2 Kasım 2009 Pazartesi

"Im sorry" "yek yea"


Merhaba Sunshine Believer. Bu akşam bu muhteşem bloga giriş yapmadan önce en favori dizilerimden Two and a Half Men'i izledim. Bu bölümde iri kıyım ve öfkeli bir zencinin vurdumduymaz Charlie'ye ağlayarak içini döküşünden sonra balık kafamda bir takım karşılaştırmalar yapmaya başladım. İzlediğimiz diziler, dinlediğimiz şarkılar, okuduğumuz çoğu kitap batılıların ürünü genelde. Yok yok yanlış anlaşılmasın yozlaştık efenim, batının ahlaksızlığını aldık, özenti olduk, kültürümüze sahip çıkmalıyız gibi üzerinde şimdi bahsedeceğim meseleden çok daha uzun durulması gereken konulara girmeyeceğim.

Asıl bahsetmek istediğim dertleşmeler. Ne zaman bir dertleşme, depresyona girmiş umutsuz insan sahnesi izlesem "Ne kadar soğuk ve duygusuz insanlarsınız?!" diye içimden içimden şaşmıyor değilim. Belki sadece ingilizceden kaynaklanıyordur bilmiyorum ama o sahnelerden birine tanık olduğum anda izlediğim şeyden soğuyorum. Bi yabancılaşıyorum uzaklaşıyorum. Adam çok dertlidir. Esas kahramanımıza bir yandan sorununu anlatmakta bir yandan içini çeke çeke ağlamaktadır. Esas kahraman sakince dinler. Ardından: "I'm sorry. Let me take you home..." hiç olmadı gider dondurucudan 2 kaşıkla beraber ice-cream getirir. (İnsan mısın? Adam karşında hüngür hüngür ağlıyor. Üzgünüm dedin tamamda bi yorum yap, bi akıl ver, durum analizi yap, onu dinlediğini ve sorununa kafa yorduğunu göster azcık. Hiçbirini yapamadın bi sarıl, gözyaşlarını sil. Adam karşında ağlıyo sen "I'm sorry" diyosun. O adam da sorry.) Sonra 2. olarak şaşırdığım şey ağlayan dertli insanımızın sanki karşıdaki çok derdine ortak olmuş gibi bi minnettarlıklar, bi "you saved my life" tripleri, gidip yastığına anlat ona ağla daha iyi yani. Bizim kızlar tuvaletinde veya sınıf ortamında bi ağlayacak, dertlenecek olsan 30 kişi birden seni bağrına basar, ilerleyen 30 gün sana göz kulak olur, seninle beraber söver, erkek meselesiyse hemen bir girl power ruhu oluşur. Valla acıyorum bu dizi-filmlerdeki dertli insanlara. Psikoloğa gidiyorlar sonra aman Allah'ım! Tüm psikologlar mı British aksanıyla konuşur? O güzel aksanın hatrına dinliyorum soğuk soruları. Gelin yavrularım, sizle şöyle "hayaaat beni neden yoruyosuun?" nidaları eşliğinde dertleşelim, Adıyaman'da etsiz çiköfte yiyelim. O dondurmalarla geçmez hayat. (Şu anda sanki asıl benim teselliye ve dertleşmeye ihtiyacım varmış gibi geldi. Kişiselime bir "offf :(:(" yazsam yeter listede kimse üzgün smileylerini esirgemez benden. Sanırım yardıma istiyacım var... (!))


Ha birde şu "I'm sorry" mallığından biraz daha söz etmek istiyorum. Lütfen daha samimi, daha az ağza tıkılası kalıplar bulun. Lütfen yapın bunu.


- How is your brother?
+ He is dead... (caanımm)

- I'm sorry...-sessizlik- (bir başın 'sağolsun'un yerini tutabilir mi bu samimiyetsiz I'm sorry? So What?! diye cevap veresim gelir benim.)

Hiç yorum yok: