5 Ekim 2009 Pazartesi

Hayatın Yorduğu Serdar Ortaç Günlerinden...


Bu gün çok uzundu. Fazla uzundu. Hala bitmiş değil. Bitecek gibi durmuyor.



  • Sabah "Lanet olsun bugün sınav var.!" diye çok olumlu bir başlangıç yaptım güne. Bir önceki akşam fen bilimleriyle haşır neşir olmuştum bol bol.

  • Dersler geçmek bilmedi, matematik çalışmadım. Hayır biyolojide solunum a çalışıp "vay be, ne harika bir şeymiş bu solunum!" diye ATP saydım.

  • Son bir ders Tatarfish beni matematik çalıştıracaktı. Ona bir bakışım ve "Voleybol mu oynasak?" sorum üzerine 1 saat voleybol oynadık. Terledik. ATP lerin parçalanışını hissettim her bi hücremde.

  • Sınavda solunumun çıkmayacağını öğrendiğim an soluk almayı bıraktım.

  • "Tam kareden ne kadar soru çıkabilir ki abi yeeaa?"

  • Çantalar ve Turkcell'e duyulan minnet duygusuyla Mcdonald's a gittik blog grubuyla.

  • Konu Voyvoda ve Kanuni etrafında döner durur. Agresifimdir.

  • Dersaneye yollandık ve birkaç güzel insan gördük. (!)

  • Sınav başladı.

  • Türkçe testinde aşka dair bir paragraf kafamı dağıttı. Bir kaç dakika boş boş baktım. Güzeldi şindi.

  • Olmuyo olmuyo olmuyo!

  • Solunum muhteşem bişiy ya.

  • Sınavdan çıkılır. Hava kararmış, Ankara kıroları yollara dökülmüş, akın akın bulvarı turlamaktadırlar.

  • Karamsardır bünye. Her şey ezicidir. Sınav, öğretmenler, dedikodular, sinir şeyler... ha bir de arabalar ve trafik polisi.

  • Saat geç olmuştur ama Jellyfish ve Tatarfish'ten ayrılmak mümkün değildir. Yüreğimin en derinlerindeki bir gerçeği itiraf ederek rahatlarım.

  • Hani bir pet şişenin fln havası alınırsa atmosfer basıncından dolayı bi büzüşür ya. İçi boş olduğundan. Şimdi de içim bomboş ama her şey pek ağır ve ezici geliyor. Normal şeyler üstüme çöküyormuş gibi hissediyorum.

  • Jellyfish otobüse bindirildikten sonra metroya yollanırım ama cüzdanı açmamla "hmmm" demem bir olur. Paraları yemişimdir. Kartım zaten yoktur. (Bilen bilir toplu taşıma aracı kullanmayı reddediyorum. Yaşasın yürümek!)

  • Annemi ararım. Fırça yerim. Ama olsun. Mp3'üm ve yürüyecek uzun bir yolum vardır. Ne güzel.

  • Karşıdan karşıya geçmek için yeşilin yanmasını beklerken 2 araba çarpışır. Dehşete düşerim. "Yeter lanet olası! Yeter! Bana acı mı çektirmek istiyorsun ha?" diye ağlamak isterim.

  • Tam bu sırada gökyüzünde parlak bulutların ardından dolunay tüm ihtişamıyla kendini gösterir.

  • İçimdeki kıpırtılara ses veririm. Gözbebeklerim kızarmakta, tırnaklarım uzamaktadır. Dudaklarımdan şu sözler dökülür... "she wolf...!"

  • Eve geldiğimde kimseye görünmeden duş alırım.

  • Bu gün (5 Ekim 2009) hala bitmedi.

  • Aaaauuuuuw..!

Hiç yorum yok: