karanlık pencereye yürüyüşü ve kardeşime "Bursa şampiyon" demesini takip eden, sitenin Galatasarylı çocuklarının sevinç dolu çığlıkları. Yok ben baya bir uzağım.

- Babam salona girer. "Ne oldu şimdi? Bursa mı şampiyon olmuş? Sen Fenerli miydin hayatım? ... Bilmem ki iyi olan kazansın demek ki Bursa iyiymiş. ... Hayatım bakma bana öyle." Fanatik genler anneden oğula geçmiş anlaşılan. Geçince tükenmiş.

15 Mayıs 2010 Cumartesi

Bugün matematik dersinde olaslık işlerken Vedat Hoca çözümün ikinci yolunu tahtaya yazarken;

'İkinci çözüm, kümeleri çok sevip de unutamayanlara gelsin.'

dedi. Matematikçilere 'cosinüs 60 sinüs tutamamış' esprisinden sonra koyduğum espri yapma yasağını kaldırıyoum.

Poscards From Italy!


Müdürün Son Dersi

Merhaba Sunshine Believer! Bugün sana okulumuzun en büyük idarecisinden bahsedeceğim.

Kendisi kamera dolu odasında tüm gün okulu izlerken eli çenesinde düşünüyor. Düşünüyor ne yapmalı bu öğrencilerle? Nasıl anlatmalı derdini. Söylediği hiçbir söz, hiçbir "o takdirnameleri- teşekkürnameleri kıvırın kıvırın bir tarafa koyun." sözleri, mikrofonu tutuşu bile sonucu değiştirmezken başka bir yol bulmalıdır...

- 1 hafta sonra -


Mikrofonu elinde, güveni yerinde, gerekli çareyi bulmuş okula konuşma yapmaktadır.


" Okula nasıl gelineceğini ben size söylemek zorunda mıyım? Her gün size 'şöyle giyin böyle giyin' demem mi lazım? Kuralları biliyosunuz hala artis gibi geliyosunuz! Artisin ne işi var okulda??


Bunu yapıyorsunuz hep. Bu yaptığınız insanlık mı? "


- 20 dakika önce-

Öğrencilere lafını dinletebilmek için onların anladığı dilde konuşmalıdır. Evet! Masasına bir çay alır ve yeni planını uygulamak için pırıltısı derinliklerinde gizli, donuk gözleriyle bilgisayar ekranına döner...

İlk girdiği yer tabii ki feysbuktur. Herkes tarafından beğenilen ve paylaşılan videoları görünce sinsice gülümser. İlk olarak "sınıf başkanı"nı izler. Hitabet yeteneği ve can alıcı konuşması gerekli etkileyicilik için fikir verir.


Ardından araba bazarındaki gözlüklü amcayı izler. Derdini gençlerin anlayabileceği şekilde anlatmak için gerekli sözcükler bu videoda gizlidir.

Artık ihtiyacı olan her şey elindedir. Konuşmasını yapmak ve okulu kurtarmak için kürsüye yönelir... Mikrofonu eline alır...

14 Mayıs 2010 Cuma

Benim de popom var ama ben onu oturmak için kullanıyorum. Fotoğrafını çekmiyorum.

13 Mayıs 2010 Perşembe

Üzerinde 'Mallar' yazan panonun önünde, sözcüğü ortalayıp iki kişi fotoğraf çekinmekten daha fena bir şey gördüm bugün. Üzerinde;

***Mutlu Yıllar***
2003

yazan bir duvarın önünde klip çekmek. Bi de bunla yetinmeyip çoğaltıp dünyanın 4 bir yanında bu videoyu izletmek.

Bir de kar spreyiyle yazılmış. Çok acıklı.

1 Mayıs 2010 Cumartesi

29 Nisan 2010 Perşembe

Feysbıh Diyalogları

Illustration from "The Writer's Brush"
Sylvia Plath. Self-portrait. 1951
Az önce feysbıhta Sylvia Plath'in sayfasında dolaşırken şunları gördüm...


Helga:
it's bad. (just a young girl akspressing herself)
but it doesnt matter- it was not her gift, words was...

Mac:
words were* hahahahaha

Mac:
and expressing is also wrong haha i dont think words are not your gift

Allah belanızı vermesin..!


Okuduğunu Anlama


Kimya ödevi yapıyorum şu anda. Cep tehlikesi adlı bu güzide kitaptan çıkan soruları yanıtlıyorum. Radyasyon, elektromanyetik dalgalar, cep telefonları, insan sağlığı, beyin yıkama gibi şeylerle alakalı. Ama garip olan bu kitabı okuyup okuyup "Vay anasını" derken kalem kutumun yanında telefonumun -hem de bluetoohtu açık halde- önümde de şarj olan dizüstü bilgisayarın -hem de kablosuz internet bağlantısıyla- açık durması. Okuduğumu anladım ama işime gelmedi. Böyle de duygularımın esiriyim işte.
Edit: İsveçli bilimadamları, tanrım, her yerdeler!

Nokla


Merhaba Sunshine Believer! Bugün okula gitmedim (ders çalışmak bahanesiyle) ve şimdiyse bir fotoğraf paylaşmak istiyorum sizlerle.
Geçen gün Jellyfayşe ve bir tatlı arkadaşımızla daha (Bana intense hediye etti. Daha ne kadar tatlı olabilir ki bi insan?) Maltepe Pazarı'na gittik. Biliyorsunuz şimdi eski Maltepe Pazarı'nın yerinde Malltepe Park yükseliyor. Mall kelimesinin anlamsız kullanımından ne zaman vazgeçecekler bilmem. Koyun Türkçe mis gibi güzel bir isim. İlla bi özentilik olacak. Örn AnkaMall. AnkaMall ne? Mal mısınz olm diyesim geliyor valla. Neyse konudan saptık.
Her neyse. Eskiden beri hep garip bir şekilde Maltepe Pazarı'nda yasadışı işler dönüyormuş gibi gelir. Satıcılar fazla umursamaz ve neşelidir. Bilemedim. Ama geçen gün yeni olanına gittiğimizde bu düşüncem yine depreşti. Çünkü taşındığı için iş yapmayan pazarda satıcılardan başka bir tek biz vardık ve etraf sessizdi. Yine de ilginç bi neşeli hal vardı. Bilemiyorum. Sadece film alırsam porno çıkacak, yiyecek alırsam uyuşturucu çıkacak, katı ne alırsam patlayacak, pijama falan alırsam yırtılacakmış gibi geliyor. Of of.
Neyse işte. O tatlı İntense arkadaşımız orijinalinden güzel kulaklıklara bakarken benim de gözüme eski Nokialar, Siemensler takıldı. 3310lar vardı. C55ler. Neden sadece bu iki markaya takıldım? Çünkü 5. sınftayken en üyük hayalim bir telefonumun olmasıydı ve Nokia'yla Siemens favorimdi. Sonunda beyaz bir Siemens edinmiştim. Sonra da beyaz Nokia yaralı ceylanım işte... Acısı hala diri evet. Ve en son yaralı ceylanın yerini tutamayacak ama gelişmiş özellikleriyle beni cezbetmeyi başarabilmiş yine ve yine beyaz bir Samsung. Dokunmatiklerden. Rotringlerim de beyazdır benim.
İşte ne diyoduk? Ee o kulaklıklara bakmıştı benim de gözüm eski telefonlara takılmıştı evet. Sonra bu fotoğraftaki telefonu gördüm. Son teknolojiymiş öyle söylediler. Nokla! Bu sahte ürünler öyle bir noktaya geldi ki artık "Taklit aslını yüceltir." değil. Orijinaller taklitlerin daha iyi olmasına sebep oluyor. Ne gözlükler gördüm orijinalinden havalıydı. Ne çantalar gördüm orijinalinden sağlamdı. Ama elektronikte bu durum ne akdar geçerli bilemem. Bir arkadaşımın sahte iPhone'una göz gezdirdim ve... olmamış.
Her neyse. Daldan dala atlayarak ve çelişerek yazdığım bu yazıyı sonlandırıyorum. Kafam karışık evet.

27 Nisan 2010 Salı

Adam- Merhaba! Güzellik salonu için bu broşürleri ister misiniz?
Ben- Gerek yok.
Adam- ya...

Ben- İşte lisede ciddi bir şeye kapılmamak lazım, lise aşkları şöyle olmalıdır bıdıbıdıbıdı
Koray- Bak ben sana sadece tek şey söyleyeceğim bu konuda.
Ben- nedir o?
Koray- Sev sevil, güv güven!
Ben- Anladım sanırım...

26 Nisan 2010 Pazartesi

"Bu hakarete daha fazla dayanabileceğimi sanmıyorum Ednan!!"


Jellyfayşe ile yolda yürürken bir fotoğraf stüdyosunun önünden geçtik. Buraya kadar normal. Büyütülmüş, oldukça sıradan bir kızın bir resmi vardı camında. Burası da normal. Ama çok sevgili Sunshine Believer, ama, o fotoğrafa biraz daha dikkatli baktığımızda ne görelim?! Beren Saat.! Senden normal, benden de normal. Yüzündeki pürüzlerin tüm ayrıntısı ve olanca sıradan gülümsemesiyle. Evet evet oydu! (çekim biraz kötü olabilir tabii. Bunu çeken Jellyfayşe bi elinde çantası, diğerinde poşet, diğerinde poğaça ve en sonunda bir telefon ile tam bir Gossip Girl kızıydı.) Tofita reklamını izledikten sonra şaşırmamak lazım aslında. Estetikmiş, aşırı bir kilo değişimiymiş, yok öyle bir şey ama en kötüsünden bir saç modeli ve giydiği şey nasıl da değiştiriyor insanın havasını görüyosun Believer. O yüzden mesela kırmızı wayfarerları takınca değişen yürüyüşüm yadırganmamalı. Veya özel göz makyajımla Jellyfayşe'yi baştan yarattğımda...
Acaba o zamanlarda da topukluyla öyle höldürü höldürü mü yürüyordu?
Demek ki neymiş??
Çirkin kadın yoktur, az makyaj vardır.

"Bugün Tiyatro Var."

Başlıktaki cümle beni heyecanlandırır. Daha önceden de belirttiğim gibi sonsuz tembel bir insanım. Provalar da çoğu zaman yoğun ve yorucu olsa da... Hastasıyım!

Hyena, Jellyfish, Burcu, Erdem, İrem, Alperen, Elif ... öyle diyaloglara, öyle anlara tanık oluyoruz ki provalardan çıktıktan sonra normal şeylere bakış açımız değişiyor. Beyinlerimizin çalışma şekli bozuluyor.

Bakın ne diyaloglar kalmış aklımda...

Tamer hocamız bizi sahneye toplamış, yanında Alperen, getirmemiz gereken aksesuar ve giysileri tartışıyoruzdur. Tabii Jellyfayşe ve ben dinlemeyip kendi aramızda konuştuğumuz için bize azıcık kızar. İkimiz de konuşmaları yarım dinliyoruzdur.

Tamer H- (çarık kelimesini hatırlamaya çalışıyor) Neydi ya adı? Hani ayağımıza giyeriz?
Jelly - Ayakkabı!
Tamer- Bravo Jelly... Keşke hayatın anlamını sorsaydım.

Erdem- Ya ben şu muz çorap nedir bi türlü anlayamadım. Ne bu muz çorap?
Deniz- (çorabını gösterir) Bu!
Erdem- Haaa.

Tamer H- (Alperen'e döner.) Bak bugün ne çok şey öğrendin. Ayakkabıyı öğrendin, çorabı öğrendin...

Yine aynı gün...

Tamer H- Çocuklar şimdi bizim kelepçeye ihtiyacımız var.
Alperen- Bizde var!!11
Herkes- Uuu wooaw anlayalım...

Tamer H- Çocuklar bir de cop gerek bize.
Alperen- Bizde var!11
Herkes- başka neler var sizde Alperen?

Tamer H- Bir de helva yaptırıcaz çocuklar oyunun başında
Alperen- Ben yerim!!1
Herkes- ahaha
Tamer H- Şimdi çocuklar oyun günü 3 oda hazırlıyoruz. Biri kızlar soyunma odası, diğeri erkekler soyunma odası, bir de Alperen için kelepçeli coplu helvalı ayrı bir oda...

Tamer H- Erdem senin cep telefonun var oyunda.
Elif- Ben sana telefon getiriyim evden...
Erdem- Evet valla çok iyi olur. Cep etlefonu pek bulunmuyo bugünler.
Elif- ...:)

Bugün de Ölü'yü oynuyoruz. Replikler karıştı. Her zamanki gibi :P

Deniz- Dede bizi lunaparka götürseneee
Güneş- Olur mu kızım hiç
Ben- Ama biz de çok küçüğüz! (???)
Güneş- Ne?!

Burhan ve Tarhan... Favori ikilim.

Tarhan
Asıl replik- Biri tuttii öbürü fruttiii zabaa kadar. (Evet sansüre takılmamak için elimizden geleni yapacağız.)
Söylediği- Biri tuttii surutttii zabaa kadar
Tamer H- Evet yeni bir yöntem bu da. Tuttu surutti...

Görülen o ki izleyenlerden çok biz eğleneceğiz. :D Tüm Sunshine Believerları bekleriz oyunumuza :)

24 Nisan 2010 Cumartesi

23 Nisan 2010 Cuma

Başlık Atmak

Feysbıh ne güzel şeysin sen. Güzelim bloga dönmek için aradığım ilham perimi sende bulmak.

Efendim ben açıp bakmak insanların profillerini. Bakmak, okumak... Ne görmek?! Herkes her fiili mastar halinde kullanmak.

Örn. "Seni çok özlemek. Eğlenmek, çok eğlenmek. Sıkılmak, ama yine de eğlenmek."

Olum siz mal olmak? Türkçe fiil çekimlemeyi bilmemek? Bana öyle gelmek ki bu tür cümlelerin sonunu şöyle getirmek...

Örn. "Seni çok özlemek. Eğlenmek, çok eğlenmek. Sıkılmak, ama yine de eğlenmek. Imm siz Türkler nasıl diyorr? Ben bilmemek sizin dil?"

Feysbıh yuzırları lütfen bir an önce kendilerine gelmek, benim sinirlerimi tepeme çıkarmamak.

Dark side'a geçmek ben zaten... Feysbıh ırısbısı olmuş olmak... İçimde kor olmak... Allah belanızı vermek!

Sexy Back

Merrhaba Sunshine Believer! Evet ekrana bir kaşın yukarıda bakıyorsun değil mi? Aklından geçenlerse: "Nassı yaa?!" Biliyorsunuz ya da bilmiyorsunuz, bir takım tıkanma ve kişisel bunalımlar sebebiyle uzun süredir yazmıyorduk. Ama sonra dedim bırakılır mı bu blog? Bu yaptığımız insanlığa sığar mı?

Döndüm ben. Kendi adıma konuşayım, diğer hayvanatlar da insanlıklarını sorgulasınlar :P.

23 Mart 2010 Salı

Post to Say Goodbye

Naber Lan Bilog?

Aslında veda konuşmalarında pek iyi değilimdir. O yüzden hemen bitireyim. Şu dönemde sana daha fazla yazabileceğimi düşünmüyorum. Belki biraz ayrı kalmak ikimize de iyi gelir falan filan...

Hyena.

20 Mart 2010 Cumartesi

LC Waikiki

Sevgili Sunshine Believers! LC Waikiki tıpkı Adıyaman Çiğköftecisi gibi (ya da Nasrettin Hoca'nın kazanı gibi) doğurmakta, yumurtalamakta, o yumurtalarını sağda solda bırakmaktadır. Ankara'nın güzide semtlerinden biri olan Aydınlıkevler'de dahi açılıyo kendisi. Bir Aydınlık çocuğu olarak bu habere fazlaca şaşırmış bulunmaktayım. Açıldığı yer ise Aydınlıkevlerlinin lokanta görmeye alışkın olduğu bir köşe başı. Yakında 'Bu maymunu görmediğiniz yerler mağazamız değildir.' şeklinde resimli tabela da asmaya başlıycaklar sanırım. Ne diyelim hayırlı olsun. Yapılan bu yenilikle kapıda kalma olsalığımı tavan yaptırtan yetkililere teşekkürü borç bilirim. Borç yapmayı da severim ben yalnız. O öyle kalsın. Saygılar.

Facebook Falları

Hayvanatların çılgın balıkları olarak Goldi ve ben fala bek bi düşkünüzdür SB. Her türlü fala bakmaya çalışır, kendimizi bilmezcesine yaptığımız yorumlara dahi inanırız. Benim ebedi uykuda olan üçüncü gözüm Goldi'de böyle hafif çapaklı bi şekilde bazı zamanlar açılır ve öyle yorumlar döktürür ki ağzınız açık kalır. Fakat (goldiden bahsederken 'fakatlamamak' ne mümkün) her zaman karamsar ve kötü yorumlar yapar kendisi. halbuki facebook falları öyle mi! Bak bakalım sihirli küreye, sor bakıyım falcı teyzeye. Ha bide 'tabi ki falcı abla' vardı. Onu zaten bi türlü çözemedim. Tabi ki derken? Neyse zaten karşımızda bi sorun yaşadığında 'Hak aksi' şeklinde rapor veren bi site var. Hesabım olmamasına rağmen bu kadar çok şey bilmem de ne kadar ironik. Şimdi gördüm de Falcı Teyze kızın birine 'Yakında hamile kalıcaksın' demiş. Bu programın vereceği yanıtları ben ve goldi gibi 'dalgalak*' (dikkatinizi çekerim 'N' değil 'L') yazıyor anlıyamadım. Sonuçta fal bir umut kapısıdır. Yapmayın etmeyin. ''Fala giden fallanır.**'' dedirtmeyin. En iyisi şöyle 'Mutlu olucaksın', 'Her şey möhemmel olucak.', 'mutluluktan (ya da poponda çıkan çıbandan) yerinde oturamıycaksın' filan diyin de size tıklayıp güzel şeyler duymak isteyecek kadar müşkül durumdaki gençleri elleri boş döndürmeyin. Hassasım. Bu benim için toplumsal bi mesele. Ey türk gençliği! Olmadı gelin ben fal bakıyım size. Şöyle anlatım bozukluğunu tavan yaptıraraktan bi tabela hazırlatır kapıma asarım da. ''Üzüntüsüz fal bakılır.''

*dalgalak: dalga geçmeyi seven. hayatı 'aman yea' kıvamında yaşayan.
**fala giden fallanır: (çevirmenin notu) yazar okuyucunun yorum gücüne bırakmıştır.
Hayatım öyle rutin(!) öyle rutin ki bi hareketlilik gelsin diye okuldan eve döndüğümde uyuduğum 1 saatlik 'okula lanet' uykusunu gidip taaa Oran'da oturan teyzemlerde uyudum. Ha bide yemek yedim. Sonra döndüm geldim.

19 Mart 2010 Cuma

Kan Sıçramasın

Ben bunu kişisel Tumbolare'me koyardım ama kıyamadım.

18 Mart 2010 Perşembe

Bir Garip Aile

Eskişehir'de yaşamakta olan dayımlarla Es-Es izlerken geçen bir muhabbeti anlatmak istiyorum sizlere.

dayım: (televizyonu işaret ederekten) aha aha. işte tam burda. çekim yaparken bütün halkın geçmesine izin verdiler. biz de ordaydık!
annem: aa hadi ya. sizi de görücek miyiz abi?
dayım: yok hayır biz geçmedik. biz durduk geçenleri izledik. ya işte biz bu sahneyi televizyonda yayınlanmadan önce izlediydik.
.....

Saygılar.

17 Mart 2010 Çarşamba

Felsefeye Çağrı... Son Çağrı

Efendim bu yazıyı görünce 'Aman canım bu çılgın balıklar da bu günlerde tutturdular bi hayat felsefesi gidiyo' diyceksiniz. Demeyin. Benim bu 'başkalarının düşünceleri'ne bakış açım biraz değişik. Ne 'A felsefe mi bayılırım' diyebilirim ne de 'Felsefeye kafam girsin' insanlarındanım. Fakat bunun geyiği aramızda sık sık döner. Sırf Tm'ci olduğum için bir çok insandan 'Felsefeyle ilgileniyo musun?' sorusunu duymam ve onların beklentilerini karşılayamamam ise benim için üzücü. Neden 'Burger mı Hacıoğlu mu?' ya da 'Trevanian mı Marquez mi?' gibi sorular değil de felsefe? Moda bu mu da benim haberim yok? Bide o kadar çok insan tanıyorum ki her saniyelerini 'entellektüel' muhabbetlerle harcıyan. Dedikoduları nasıl olur merak içerisindeyim. ''Melisa'nın üzerindeki kendisine hiç yakışmamış olan mavi kazak grinin karamsarlığına hiç uymamış. Üstelik bu kızın gelecekten umutları olduğunu gösteren kumral saçları var. Bu konuya X adlı düşünür Y isimli kitabında şu şekilde değinmiş....'' Ya işte böyle Sunshine Believers. Geçen Goldiyle oldukça elit bir şekilde gerçekleşen çekiştirme seansarımızda bu tip insanlar üzerine baya kafa yorduk. Ne yerler? Ne içerler? Facebook'ta hayran oldukları ünlüler kimdir? Ve en önemlisi bunlar ne dinlerler? Bu önemli soruya bulduğumuz cevap ise bizi bizden aldı, gülmekten çatlattı. Efendim bunlar ''Düşüncelerini'' dinleyip, birbirlerine dinlettiriyolar bizce. Düşünsenize yeni okuduğunuz bir kitap sizi çok etkiliyo ve bu konu hakkındaki görüşlerinizi kaydedip okulda işte çarşıda pazarda dinliyorsunuz ve dinletiyorsunuz.
Bu arada bu yazı yanlış anlaşılsın istemem. Bilgili insanlara saygımız her zaman büyüktür. Ancak iş özenme boyutlarında yaşandığında komik olmuyo mu sizce de?

Don't upset the rhythm bebeyim!

16 Mart 2010 Salı

Yattı Goldfish Yan Gider




Merhaba Sunshine Believer! Aşağıda Jellyfayşem hayat felsefesinden bahsetmiş. Benimki de onunkine benzer. Ama benimsemeni önermem. Yapmazsın sen zaten akıllı bi Believer'sın.

İlkokul olsun, ortaokul olsun lise olsun genel bakıldığında hep kötü bir öğrenci oldum.

Anneme ev işlerinde hiç yardımcı olmam, 1-2 şey dışında pek yemek yapamam.

Genel olarak istikrarlı bir insan sayılmam. Çok heves ederim sonra söner hevesim.

Başladığım işi bırakın başladığım şarkıyı sonuna kadar dinlemekte problem yaşıyorum.

Yanlış bir şey yanlıştır. Yapmayacağım anlamına gelmez.

Zaman sonsuzdur.

Şimdi hayata dair bu çıkarımları yapmama sebep olan hayat felsefemi 2 cümlede özetliyorum.


"Yattı balık yan gider."
"Üşeniyorum öyleyse yarın."

Bi de Atiye! Fanınım hayranınım n'olursun Ankara'ya gel. Oh rahatladım... Evet Atiye'yi çok seviyorum tamam mı?

14 Mart 2010 Pazar

13 Mart 2010 Cumartesi

Herkese Bi Halley Banaysa Bi Harley

Sınavları düşünmek içimi kıyıyo. Çalışsam belki içim acımıycak ve mutlu mesut hayatımı devam ettircem. Ama pazartesi günü bir tm'cinin hayatının atardamarı olan derslerden coğrafya ve matematiğin okulun çıldırmış zümrelerince hazırlanan sınavları var... ve ben hala bilgisayar karşısında oturmaktayım. İçim yanıyo içim, kor var ateş var böğrümde. Umursamadan otursam buranın tadını çıkarabilcem belki ama bi yandan onu düşünerek yaşıyamıyorum anlıyomusun beni Sunshine Believer ha! Goldfish ha! Hyena ha!

MF'ciler oturmuş 'Dehşet Treni' adında, trende film boyunca yaşanabilcek tüm dehşetin bir anda verilmiş olduğu garip filmler izlerken bu bize müstehak mı? (adamların fizikleri kimyaları biyolojileri var ben hala konuşuyorum bu da ayrı bu durum) Dershanediki kızlar ''Hocam hiç çalışmıyoruz ama işin kötüsü yapıyoruz... Yaptığımızı görüp çalışmamaya devam ediyoruz'' diye akındırlar. Artık ne kadar Adanalı gibi konuşabilirsem bunu kullanıp 'Kız sen manyak mısın?' dememek için zor tutum kendimi efendim. Ne güzel çalışmadan yapabiliyomuşun işte kullansana bunu! Derste dersle alakadar olup geri kalan hayatında koşup eğlensene gezsene tozsana!



Böyle kendimden geçip insanların tıkış tıkış olduğu bir barda Vega'dan 'Tamam Sustum' u söylemek gibi bi arzum var şu sıralar zaten. Kalabalık diyince aklıma da direk belediye otobüsleri geliyo. 'Büyük' yönetici, gülüşüne kurban olduğumuz (!) İ. Melih'ciğim otobüslerde uygulanan indirimi ve mahkeme kararını 4 günde kırdı ve eski fiyatlara geri döndük. Brava yani gerçekten. 5 günlük indirimli olarak kullandığımız otobüslerde resmen 'dışkı' yerine konduk o ayrı zaten.
1.gün halk otobüsleri durumu protesto etti, belediyeler sayısını azalttı ve bi duraktan öbürüne 10 dakikada gitmek için elinden geleni yaptı. Camlara astığı yazılarda Tüketici Hakları Derneği'ni suçladı, kınadı. Vatandaştan 'özür' diledi. Hele otobüsten inmek için kapıya doğru yöneldiğimde bi çok insanın arasında kaldım ve bi yere tutunmadan ayakta kalabildim!
2.gün halk otobüsleri sahalara geri döndü. Öğrenciden de ısrarla tam bilet ücreti almaya çalıştı. Mor bilet verdi.
Ve bugün eski ücretlerine geri döndüler. Aman ne güzel.

Adanalı Esmer Turan'ın da dediği gibi; Sarmıyo Artık Yaşamak, Azraille Oturup Zar mı Sallasak Hacııı ???

Neyse. Ünlü düşünür Burkay'dan bir alıntıyla bitirmek isterim 'Hayat boş, pompala coş!'

9 Mart 2010 Salı

Hayattan Soğutan Şeyler

Şu an evde bir yandan çikolata yiyip bir yandan MTV'de Non Stop Music dinleyerek keyif yapıyorum. Sabah dişçiye gittim ve yaşama sevincimi söndüren şeyler gördüm.

İlkokula giden minik bir kız kanal tedavisi için adının söylenmesini bekliyordu. Çok tedirgindi ve yeşil tişörtünün kenarını çekiştiriyordu. Annesinin arkadaşı geldi ve

Kadın - Hayırdır tatlım neyin var? Dolgu filan mı?
Çocuk - Hayır kanal tedavisi yapıcaklarmış.
Kadın - A-aa bu yaşta kanal tedavisi olman 18 yaşında takma diş kullanman gibi bir şey... Hahaha

Çocuk birkaç saniye şaşırmış ve üzgün bir şekilde baktı kadına. Kadın anlamadı nasıl üzüldüğünü çocuğu. Çocuk yeşil tişörtünün bir düğmesini koparıverdi. Gözleri doldu. Bu sırada adını söylediler ve içeri girdi.

Neden öyle bir şey söyledin kadın?

Ben de o yaşta kanal tedavisi görmüştüm!

8 Mart 2010 Pazartesi

Hepimiz Sürrealistiz!

  • Şu adamın bir sürrealist olması.
  • Biz zavallıların paralarını alıp, süper dandik parklar bahçeler, köprüler yapıp bize geri sunması yetmeyip biz bunlara karşı çıkınca bize püskürmesi, tatile, üst katlara, akrabalarımızın yanına yollaması, yıkandığımız suyu kullanmamızı istemesi, yetmezse balonumuzu patlatmakla tehdit etmesi
  • Buna rağmen artık markası haline gelmiş gülüşünün yüzünden hiç gitmemesi
  • Bazen bana son gülen hep o mu olacak diye düşündürtmüyor değil.
  • Melihciğim direnişimiz devam edecek sevgili belediyen 41.5 trilyonluk borca girdiyse de kusura bakma o paralar da zamanında bizden çıkmıştı.

Adi Pislikler

"Adamlar yapmış abi yeaa" yorumuyla bu süpersonik şeyleri seninle paylaşıyorum sevgili Sunshine Believer.

And the Oscar goes tuuuuuu Chrsitoph Waltz! Aylecek hastayız.

Devamı için:

http://forum.expressobeans.com/viewtopic.php?f=32&t=48620







6 Mart 2010 Cumartesi

Arkadaşlık Levelları

Yeniden merhaba Sunshine Believer! Şimdi de yine Jellyfayşemle yaptığımız muhabbetler sonucu ortaya çıkmış Arkadaşlık Levelları'ndan bahsetmek istiyorum.

Hayatımıza bir sürü insan girer. Kıllı olsun kılsız olsun. Veya bir grubun içine gireriz. Ama işte bi insan olur kanımız hemen kaynar ve geçirdiğimiz zamanla farkında olmadan level atlamaya başlarız. Jellyfayşemle tüm levelları atladık. Hyena ile ise levelless bir ilişkimiz var. Yani, seviyesiz...

* Yeni tanışılır. Müzik muhabbeti, ne dinlersin? ne izlersin? nelerden hoşlanırsın? Yakınlaşmaya başlamadan önce kritik soru gelir. Adıyaman mı yoksa Burger King mi? Burger King seçilirse yavaşça seviye atlanan bir ilişki serilir önünüze. Adıyaman seçildiyse paldır küldür atlanmaya başlanır levellar yeni bir günışığı inanırıyla...

* Beraber yemek yenildiği an başlar levellar akmaya. Akan salyalar ve soslarla başlar hemde. Ağzın kenarından damlayan her bir narekşisi damlası yakınlaştırır sizi. Gergin beyinleri çözüverir. Her bir ağız şapırtısı bir basamak görevi görür sizi günışığna taşımak için.

* Yemek yerken konu döner dolaşır 2 yere gelir. Ya kıl tüy ya da cinsellik. Genellikle yeni tanışılan biriyse kıl tüydür mesele. Mesele rahatça konuşuldu, en kuytu köşelerdeki gizlilikler ortaya serildiyse tebrikler Level atladınız! Bu konuya girilmediyse seviyeli ve kültü dolu sohbetlere devam edilir.

* Konu döndü dolaştı -ama uyarıyorum erkek muhabbeti gibi bir cinsellik değil! seviyeli bir cinsellik! lütfen!- cinselliğe geldi ise level atlamaya devam ediyoruz. Bizim hayvanatlarda değişik tercihler her zaman sempati uyandırır. Merak uyandırır. Yeni levelların önünü açar. Klipler, kitaplar akar gider bu aşamada. Lady Gaga'ya değinilmediyse sayılmaz o muhabbet!

* Sonra temel konuları hallettikten sonra özele ulaşmak ister zihinlerimiz. Aşk hayatı bir harita misali ncelemeye alınır. Ama gerçekten level atlamaksa amaç her türlü kalp kırıklığı anlatılmalıdır. Böylece ben de anlatırım, jellyfayşe de anlatır. Hyena anlatmaz o dinler. Yine filmlerden replikler ve şarkı sözleri akar gider konuşmanın bu kısmında. Tebrikler Level atladınız! Ama bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Ağlanıp zırlanan aşamada espri yapılabiliyorsa, level atlamaya susamış ilişki bunu kaldırabiliyorsa bonus! 2 level birden atladınız!

* Zamanla taraflar birbirini tanımaya başlar. Hangi konuda espri yapılmamalı, hangi konu açılmamalı, hangi konuda ne düşünülür, ne beğenilir. (mesela jellyfayşeye gelip "Muse hep aynı işte pek bi numaraları yok." demeyeceksin arkadaşım. Levelları başınıza yıkar valla.) Nelere önem verir? Mısırını nasıl yer? Cevaplar Kitabı'na en çok hangi soruları sorar? Derslerle arası nasıldır? Twitter, last fm, feysbuk, Sunshinebelievers? Arası nasıldır? İçkisi var mı? Sigarası var mı? Fetişi var mı? Kime gıcık olur? Edward mı Jacob mu? Yemekteyiz'deki kadın Eva Longoria'ya mı benziyor yoksa Penelope Cruz'a mı? Ortaokulda Evanescence mi dinlerdi Avril Lavigne mi? Hayatı çözmüş müydü yoksa Avril Lavigne dinlemeye devam mı ediyordu? Ezgi Cafe'ye gitmek mi gitmemek mi? Kıllı ve fevri mi? Kılsız ve mesut mu? Okulun basketbol veya hentbol takımından biriyle bir geçmişi var mı? Nedim Namdar'dan dayak yedi mi? Alicia Keys'i tanır mı? Canon mu Nikon mu? Lady Gaga dinler mi? Beatles sever mi? "sonuna .mına koyim geyikleri" ne katılabiliyor mu? Kaç dilde seni seviyorum diyebilir? Neden Nasıl? Zıtlıklar birbirini çeker diyor ve bu maddeyi bitiriyorum.

* Jacob Team! Yeah!

* Beraber konsere gidip hoplayıp zıpladın. 1 level daha!

* Çapağını temizlediğin anda 5 level atladın. Gözlerimle gördüm bunu ben. Arkadaşlığa bakış açım değişti.

* "Türkçedeki en güzel kelime" muhabbetinde sınırları zorladın. 1 level daha.

* İçinden kopup gelen, kimseye söyleyemediğin bir şeyi itiraf ettin. 3 level. Karşındaki seni yadırgamadı ve sana katıldı. 5 level.

* Kendinden geçmiş dansederken yakalandın. 2 level. O da sana katıldı 6 level.

* Buradan sonrakiler hemcinslerle üzgünüm...

* Bir geceyi beraber geçirdin. Uyku sersemiyken aklından geçen her şeyi anlatmaya başladın. 5 level. Uykunda sayıklarken duyuldun. 10 level.

* Makyaj yapmaya heveslendiniz. Bir gözü mora diğer gözü yeşile boyayarak eğlendiniz. O sırada bir şeyler oldu o gözleri unuttunuz ve akşam 10 suları dışarı çıkıp gezmeye karar verdiniz. (Oha) Elinizde yiyecekler rengarenk gözlerle müziğe uygun garip danslar ederek gezer ve en iğrenç geyikleri çevirirken eski sevgilinizle karşılaştınız. Sona yaklaşıyoruz evet.

* Birbirinizi belli oranlarda cıbıldak gördünüz. En az 70%. Veya beraber denize/havuza gittiniz. 5 level daha.

* Beraber ağda yaptınız. Kıl tüy muhabbetine uygun olarak. 10 level!!!

* Ve sona geldik. Beraber sarhoş oldunuz. Çok güzeldi ve evet çok gevezeleşip her şeyi döktünüz.
Tebrikler! Artık level ötesi bir ilişkiniz var! Hatta durun! Siz kardeşsiniz!

Jellyfayşe seni çok seviyorum.

Kıl Tüy

Önceki yazının genel halinden sonra blog kaldırır umarım düşüncesiyle kıl tüy konusu açmak istiyorum Sevgili Sunshine Believer. Ama çok konuşmayacağım çünkü -tecrübe konuşuyor burada- Hangi Türk evladına gitsen ve kıl tüy muhabbeti açsan o muhabbet saatler sürer. Arkadaşlık levelları atlatır. Akla hayale sığmayacak yöntemler fısıldanır. Sorunlar herkesin sorunları olur, efsaneler yayılır. Bir insanın kıllarına bakış açısı onun kişiliği hakkında çok önemli bilgiler verebilir.



Kıllı ve Fevri: Tanıyorum ben bu adamı. Var bunlardan. Kıllı. Mamutla karşılaşsa mamutu utandıracak kadar kıllı. Ve fevri. Hayvanat bahçesinin bağrından kopmuş kırmızı popolu yüzsüz bir maymun kadar fevri. Gözleri aslında görmez. Kıllarını göremez. Öfkesini göremediği gibi. Öfkelendiğinde her şeyi yapabilir ve tahammül katsayısı düşüktür.

Kılsız ve Mesut: Bunu da tanıyorum. Yeterli olgunluğa erişmiştir. Kıllarına bakmış, onları görmüş, kabullenmiş, takdir etmiş ve dostça onlarla yolunu ayırmıştır. Mutludur çünkü ak paktır. Günışığına inanır. Güneşi görmüştür. Bir takım yerleri.

Goldfish: Tanımsızdır. Az önce yazdıklarına bakması, onları görmesi ve kabullendiği takdirde Esra Erol seyircisiyle başbaşa bırakılması gerekir. En kötü esprim sizin için geldi Sunshine Believer!
Herhangi bir kalabalık cadde veya mekanda olduğunuzu düşünün. Etrafınızda bir sürü insan var. Farklı suratları ve tanımadığınız ifadeleriyle yanınızdan geçiyorlar. Sizse yabancı başka bir surat olarak kendi düşünceleriniz ve dünyanızla duruyorsunuz aralarında. İnsanlar var, siz varsınız. İşte o kadar.

Sonra gözlerinizi üzerine çeken biri beliriyor insanların içinde. Tanıdığınız biri. Sevdiğiniz biri. İsmini bilmeniz değil onu tanıdık yapan ama. Yürüyüşünden ne hissettiğini, ifadesinden neler düşündüğünü, üzerindekilerden nereye gittiğini, ne hayaller kurduğunu, nelere güldüğünü, nelerden kaçtığını, nelerin onu mutlu ettiğini bildiğiniz birisi. Yüzünü, ardından kafasının için görebildiğiniz biri belirdi bu kalabalığın içinde. Hemen görüverdiniz onu çünkü o bir renk. Renklerini çözdüğünüz bir ışık. Gördünüz ve ona yöneldiniz. Onu görünce size çağrışımlar yapıyor. Onu görünce aklınızın içine giriveriyor. Onu gerçekten seviyorsunuz. Diğer insanlarsa hiçbirşey ifade etmiyor. Nasıl görünüyorlarsa o kadar. Ama o çağrışımlara sebep oluyor. Başka kapılar aralayabiliyor.

Yanına gidiyor ve ona gülümsüyorsunuz.

"Yüzün, ampulü patlamış gökkuşağı."

Bu cümle bütün bu hissettiklerimi özetledi işte.

http://surrealismus.blogspot.com/2010/02/lise.html

4 Mart 2010 Perşembe

Nakata


Dünyanın ucundaki kediler
Giriş taşı izin verirse
Dünyayı terkedebilirler
Haruki Murakami'nin
Sahilde Kafka'sını okuyun

Cry Me A River

Hüngüüüür...
Hüngüüüürrr...
Hüün... Hüüün...
diye numaradan ağlayan bir teyzem var.
Bazı şeyler aile arasında kalmalı belkide

Söyleyeceklerim Var!

Yazmam gereken bir dolu şey var. Mesela ballandıra ballandıra anlatacağım bir Oi Va Voi konserim, sövmem gereken bir "yakın" arkadaşım ve eğitim sistemim, dahası zihnimi kaydıran düşüncelerim var ama bilgisayar diye bana kakalanan şey o kadar mal ki...
O yüzden blogu doldurmak yerine daha fazla saçmalayabileceğim yerlerde alıyorum soluğu...

Mesela söyleyeceğim şey 140 karakterden azsa yazıver gitsin Twitter'a. Yok daha mı uzun veya ilginç bir resim ve bir iki cümlelik bir yorumun mu var? Koy Tumblr'a. Zaten koyacak müziklerimin ve resimlerimin bulunduğu biricik, minicik içi dolu ffffoundcuk harddiskimin yanması gibi bir durum söz konusuyken. Yeni oyuncaklarımdan sıkılır sıkılmaz soluğu burada alacağım ama...
Çok fazla seçenek de tıpkı çok az seçenek gibi işleri karıştırı(yo)r.

Hıyat negzel del mi?

Bardak




Görmemişin biri bi site keşfetmiş...

Sıradan Haller

3 Mart 2010 Çarşamba

Daha 17

Doğum günü pastamı tırtıklarken dolgum düştü,
Moralim hali hazırda pek düzgün sayılmaz.
Suçu müzikte aradım ben de
Çarem şimdi ffffound'dur dedim.


Sevgili Hyena, benim Tumblr'ım yok. O yüzden aklımdan geçenleri hemencecik yazıverdim. Sen de kendine gel, Sunshine Believers'a yani evine dön. Nazan'ı bile geçerek "Come to yourself! This is your home. Where the hell are you?" diyorum.

2 Mart 2010 Salı

SB senden özür diliyorum!

Sevgili SB, biliyorsun ki günde bilmem kaç tane soru çözmek mecburiyetindeyim. Önümüz sınav. Eve yorgun geliyorum. Gitarımı bile elime alamayacak durumdayım. Seni ihmal ettiğimi biliyorum ama takip etmeyi bırakmadığımı bilesin. Olaya Blaze Of Glory ile el atıyorum.




Bon Jovi - Blaze of Glory

Goldi'ye Şarkılar

Evet blogumuzun nacizane yazarı, hayatımın günışığı, gerçek anlamda kardeşim diyebilceğin yegane insan kısacası benim sunflower'ım... Bugün mü doğdun sen! Aman ben seni yerim! Her neyse iyice facebook mesajına bağladım ki benim facebookum bile yok. Bir 1993 2 Mart günü dünyaya gelen goldfish'imiz bugün 17sine girdi hayırlısıylan. Ortalama Türk kadını ömrüne 71 yıl uzakta imiş kendileri. Doğum günü vesilesiyle ben de kendilerine bi kaç şarkı uyarladım. Burdan da söylemek isterim.

''İyi ki doğdun nananana gördün mü 17 oldun! Erkekler hep peşinde ama aklın derslerde, sınırı zorluyorsun. İyiki doğduuun lalalala gördün mü 17 oldun. Özgürsün kanatlandın, durmadın ayaklandıni koşup ilerliyorsun. Kalaman hayatın köşesinde, o zaman neşesi neresinde? Koysalar önüne bariyar de sevgili de yaparsın metres de! Erguvan'ın var en zor gününde. Merak etme her gününde. deseler geçecek bu heves de ... bitmez de!''

''Daha 17, 17, 17... 17'ymiş...''

''Ben daha 17'yim. Ya hepsi ya da hiç biriyim. Sanma ki bu son 1 sene de ya kimse ya da birisiyim.''

''2010da 17 2011 de 18 hoşuna da giderse bedava.'' (tamam bu kötü oldu)

''Hey 17li 17li! Adana yolları taşlı!''

''Saydııım 17 oldu.''

''Your 17 on fire''

''17 steps''

''Yalnızca ben, 17 olan sen.''

İyi ki doğdun bitanecik Goldfish'm. Nice mutlu senelere.

28 Şubat 2010 Pazar

That's What I Call Rezillik!


Seçmeler

Jellyfayşemle bugün yaptığımız sohbetten.

"Güzelliğe inanmıyorum ama bi çekicilik var."

Goldfish

Altında yatan anlamı daha geniş bir zamanda açıklayacağım Sevgili Sunshine Believer.

Destiny


"İnsanın ne yapsa da kaçamadığı bir kadere inanmıyorum. Ancak hiçbir şey yapmazsa kaçamayacağı bir kadere inanıyorum."


G. K. Chesterton

Veda(film)

Zülfü Livaneli'ne ne kadar teşekkür etsem az kalır. Gerek müzikleriyle gerekse efektleriyle harika olmuş. Muzaffer insanı ve yaveri Salih Bozok'u selamlıyorum. Emrindeyiz Paşam!

İşte size fragman




Veda Trailer

26 Şubat 2010 Cuma

Cevaplar Kitabı


Biz hayvanatlar ne zaman ki çaresiz kalırız, ne zaman ki soru işareti şeklindeki kurtçuklar beynimizi kemirir, o vakit ayaklarımız Dost'a yönelir. Ellerimiz Cevaplar Kitabı'na uzanır. O Cevaplar Kitabı asla ama ASLA satın alınmaz. O Dost'tadır, bizi bekler. Sadece bizi beklese keşke. Derdi olan kitaba gittiğinden resimde de gördüğünüz gibi ellenmiş, sömürülmüş, görmüş, geçirmiş. En sonunda "Çok ellediler bu kitabı, ambalajlayalım bari. Soruylan değil paraynan." demişler ve fotoğrafta da gördüğünüz gibi onu paketlemişler. Sizce de düğününde kırmızı kuşak takan bir sokak kadınına benzemiyor mu?


Sen bir tanesin Cevaplar Kitabı. Hayatımdaki kritik kararlarda en son sözü o söyler. Hiç beni pişman etmedi. Şimdi onunla muhabbetlerimizi aktaracağım. Biz -yiz, Cevaplar kitabı da +


- Bu dergiyi almalı mıyım? (18 YTL)
+ Boşuna para harcamak olur.

- ODTÜ'yü kazanabilecek miyim?
+ İyi niyetli çabalarına devam et.

- Beni seviyor musun?
+ Tekrar dene

denerim...

- Beni seviyor musun?
+ hayır

- Beni seviyor mu?
+ süşretmeyi bil

- Bana istediklerini mi yaptırmaya çalışıyorsun?
+ şüphen olmasın

- Ellendin mi?
+ belki

- Seni elleyebilir miyim?
+ Boşuna para harcamak olur

- Evlenecek miyim?
+ babana sor

- Evlenecek miyim?
+ şimdi değil

- Evlenecek miyim?
+ seçeneklerin çok olması da az olması gibi sorun yaratabilir

- Sevgilim olabilecek mi?
+ gülüp geç

- Sevgilim olabilecek mi?
+ hayalgücünü kullan

- Sevgilim olabilecek mi?
+ 1 yıl sonra bunun bir önemi kalmayacak

- 1 yıl sonra ölecek miyim?
+ evet

Yanlış Anlamalar

Gün olur Tatarfish'in karnı acıkır. Midesinden gelen gurultuları dindirmek için Burger King'e gider ve olaylar gelişir...

Menü istemez, yalnızca bir tavukburger alır.

Burger King - İçecek alır mıydınız? Tek sandiviç mi?
Datarfish - .... efendim?
B.K. - Tek sandiviç mi?
Datarfish - (yanlış anlama burada devreye girer. Sevgili Datarfish bu soruyu "Sex On The Beach mi?" diye algılayınca tabii işler karışır. İçi fesat bu kızın :P) ... Ne demek istiyorsunuz ha?
B.K. - tek san-di-viç mi?
Datarfish - haa. evet tek sandiviç :)

not: Sandiviç Türkçe nasıl yazılıyor? Böyle mi? Sandiviç?

Sinir Krizleri Dönemi

Şu anda evde bilgisayarımın başında oturuyor olsaydım yazacağım şey çok farklı olacaktı muhtemelen ama işe bak ki bilgisayarım dünyanın en yavaş bilgisayarcısının eline düştü. Adam o kadar yavaş ki yangın çıksa o bir adam atana kadar tüm Ankara yanar o derce. Saatte 4 metre(tehlike anında) hızla hareket eden tembel hayvan onun yanında Usain Bolt kalır. Nefretimi kustum gidiyorum.

24 Şubat 2010 Çarşamba

Bir Gün Bir Gün Bir Çocuk

Bilinçaltımdan, bilinç alanına doğru fırlayan şarkılarla daha yeni yeni anlıyorum ki bizim çocukken anaokulu ya da kreş gibi ortamlarda öğrendiğimiz şarkılar çok saçma. Anlamını sorgulatmadan koro halinde söyletmişler. Bilmem hatırlar mısınız şöyle bi şarkı vardı;

''Dağlar ardında bir orman varmış. Orda bütün insanlar mutlu yaşarmış. Bir insan gelmiş. Çok da zalimmiş. Vurmuş bir bir onları, kesmiş ormanı. Yağmur yağmamış, güneş doğmamış, o zalimin sonunu gören olmamış.''

Bi kere melodisi ölüm marşından bile daha iç bayıcı olan bu şarkıda 'Ormana dalıp köylüleri katleden bir ZALIMın yaşamı ve yaptıkları' hikaye edilmiştir. İyi de neden küçük yaştaki çocuğa böyle bir şey öğretilsin ki? Hadi tuttun öğrettin diyelim bari oynak bi melodi koysaydın ama dimi. Direk zombi seslerimize bürünerek bu aptal şarkıyı söylerdik. Sondaki harfler hep uzatılırdı. (daaa,mııış... gibi gibi) En kısa zamanda bu gibi hatıraları silmek istiyorum. Bu şarkı cidden fena.

22 Şubat 2010 Pazartesi

Kedi İnsanı, Köpek İnsanı. Hani Bunun Lisanı?

Kadınlar garip yaratıklar. Tabi etrafımızda bu resimdekiler gibileri de dolaşmıyor. O yalnızca iç yüzü. Ha bu arada resme 3saniyeden fazla bakarsanız kedilerin lanetini üzerinize çekersiniz. Özellikle şu son günlerde her yerde tartışan, kapışan hatta yarışan kadınlar görüyorum. Özellikle 'otobüs versiyonları' pek bi eğlenceli. Boşalan yere avına yaklaşan akbaba sinsiliğinde ve sessizliğinde birbirlerinden habersiz ilerliyolar. Sonra aralarından en atak olanı orayı kapıyo. Yani binevi sandalye kapmaca. Fondan müziği de ben sokuyorum. Şöyle oynak Serdar Ortaç ritimleri ya da Atiye'den 'Salla'. Oturan oturuyor tamam ama peki ya ayakta kalan? Hırslanıyor, dişlerini sıkıyor, rakibesinin arkasından tırnaklarını çıkarıp gözlerini kısarak ölümcül bakışlar atıyor. İşte bu esnada hemcinslerimden nefret etmeye başlarken oralardan göğsünü kabartarak centilmen olduğunu ilan eden bir erkek kalkıp ayaktakine yer veriyor olay da böylece kapanıyo. O noktadan sonra kadının yüzüne bakmak için kafamı filan eğmem gerektiğinden ilgilenmiyor, arkamı dönüyorum. Ama bu olay bana erkeklerin kadınlar konusunda ne kadar kör olduklarını bir kez daha kanıtlıyor. O pis bakışlara rağmen ''Şiir miir derken beleş gazoz kapan kekeç'' gibi ödüllendiriliyor. Yaş ilerledikçe kadınlardaki 'cingar çıkarma kapasitesi'nin artış göstermesinden korkuyorum. Şimdi 40 yaşlarını yaşayan kadınlar böyleyse yeni gelen nesil ne yapacak bilemiyorum. Dünya çekilesi bi yer olmaktan çıkabilir. Küçücük küçücük çocukların birbirlerine ''Sizin bir arabanız mı var! Bizim 3 tane. Siz fakir misiniz ki?'' dediklerini duydum ya. Hepsi birer pembe renkli fırça darbesi :D. Uzun lafın kısası hayat, kadınlar, otobüs muavinleri, dolmuşçular... garip şeyler bunlar. Can dediğin bir kuş, kadın dediğin bir kedidir. Kapıverir vallahi.

Aldığım ( - )lerin Sebebi

2009-2010 eğitim-öğretim yılında en çok kurduğum cümle.

"Hocam TM'lerdeydim de..."

21 Şubat 2010 Pazar

Love Me! Love Me! Say That You Love Me!


İnternet ve Virüsleri

Efendim gün geçmiyor ki bir insanın bilgisayarına bulaşan virüs msn'ine sızıp kişi listesindeki tüm insanlara aynı iletiyi göndermesin. Bilgisayar işlerinden pek anlamadığımdan dolayı bu durumu yanlış değerlendirmiş olabilirm ama birilerinden kendi rızası dışında garip iletiler gelmekte. Eskiden bu tuzaklar seviyeli bi şekilde kuruluyordu. Mesela bi link verilip ''Burdan seni engelleyenlere bakabilirsin.'' ya da ''Bilmem kimin hakkında son haberler. Ahanda gir bak.'' deniyordu. Hatta verdiği linke ''Bülent Ersoy'un makyajsız fotoğrafları!Çok güleceksiniz.'' şeklinde iddialarda bulunuyordu. Uzun süredir çok şükür ki birilerinden böyle şaşırtıcı sözler duymamıştım. Ta ki bi kaç dakika öncesine kadar. İsmini vermek istemeyen bi arkadaştan gelen virüs dolu link ve tanıtımı aynen şöyle idi;

Esra-Ceyda kardeşleri yatağa atmışlar hem de videolarını falanda çekmişler tıkla
-siteyi vermek istemiyoré-

Bu ne gülüm ya? Bi kere bunların 'Hey selam. Bi site buldum.' şeklinde başlaması gerekmez mi? O kadar mı uzaklaştık da kestik selamı sabahı? İkincisi bu durumda mıyız gerçekten. bunlara mı tav oluyoruz? Bunlar mı bizi cezbeden şeyler? Ayıpladım. Bi kere 'Cicişiyet Kanunları'na uymaz ki. Öyle değil mi Esra öyle değil mi ceyda! Ha söyle bakalım Atalay! İçim yanıyo... Kussam yeminle bi kilo kavurma çıkarırım....


Dark Side




21 Şubat 2010. Hyena "Feysbıh Irıspısı" olma yolunda...! Fotoğrafını koydum ve dakikada onlarca insan beğendi. Durduramıyoruz.




Nedir bir Feybıh Irıspısı?


* Her koyduğu resim yayınlandıktan saniyeler sonra beğenilmeye başlar. Onun döneminden herkes en az 3 kere, okulun geri kalanı en az 1 kere o fotoğrafa bakar. Hyena'nın yaptığı araştırmalara göre bakanların %30,837'si bunu beğenir. (Küsüratlı yazdım attığım anlaşılmasın.)


* Sevgili Feysbıh Irıspı'mız bu beğenenlere laf atıyor veya teşekkür ediyorsa o fotoğraf iyice piyasa yapar ve evet! Daha çok dikkat çeker! Her saniye!
* Çok beğenilen bu fotoğraf aynı zamanda olumsuz duygular uyandırmada da 1 numaradır. Zaten beğenmeyenler dışında o fotoğrafla karşı karşıya gelmiş olanlar ondan nefret etmektedir. Sırf bok atmak için resmi incelemektedirler. Nerden mi biliyorum? Im... şey... güzel oluyo ordan biliyorum :). Hiç tanımadığınız bir insana gıcık olursunuz, gıcık olduğunuzla ilgili insanlığa yaraşmayacak planlar yaparsınız.


* Haydi gelin Sevgili mülayim Sunshine Believer'lar! Bu ırıspılar ya çok güzel/yakışıklıdır ya da ölümcül esprilidir. Hyena iki taraf arasında. Esprili olanlar devam etsinler. Severim onları. Güzeller de sevap point sağlıyorlar farkındayım ama ne kadar güzel olursa olsun ben her türlü bok atarım.


* Bunların destekçileri vardır. Irıspılardan daha dayanılmaz ve çekilmezlerdir. Kimlerdir bunlar? Tabii ki otu boku beğenen, çok beğenen, beğenisi yüksek insanlardır bunlar. Benim resimlerimi beğenmeyin istemiyorum ben kendim beğenirim.


* O değil de sanırsın sanki feysbıhtan önce insanların içinde çok fırtınalar kopuyordu "aman tanrım! beğendim! beğendim! beğendim!" diye, şimdi bunu ifade edebilecekleri özgür bir ortam buldular.

* 1 kişi bunu beğendi - saolsun

4 kişi bunu beğendi - enee, seviliyorsun

8 kişi bunu beğendi - bu fotoğraf güzeldir

10 kişi bunu beğendi - sınırdasın bebeyim

15 kişi bunu beğendi - emin adımlarla hedefine ilerliyorsun!

20 kişi bunu beğendi - Feysbıh Irıspısı!

30 kişi bunu beğendi - saol cnm sen de çok güzel çıkmışsın
45 kişi bunu beğendi - tatlım insanlıktan çıkmışsın...




Bir Telefon İçin Ağıt

Sevgili Sunshine Believer! Yastayım. Gözlerim hep uzaklara bakıyor, o aklıma gelince dudaklarım titriyor, içimdeki feryatları susturmakta zorlanıyorum. Evet... Sanırım olayı anlatırsam neden böyle olduğumu anlayacak ve acımı paylaşacaksın. Sunshine Believer'lık bugünler içindir.

5. ders hoca bizi kendi halimize bırakmıştı. Bırakmaz olaydı. Dedim bari mesaj sileyim, vakit geçireyim. (Sahilde Kafka hala bitmeyi beklerken hem de.)Tam "yok bu mesaja kıyamam ben... hmm... güzelmiş bu da... yok yok bunu da silmiyim ya dursun" diyor ve dostlarımın mesajlarıyla kendi halimde mutlu olurken çat! şarjı bitti. Ben de attım yaralı ceylanımı çantama.

Akşam oldu. Dersler geçti, mısır yedik, caramio yedik, dolmuşa bindim, dilim dışarda eve geldim. Çantamı açtım... Karşılaştığım boşluk bundan sonra yalnız olduğumu, başka telefonlarda mutluluğu aramam gerektiğini, sorunun kendisinde olduğunu ve daha iyilerine layık olduğumu anlatıyordu bana. Kalbim hızlıca atmaya başladı. Hayır hayır. Bunca yıldan sonra o kadar hatıra ve smsle beni terk edemezdi. Hem ben daha iyilerini istemiyordum. Yaralı ceylan'ı istiyordum. (Arkasına yeni yapıştırdığım ekşi sözlük stiiikırını kabullenemedi belki de) Ne yapacağımı bilemez halde çantamı boşalttım. Montumun ceplerine baktım. Odamı karış karış aradım. Yoktu... Yaptığım araştırma sonucunda bir şakaya kurban gitmediğini de öğrendikten sonra benim için zor günler başladı Sevgili Sunshine Believer.

Resimler ve okudukça içimi ısıtan bin küsür mesaj yok artık. İnsanlara hikayesini anlatmak üzere göstereceğim çizikler yok artık. Karaburun'da denizin dibini boyladıktan sonra taşımaya başladığı tuz izleri de yok. 2 güne bir değiştirdiğim duvar kağıtları hiçbir yerde o kadar güzel duramayacak. Lanet olsun! Beni dostlarıma bağlayacak Yaralı Ceylan'ım yok artık!!! Böyle olmasını istememiştim. Ecelinle gitseydin keşke. Son gününe kadar yanında olmaktı isteğim.

Telefonumu alanın elleri kırılsın emi! Gözleri oyulsun! Attığı mesajlar günlerce iletilmesin de kafayı yesin! Çaldırdığında 20489874562358983 kontorü gitsin de kullanamasın Yaralı Ceylan'ımı! Avea'dan kazık ye, Turkcell'e geç ondan da kazık ye, Vodafone'a geç hayattan soğu seni lanet olası! Kimse seni aramasın! Mesajlarına cevaplar yazılmasın! ve... ve... Kendini yalnız hissedip bir umutla -2 gün öncesine kadar benim yaptığım gibi- elin "mesaj var mı?" acaba diye Yaralı Ceylan'ıma uzandığında bomboş ekranla karşılaş... Kimse seni sevmeyecek bundan sonra.

Beyaz Yaralı ceylaaan...
Nokia Yaralı ceylaaan...
Çok var seni soran,
Nerede o? Nerede?
Hiç konuşamam o an
Zil sesin çalınır kulağıma
Derim: o artık gönlümde,
Ne iPhone ne Sony
Olamazlar ki onun gibi!

Dön bebeğim...

Telefonumu çalan toptur.